Mesele şudur; Bugün yeryüzünde değişmeden bize kadar gelen tek ilahi mesaj Kuran-ı Kerim'dir. Kuran-ı Kerim dışındaki bütün kitaplar ya sonradan düzenlenmiş, ya üzerinde oynanmış veya anlamının dışına taşınmıştır. Kuran-ı Kerim'de yüce Allah'ın kainatla ilgili muradını görüyoruz. Dünyada dinleri dizayn eden üst bir aklın varlığını biliyoruz. Bu akıl, bütün dinleri kontrol altına alıp tek bir din kurma yolundadır. Buna göre insanlığı sevk ve idare edecek ve yeni bir dünya haritası düzenleyeceklerdir. İbrahimi dinler projesi de bu aklın yansımalarından birisidir.
Bir tarafta yüce Allah tarafından korunmuş bir ilahi vahiy, diğer taraftan bütün dünyayı; din, ekonomi, siyaset alanında tek bir akılla idare edecek üst bir akıl. Sermayesi, medyası, gücü ve etkisi olan bir güç. Projesi var, hedefi var.
İşte bu güç bu akıl, Kuran-ı Kerim'i etkisiz hale getirmek için İslam ülkelerinde sipariş ettiği kişilerle Kuran'a ulaşacak yolları tıkayacak eserler, kitaplar, sempozyumlar organize ediyor. Öncelikle hadis ravileri üzerinden bir şüphe oluşturuyorlar. Hadislerin zaptı; rivayet, tedvin ve tasnif farkları göz ardı edilerek toptan şüpheye mahal veriliyor. Hadislere 'uydurma' diyerek, inkar furyası estiriliyor. Sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.) üzerinden şüpheler yayılmaya çalışılarak peygamber ve etkisi kırılganlığa mahkum ediliyor. Batılı müsteşriklerin kurgusu da bu noktadandır. Böylece Hz. Peygamber (s.a.v.) aleyhindeki kurgu bir noktadan sonra Kuran-ı Kerim'i hedef almaya dönüşüyor. Kuran hakkında şüphe oluşturma veya en azından Kuran ayetlerini anlamlarının dışına taşımak lafzını olamasa da, mesajını, anlamını bozmak. Hedef budur.
Geleneksel İslam nedir?
Bu akımın öncüleri dini bozmak için 'reform ve yenilenme' kavramlarını önerirler. Onlar, Müslümanlara şu imajı kabul ettirmeye çabalarlar:
"İslam aleminin bugünkü geri kalmışlığının sebebi geleneksel İslam'dır. Bizler bundan vazgeçmeliyiz. Dini aklın, egonun, felsefenin, nefsaniliğin ve şahsi temayüllerin akışına terk etmeliyiz. Kuran-ı Kerim'in bir ayeti veya Hz. Resulullah'ın bir hadisinin doğru olup olmadığına kişiler karar vermelidir. Bunu salt akılla yapmalıyız. Kuran-ı Kerim, sahih hadisler ve dört halife döneminin anlayışından vazgeçmeliyiz. Yani İslam'ı tahrip ve tahrif etmeliyiz. Tabi bunu göstere göstere değil, yenilenme iddiasıyla yapmalıyız ki tepki almayalım."
Bu düşüncede olanların üstüne gittikleri, saldırdıkları, mahkum ettikleri değiştirmeye çalıştıkları geleneksel İslam; insanlığa güçlü fıkhi ekolleri, akaid ulemasını, Maturidi ve Eşari gibi müthiş ulemayı hediye etmiştir.
Eleştirel mantık, dinin geniş bir çerçevede içtihada açık oluşu, çağdaş olaylara yeni ictihadlarda bulunulması,sahabeden sonraki dönemde gelişen bütün fıkhi ve akaidi akımlara açık oluşun tümü geleneksel İslam'ın çatısı altında gerçekleşmiştir.
Geleneksel İslam'ın bize sunduğu geniş yelpaze; ileride meydana gelecek bütün sorunlarda önümüzü aydınlatabilir.
İslam'a ters açıdan bakan bazı ilahiyatçılar bütün eleştirilerini geleneksel İslam'dan öğrendikleri usul ve kaidelerle yaptıklarını unutmamalıdırlar. Bugünkü dini bilgilerini test ederken bile geleneksel anlayışın üstadlarının çizdikleri geniş anlayışla yapabilmektedirler.
Kuran'ı anlamaya çabalarlarken en basitinden Mekki-Medeni ayetleri tasnif ederken bile rivayet kültürünü esas alıyorlar.
İlk dönem ulemasının birbirlerine getirdikleri eleştiriler, cevabi kitaplar, mektuplar, risaleler insanlık tarihinde görülmemiş bir engin hürriyet içinde gerçekleştirilmiştir. Bu tür insanların ufkunun varamayacağı bir anlayışa imza atmıştır. Geleneksel anlayışın alimleri.
Müslümanlar fazilet, erdem, ihlas, dürüstlük, samimiyet, enginlik gibi hikmete açılan bütün kapıları Hz. Resulullah'ın sahih hadislerinde ve hayat tarzında yeterince bulmuşlardır. Müslümanların abdestinden de, kıblesinden de, dininden de bir şüphesi yoktur. Şüpheleri olanlar başka bir dine demir atacaklarsa kendi bilecekleridir.
