Dininden habersiz Müslümanlar
Halkımızın büyük bir kısmı Müslümandır. Allah'a inancı, Kuran-ı Kerim'e saygısı, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e sevgisi vardır. Elinden geldiği kadarınca ibadetini yapar. Beş vakit olmasa da cumayı kılar. Cumaya gitmese bayram namazına gider. Orucun tümünü tutmasa da bir kısmını tutar. Tutana da saygı duyar. Ezana saygısı çoktur. Mezara Fatiha'sını gönderir. Cenaze namazında safa durur. Cenaze namazını kılmayı bilmese de tekbir alır ve durur. Yani özetle; halkımız bildiği kadarınca İslam'a inanır, İslam'ı yaşamaya çabalar. Aktardığım manzara vasat -orta halli- anlamda dinle irtibatlı kişilerle ilgilidir. Elbette; dini, hayatının merkezi haline getiren, iman, ibadet, muamelat ve ahlakta dört dörtlük insanlar da çoktur. (Ama bugün onları konuşmuyoruz.)
Bir de sadece adı Müslüman olan Müslümanlar vardır. Allah'a inandığını söyler ama hiçbir emrini dinlemez. Allah'a inandım sözü onun için bir vitrindir. O, kendisine karışmayan bir Allah hayal eder. Helal ve haramı Kuran'dan veya peygamberden öğrenmez. Bu türden insanımız. Vicdanına ve aklına iyi gelen iyidir. Kötü gelen kötüdür.
Hz. Peygamber (s.a.v.)'e inanır. Ama mesafelidir. Peygamber yaşantısı onun için örneklik teşkil etmez. Onun için peygamber bir kutsal kişiliktir. Bu kadar. Ötesi yok. İçki, kumar, helal, haram gibi hususlarda da hassas değildir. İçki içer, haram olmadığını duymak ister. Daha ileri gideni ise, içkinin zarar vermedikçe haram olmadığını savunur. Yani Kuran'la yasaklanmış bir kötülüğü, iyi görme hakkını kendinde bilir. Bunların bir kısmı gusül abdestini bilmez maalesef. Namaz alemini, ahirette ne olup olmayacağını bilmez veya ilgilenmez. Böyle bir gündemi yoktur. 'Dün yoktuk, bugün tesadüfen dünyaya geldik. Yarın da yok olup gideceğiz. Çal oynasın vur patlasın o halde.' Böyle olanlar var maalesef.
Deist olanları, inkarcıları, hayvana veya totemlere kutsiyet verenleri, Uzakdoğu dinlerine kendine kaptıranları, felsefe çanağına girip de bir türlü dimağına uygun lezzeti bulamadığı için -müzebzeb- imanla küfür arasında bocalayıp duranları bu tasnife almadım.
Burada samimi olmasına rağmen az bilenleri, iyi bilmesine rağmen nefsine ve hevasına mahkum olanları, Müslüman olduğu halde hiç bilmeyenleri, bilmediği halde en iyi bilenlerden daha iyi bildiğini iddia ederek din dersi verenleri hatırlatmak istedim. Tasnif verdiğim örneklerden daha detaylıdır elbette. Ancak bütün bunları sayarken şu veya bu kadar biliyor veya yaşıyor diye tenkid etmek veya küçümsemek niyetinde değilim.
Benim derdim şu; Türkiye'nin; inanç, iman, ibadet, muamelat -kişiler arası hukuk- ahlak, hurafe, batıl, helal ve haram algısı, peygamberlere bakışı, kutsal algısı, oruç ve namazdan ne anladığı ve benzeri hususlarda bir inanç haritasının ortaya konması gerekiyor. Aksayan nedir, nelerdir? Bunları görmeliyiz. Hesabımızı, adımımızı, tebliğimizi buna göre şekillendirmeliyiz. Nerede aksadık. Nerede bocaladık. Din adamlarına, dini müesseselere, dindarlara, dini resmi teşkilat ve oluşumlara itimatta bir gevşeme eksilme var mı, yok mu bunları görmek zorundayız. Elimde bulunan bu konudaki bazı değerlendirmeler çok da iç açıcı değil doğrusu.
Kısacası; Henüz geç değil. Elimiz güçlü. Dinimiz bütün ihtişamıyla dimdik duruyor. Kitabımız ve kitabımızı bize okuyan ve öğreten ebedi önder Hz. Muhammed (s.a.v.)'in sünneti- hadisleri elimizde. İnsanımız samimi. İyi niyetle onları yeniden kazanmalıyız. Eksikleri tamamlamalıyız.
***
'YETİMİN BULUNDUĞU EVDE YEMEK YENMEZ' DENİYOR. BU DOĞRU MUDUR?
Toplumumuzun yetime bakışı, yetim malı konusundaki hassasiyeti övgüye değerdir.
Kur'an-ı Kerim yetim malı hakkında bizi uyarıyor. 'Doğrusu yetimlerin mallarını haksızca yiyip bitirenler karınlarına sadece ateş doldurmuş olurlar. Öteki dünyada da, çılgın bir ateşe girecekler." (Nisa, 10) "O halde, yetime haksızlık yapma. Ve yüzünü ekşitme..." (Duha, 9-10)
"Gördün mü şu dini veya ahireti yalan sayanı işte o tip kimseler yetimi itip kakarlar." (Maun, 1-3)
Daha bir çok ayet ve hadis bizleri yetim malı hakkında uyarır. Dikkate çağırır. Yetime uzanan kişiyi kınar. Unutulmamalıdır ki, kamu malında, devletin gelirlerinde de yetimin hakkı vardır.
