Din üzerinden kutuplaştırma
Din toplumun moral ve inanç açısından üzerinde buluştuğu ve önemsediği en önemli unsurdur. Yaşaması hem toplumun egemenliği hem de geleceği için önemlidir. Dine düzgün yaklaşmak ve onun ilkelerinden yararlanmak şarttır. Dinin şakaya alınır tarafı yoktur.
Ülkemizde de din son derece önemseniyor. İnanılıyor. Yaşanıyor. Yaşanabildiği kadar. Az ve eksik inanan da az ibadet yapan da kendini dinin içinde hissediyor. Günah işleyen de. Şimdi akait açısından 'az inanıyor' olur mu diye soru sormayın. Vakıa bu. Bilmediği için veya yanlış bildiği için yanlış konuşan bu insanı nereye koyacaksın? Dinsizsin mi diyeceksin? Uzak dur camiden mi diyeceksin? Veya sen arada bir içki içiyorsun uzak dur mu diyeceksin? Bayramda bile camiye gitmiyorsun, sen ateşe layıksın mı diyeceksin? Bu cümleler kurmanın, bu kişiyi camiden, ibadetten, oruçtan uzak tutmanın ne faydası var? Sen şöyle şöyle dine aykırı şeyler yapıyorsun, senin Müslüman gibi muamele görmen doğru değildir demenin bir karşılığı var mı sizce? Bu ne kazandıracak İslam'a. Dini açıdan onaylanmaz sözü -kelamı- kalemi olan, harama dalmış, kendini dine çok da ait görmeyen ve ama bağını da koparmayan kişiye senin cehennem biletini keseceğim demenin kime faydası var. Bununla imanımız mı çoğalacak. Veya kuvvetlenecek. Veya o kişi gibi inanan milyonlar senin sözüne göre birdenbire hidayet mi bulacaklar.
Etrafımızda dini dogma kabul eden, inandığı kadar din isteyen, dinle olan bağı sadece kandil gecelerinden ibaret olan, hayatı boyunca bir kez secde etmeyen, dinden kaçmak için bahane arayan binler var. Siz din adına bir söz söylediğinizde bütün bu unsurları hesap etmelisiniz. Bilmelisiniz. Hesaba katmalısınız. Sözünüzün bunları kazanıp kazanmadığını tartmalısınız.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) içkili olarak yanına getirilen sahabeye nasıl davrandığını biliyoruz. Hind'i, Ebu Süfyan'ı, Vahşi'yi, Hebbar'ı ve daha nicesini affettiğini bilmiyor değilsiniz. Tebliğci hidayete, irfana, tövbeye, akletmeye, fethetmeye çağırır. Muannid bir dinsiz bile olsa, Hz. Musa'ya ve Harun'a firavunla konuşma üslubunu belirleyen Yüce Allah 'Kavli leyyin', yani yumuşak sözü emretmedi mi?
Huzuru saadette tövbe ve özür beyan eden Ka'b bin Züheyre Efendimizin alicenaplığı bilinmiyor değil, cübbesini çıkarıp verdiği kalemin sahibi daha düne kadar en çirkin sözleri söylemedi mi?
İnsan kazanmalıyız. Ateist, deist ve daha nice anlayışın, saflarına insan katmaya çalıştığı şu ortamda insanları kutuplaştırarak, Müslüman değilsin diyerek, günahkârsın fetvası vererek ne kazanacağız. Bu sorgulayan ve uzaklaştıran tavrın kime yaradığına baktınız mı?
Kişi şunu diyor: Beni kendinize, Müslümanlığa ait hissetmiyorsan, öyle kabul ediyorsan ben de kendime uygun bir namazgâh, kıblegâh bulurum. Ben de kendime yeni bir ad veririm. Ben senden değilsem sen de benden değilsin.
Bu yol ve üslup, tekfir veya tezyif üslubu çıkar yol değil. Zarardır. Gıdım-gıdım yürüdüğümüz, taşı sıkıp su çıkarırcasına kazandığımız bunca insanı başka yerlere savurmanın vebali ağırdır. Samimi olan insanımızı biraz daha kenetleyelim diye söylenen sözün, sorumlulukla te'lif edilemeyeceği ve çok zarar vereceği kanaatindeyim.
İşin bir diğer sıkıntılı tarafı şudur: Bir din hocasının, ilahiyatçının bu türden sözü veya yorumu ne yazık ki, Kur'an'ın ve dinin değerlendirmesi olarak kabul ediliyor. Fatura dine kesiliyor. Mahcur edilen, uzaklaşılan da maalesef sadece İslam oluyor. Ne adına?
Ülkemizi tanımalıyız. İnsanları tanımalıyız. İnanç gruplarını, meşrepleri, bakış tarzlarını, dışımızda nelerin geliştiğini bilmeliyiz. Gençlerin internet yoluyla kurulan binlerce sosyal medya ağlarından dinsizleştirilmesi için büyük bir gayretin olduğunu görmeliyiz. Buna kafa yormalıyız. Buna odaklanmalıyız. Hadis eleştirisiyle başlayan fütursuzca satırların, peygamberi inkâra, oradan Kur'an'ın inkarına oradan da Allah'ın inkârına sıçradığını görebiliyor musunuz? Bu konuda ne yapıyoruz. Ne yapmalıyız. Konuşmamız gereken bu iken, sivrisineklerin azdığından bahsediyoruz. Asıl bataklıkları kurutup istiladan kurtulmalıyız. Bu yöntem, bu yol faydalı değil zararlıdır arkadaşlar. Zaman duygusal tavır alma değil akılla, irfan ve tecrübeyle hareket zamanıdır.
Halkın genelinde kabul görmeyen değerlendirmeler fayda sağlamaz. Söz seçilmeli. Söz sahibi kontrollü olmalı. Kişinin niyeti kendince ıslah da olsa ifsada yol açabilir.
***
NAMAZ KILMADA KADIN İLE ERKEK ARASINDA FARK VAR MI?
Kadına da, erkeğe de günde 5 vakit namaz kılmak farzdır. Kılınma şeklinde de aralarında büyük farklar yoktur. Bilindiği gibi kadınlar namazda tesettürlü olmalılar. Tekbir, ayakta duruş, elleri bağlayış, oturuş açısından da arada büyük farklar yoktur. Hatta bir kadın erkek gibi namaz kılsa namazını bozan bir durum olmaz.
Belki bazı sünnet ve adaplar terk edilmiş olur.
Bazı farzları şöyle sıralayabiliriz:
Kadınlar tekbirde ellerini omuz hizasına kadar kaldırırlar. Sol elini göğsünün üzerine koyar sağ elini de elinin üzerine koyar. Bileğini kavramaz. Rükûda parmaklarını dizinin üzerine koyar. Dizini kavramaz. Gerek rükû, gerekse de secdede parmaklarını aralamaz. Secdede uyluklarını karnına yapıştırır. Secdede dirseğini kaldırmaz oturuşta-tahiyyatta- sol kalçası üzerine oturarak ayaklarını sağa yatırır. Elbette yapabildiği kadarınca. Sağlık açısından veya yaşlılıktan dolayı bunu yapamıyorsa yapabildiği kadarınca yapmaya çabalar. Önemli olan Rabbin huzurunda namaz için durmaktır. Elbette Yüce Allah hataları affeder.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük Rus yazar Tolstoy’un İslam ve Peygamber hayranlığı (22.11.2024)
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)