Kabirde neler sorulacak?
Ölü mezara konulup üstü örtüldükten ve insanların mezarlığı terk ettiklerinden itibaren -niteliği bizim tam olarak kavrayamayacağımız bir tarzda- kabir sorgusu ve hesabı başlayacaktır.
Sorgulanan ölü, sorgulayan ise sorgu melekleridir.
Sorgunun hangi konularla ilgili olacağına gelince; Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbn Mace ve kısmen Buheri'nin rivayet ettikleri ve İbrahim Suresi , 27. Ayetinde de işaret olunan sorgu şöyle olacak;
"Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün Neccaroğullarının hurmalığına girdi. Orada bulunan mezarlıktan bir ses duydu ve irkildi.
Bunun üzerine 'Şu mezarlıkta yatanlar kimlerdir' diye sordu. Oradakiler de, 'Cahiliye -İslam öncesi- döneminde ölen kimselerdir' cevabını verdiler.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu cevap üzerine; cehennem azabından ve Deccal'in fitnesinden Allah'a sığınırım buyurdu. Sahabe niçin böyle söylediniz diye sorunca da şöyle buyurdu: "Bir mümin kişi mezara konulduğunda bir melek gelir ve 'Sen neye ibadet ediyordun' der. Eğer o kimseye Allah hidayet etmişse o kişi "Allah'a ibadet ediyordum" der.
Bunun üzerine şu peygamber -Hz. Peygamber (s.a.v.) kendini kastediyor- hakkında ne diyorsun diye sorar. O ölü de o "Allah'ın kulu ve elçisidir" der. O kimse götürülüp Cehennemdeki yeri gösterilir. 'Bu senin için hazırdı.' Fakat Allah seni korudu ve sana cennetteki bir evle bunu değiştirdi. O kimse de 'Bırakın dünyadaki aileme müjde vereyim' der. Ona, 'Hayır. Buna müsaade yok. Sen şimdilik burada dur' denilir.
Kafir ise kabre konulduğunda ona bir melek gelir ve sert bir çıkışla, "Sen dünyada neye tapıyordun?" der. O da "Bilmiyordum" der. Melek de ona 'Bilmez olaydın, okumaz olaydın' der ve sonra 'Şu peygamber olduğu söylenen kişi hakkında ne dersin?' diye sorulur. O da, "İnanmayanların dediği gibi derdim, yani Hz. Muhammed (s.a.v.)'i inkar ederdim" der.
Bunun üzerine ona azap başlar. Onun sesini -feryadını- insan ve cinlerden başka tüm yaratıklar duyar."
Bu benzeri hadislerden anlaşıldığı kadarıyla mezarda kişi dilinden, ırkından, mezhebinden, meşrebinden, memleketinden sorgulanmayacak. Rabbinden, Peygamberinden, dininden ve Kuran-ı Kerim'den sorgulanacak. (Nesai, İbn Mace) Rabbim o sualleri doğru cevaplamamızı nasip etsin.
Allah'ın rahmetinden uzak ol anlamına gelir. Ağır bir sözdür ve beddua ile aynıdır. Elbette Yüce Yaratıcı; kendisine nankörlük eden bazı kulları için bu sıfatı yakıştırabilir. Bu konuda hüküm ve söz ona aittir. O, kulun geleceğini ve geçmişini ve de şimdiki halini bildiği için O'nun her sözünde hikmet vardır.
Bize gelince; lanet kelimesini kullanmaktan kaçınmamız gerekir. Zira lanet ettiğimiz hususta isabet etmeyebilir veya ve lanetlenmeyi hak etmeyen birine bu sıfatı yakıştırmış olabiliriz. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu hususta bizi ikaz ediyor ve şöyle buyuruyor:
"Kul bir şeye lanet ettiği zaman o lanet göğe yükselir. Gök kapısı onu kabul etmek istemediği için kapanır. Sonra lanet yere iner. Aynı şekilde yer kapıları da onun önünde kapanıverir. Sonra sağa, sola gitmeye başlar. Gidecek bir yer bulamayınca lanet edilen kimseye döner. O kimse buna layık değilse lanet edene geri döner."
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor: 'Birbirinize Allah'ın lanetiyle, gazabıyla ve cehennem ateşiyle lanet etmeyin!' O halde lanet haramdır. Günahtır. Müslümana yakışmaz.
Burada içeri giren kişi kadar neden ayağa kalkıldığı da önemlidir.
İçeri giren kişi, kötülüğü, şerri, zararı, kibir ve istikametsizliği bilinen bir kişi ise onun önünden kalkmak doğru değildir. Böyle bir kişinin önünde ayağa kalkan kişi de menfaat ve göze girmek için bunu yaparsa o da günaha girer. Böyle bir insanın önünden kalkılmaz, saygısızlık olarak nitelenecek bir şey de yapılmaz. Özellikle şerli ve bulaşık birisi ise yani Efendimiz (s.a.v.)'in ifadesiyle -şerrinden korunulur-
Ancak içeri giren kişi ilim sahibi, hayır sahibi, temiz niyetli, saygın, yaşlı bir kişi ise ona hürmeten kalkılabilir. Bu kalkışta da menfaat gözetlenmemelidir.
İçeri giren kişi tekebbür sahibi ve önünden kalkıldığında kibri artacak birisi ise, ayağa kalkmamalıdır. (Elbette örf, gelenek ve devlet edebinin gerektirdiği haller özel hallerdir ve bu değerlendirmeden ayrı değerlendirilmelidir.)
Ahmet bin Hanbel'in yanında sahabeden Hz. Abdurrahman bin Avf'ın torununun torunu girer. İmam Ahmed ayağa kalkar. Oğlu, "Babacığım, bu genç için neden kalktın?"diye sorduğunda "İbn Avf'ın torunu için kalkmayayım mı?" der. (Nevevi) Peygamberin çok sevdiği ve saygın bir kişi olan Hz. Sad bin Muaz içeri girince Efendimiz (s.a.v.) "Efendiniz için ayağa kalkın" buyurur. (Buhari, Menakıb, 12) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, Hz. Fatıma'nın önünden kalktığı bilinen bir olaydır. Öğrencinin de hocası için ayağa kalkması caizdir. Burada önemli olan husus, kişinin böyle bir saygıyı empoze etmemesidir. (Ebu Davud, edeb)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük Rus yazar Tolstoy’un İslam ve Peygamber hayranlığı (22.11.2024)
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)