Başta sorduğunuz soruya gelince; sizin misafir olarak gittiğiniz yerde yetimler var diye çay veya herhangi bir ikramı reddetmeniz doğru değildir. Makul bir ölçüde oradan ikramı kabul edersiniz. Önemli olan şudur: Yetimin harcamasını, hakkını, parasını, gıdasını başkalarına harcar ve yetimi muhtaç bırakırsak işte o zaman sorumlu duruma düşeriz. Gittiğimiz yetim evinde, israfta bulunulursa bu da kul ve yetim hakkına girilmiş olur.
Bu ayet müminun suresinin 11.ayetidir. ayet şunu anlatıyor;
İnkarcılar ölüp de dünya hayatında yanlış yolda olduklarını anlayınca, dünyaya yeniden dönmeyi arzulayacak ve şöyle diyecekler:
'Bizi iki defa öldürdün. İki defa da dirilttin. Şimdi günahımızı itiraf ediyoruz. Hiçbir çıkış yolu yok mu? Yani, bizi gönder dünyaya geri, biz imanlı ve amelli olalım. Elbette bu pişmanlığın faydası olmayacak ve yeniden geri gönderilmeyeceklerdir.
"burada iki defa öldürdün, iki defa dirilttin" deniyor. Bunun anlamını merak ediyorsunuz. Alimlere göre anlamı şudur: İki ölüm şöyledir;
Birinci ölümden kastedilen yaratılmadan önceki yokluk alemidir. Kişinin buradaki konumu, ölüye benzetiliyor. Buna anne rahmine düşmemiş sperm ve yumurta hali de (döllenme öncesi) eklenebilir.
İkinci ölüm ise, dünya hayatından sonraki ölümümüzdür. İki dirilme ise mezardaki sual için diriltilme ve mahşere giderken olacak olan umum, diriltilmedir.
Bunu farklı şekilde yorumlayan tefsirciler de olmuştur. Ancak kesin olan şu ki, bu ayetten reenkarnasyon gibi hurafe ve batıl bir anlayışa bir zemin oluşmaz. Ölüler, dünya hayatına hangi gerekçeyle olursa olsun bir daha geri gelmeyecektir.
Gerek mana ve gerekse de sözler (lafız) açısından tamamen Hz. Peygamber (s.a.v.)'den duyulan sözler, eylemler hadis kapsamı içine girer. Buna Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hadisleri dendiği gibi nebevi hadis de denir. Bu sözlerin büyük kısmında Cebrail'in yönlendirmesi vardır.
Kutsi hadis ise; Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)'den gerek rüya, gerek ilham ve gerekse de - Kur'an dışında- Hz. Cebrail'in anlamlandırmasıyla oluşmuş; duyulmuş mana Yüce Allah'a, sözler Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ait olan sözleridir. Bu hadislerde anlam tamamıyla Yüce Allah'a ait, sözler ise Hz. Peygamber (s.a.v.)'e aittir. Bu hadislerin çoğunluğu, uluhiyyet, tevhid, af ve mağfiret ile ilgilidir. (NOT: Usul kitaplarındaki tanımlarda temele etki etmeyen farklılıklar vardır.)
Aslında gerek nebevi hadis ve gerekse de kutsi hadisin belki bir kısmı; şu anda Kur'an-ı Kerim dışındaki kutsal kitapların karşılığı olarak da kabul edilebilir. Çünkü bu metinler geçirdikleri talihsiz evrelerden sonra ancak büyük gayretlerden sonra toparlanabilmiştir. Kur'an-ı Kerim ise böyle değildir. İndiği anda ezberlenmiş ve kayda alınmıştır.
Kur'an-ı Kerim'i hem lafzi ve hem de manası Yüce Allah'tan gelmiş, hiçbir ayetine veya harfine hiçbir beşerin müdahalesi olmamış yegane vahiydir. Bu nedenle de namazda ancak Kur'an-ı Kerimden kıraatle namaz caiz olabilir.
Kur'an-ı Kerimin herhangi bir ayetinin - Hz. Peygamber (s.a.v.)'de dahil olmak üzere - bir insan tarafından yazıldığını iddia eden kişinin dinle bir bağlantısı olmaz. Kur'an'ın bütün ayetlerinin Allah'tan geldiğini blirten bir çok ayet mevcuttur. (Hicr, 9; Fussilet, 41,42; Bakara,23; İsra, 88; Hakka, 44-45 vd.)
****
YÜCE ALLAH ANNEDEN DAHA ŞEFKATLİDİR
Hz. Ömer şu olayı naklediyor; Bir kadın kaybettiği çocuğunu bulmak için sağa sola koşuyor. Gördüğü her çocuğu göğsüne bastırıyor ve emziriyordu.
Bu manzara karşısında Resulullah (s.a.v.) 'Şu gördüğünüz kadın, bağrına bastığı evladını hiç ateşe atar mı?' diye sordu.
Bizler de, hayır ey Allah'ın Peygamberi elbette bu kadın öz evladını ateşe atmaz dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu; 'İşte Yüce Allah kullarına, bu kadının yavrusuna gösterdiği şefkatten çok daha merhametlidir.' (Buhari, edeb, 18)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük Rus yazar Tolstoy’un İslam ve Peygamber hayranlığı (22.11.2024)
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)