Müslümanlar kendilerini tartmalılar
Dünyadaki Müslümanlar kendilerini muhasebeye çekmeliler. İslam aleminin halkları emperyalizme, sömürüye, ırkçılığa, beynelmilel sermayeye, güçlerinin insanlığı sömürme gayretlerine karşı direnmeliler. Muhasebe siyasi alandan ahlaki alana taşınmalıdır. Müslümanlar birlik olmalılar. İşlevi olan, hantal olmayan ve etkin bir İslam birliği, güçlü etkili bir ekonomik işbirliği kurulamaz mı? Müslümanlar kendilerini sömürülmekten kurtaramazlar mı? Hikmet, adalet, sevgi, merhamet, beceri ile dolu bir iklim oluşturamazlar mı? Müslümanlar düşmanlarının kendilerine sundukları bir kader yerine kendi kaderlerini çizemezler mi? Geleneksel İslam diyerek, falanca hadis diyerek, reform diyerek, sürekli İslam'ı tartışma konusu yapanların böyle faydalı, hayati ve elzem ihtiyaçlara kafa yormaları gerekmez mi? Yoksa bu arızalı insanlar özellikle mi Müslümanları fuzuli şeylerle meşgul ediyorlar hedef saptırıyorlar. Bunların üst akıllarının kendilerine empoze ettikleriyle mi meşgul oluyorlar bunlar. Batının kültür ajanları diyorlardı eskiden. Rahmetli Cemil Meriç, bu tahrip ve tahrif elemanlarının kültürel dejenerasyonuna karşı az mücadele vermedi. Dünya Müslümanları elbette değişecek. Elbette ki her şey, hep böyle olmayacak. Sabır, teenni ve akılla hareket etmeliyiz. Absürd, boş, faydasız ve empoze edilmiş işlerle gücümüzü harcamamalıyız.
Yüce Allah ülkemizi, insanımızı korusun. Acımasızlık girdabından bizi korusun. Birbirinin küfrüne fetva verenlerden değil, birbirinin kalbini düzeltenlerden eylesin.
***
Kalksın ve abdest alsın
Halife Hz. Ömer namaz öncesi oturmuş sohbet ediyordu. Cemaatin içinde fiziki ve ahlaki güzelliği ile sahabenin en önde gelenlerinden biri olan Cerir bin Abdillah da vardı. Bir ara cemaatten bir koku yayıldı. Belli ki biri belki de istemeyerek namaz öncesi yellenmişti. Kokuyu duyanlar elbette rahatsız oldular. Aynı zamanda da mahcup oldular.
Bunu hisseden Hz. Ömer cemaate dönerek şöyle dedi: Kim bu dikkatsiz ve münasebetsiz kişi şimdi namaza kalkacağız. Kendini tutamadı mı? Kalksın ve abdest alsın.
Araplar bu tür konularda izzetlerine çok düşkün kimselerdir. Ayağa kalkıp abdest alacak kişi herkes içinde rencide olacaktı. Belki günlerce de konuşulacaktı. Hz. Ömer bir an sinirle böyle demişti.
Sahabenin en özellerinden Hz. Cerir bin Abdillah duruma müdahale etti. Şöyle teklifte bulundu: Ey müminlerin halifesi, namaz yaklaştı. Hepimiz ayağa kalkıp abdest tazelesek iyi olmaz mı?
Hz. Ömer Cerir'in bu yerindeki müdahalesinden son derece memnun kaldı. Zaten O, Cerir'e, "Bu ümmetin Yusuf'usun" derdi. Nezaket ve zerafetinden dolayı. Sonra Cerir'e döndü ve "Sen cahiliye döneminde de özeldin. İslam'a girdikten sonra da özel oldun" dedi.
***
Ateşten iki dağ görüyorum
Tasavvuf büyüklerinden Malik bin Dinar anlatıyor: Komşularımdan biri hastalandı. Son zamanlarını yaşıyordu. Yanına gittim. Kendi kendine şöyle söyleniyordu, "Ateşten iki dağ. Ateşten iki dağ". Dedim ki "Ne diyorsun?" Şöyle cevap verdi; "Benim iki terazim vardı. Biriyle mal satışı yapar diğeriyle de mal alırdım." İki teraziyi alıp baktım. İkisinde de bu adamın lehine hile olduğunu gördüm. Haramdan dağ gibi mal biriktiren bu adama şimdi ateşten iki dağ gösteriliyordu. Adam, "Ateşten iki dağ görüyorum" diye diye öldü.
***
Uyumadan önce abdest almak gerekir mi?
Bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: uyumak için yatağa geçtiğinde abdest al demişlerdir (Buhari, Müslim). Hadis alimleri buradaki sözün tavsiye niteliğinde olduğunu söylemişlerdir. Bu talimat kişiye manevi bir disiplin vermek niyetiyledir. Ayrıca insanın ne zaman ve nasıl öleceğini ancak Yüce Allah bilir. Abdestli olarak uyuyan kimseye ölüm uykuda gelirse Allah'ın huzuruna bu halde gitmiş olur.
Rüyada bir adakta bulundum. Uygulamalı mıyım?
Rüyadaki adak bir mana ifade etmez. Yani sorumluluk getirmez. Rüyalar bağlayıcı değildir. Rüyada gördüğünüz adağı, verdiğiniz sözü veya size söylenen bir talimatı yapmak zorunda değilsiniz.
Annemin vefatı üzerinden 40 gün geçti. Vefat tarihi mi, defin tarihi mi 40 günün sayılmasında esas alınır?
Allah annenize rahmet etsin. Esasen ölümün 7'si 40'ı veya 52'si gibi bir talimat dinimizde bulunmuyor. Bu uygulama bir örf ve adet olarak uygulanıyor. Sizin annenizin vefatından sonra hayır ve hasenatta bulunmanız elbette iyi olur. Güzel bir girişimdir. Baba ve anneye karşı vefanın gereğidir. Bu 40 veya 52. Günde olmak zorunda değildir. Bunun hesabını yapacaksanız dilediğiniz günü esas alabilirsiniz.