NİHAT HATİPOĞLU

Baba kızını zorla evlendiremez

İbni Büreyde Hz. Peygamber (s.a.v.) ile ilgili çarpıcı bir olayı şöyle anlatır:
Genç bir kadın Hz. Peygamber'e (s.a.v.) geldi şöyle dedi: "Babam düşkün durumunu yükseltmek için beni erkek kardeşinin oğlu ile evlendirdi. İstemediğim halde bu evliliği yaptı. Bunu sana şikayet ediyorum." Hz. Peygamber (s.a.v.) genç kadına şöyle buyurdu: "Senin nikahın senin elindedir. Dilersen bozarsın, dilersen onaylarsın." Bunu duyan kız: "Ben babamın yaptığı bu nikahı neticede kabul ettim. İstemesem de onaylıyorum. Ama size gelip bu konuyu anlatarak; babaların kızlarını istemedikleriyle evlendiremeyeceklerini sizden duymak istedim. Ve bunun böyle bilinmesini arzu ettim. (İbn Mace, Nikah, 12)"
Kız evlatları zorla ve istemedikleri kişiyle evlendirmek yanlış bir yoldur. Mutsuzluğa ve ileride boşanmalara yol açar. Kız çocukların da evlenecekleri kişiyi ailesiyle tanıştırması baba ve annesinin olurunu alması gerekir. Aile bütünlüğü bu yolla korunur.

***

SAĞDUYU CEHALETİ YENER

Hepimiz Hz. Adem'in çocuklarıyız. Yüz şeklimiz aynı. Burnumuz, kulağımız, ayaklarımız, ellerimiz birbirine benziyor. Duygularımız da öyle. Ortaktır gözyaşlarımız, mutluluklarımız, tasamız, sevincimiz.
Kabil vahşi hırsın ve öldürücü hasedin kurbanı oluncaya kadar öldürmeyi de bilmiyorduk. Her ne kadar İblis'le Hz. Adem'in konduğu cennette sınanmış olsak da dedemiz Hz. Adem'in ve annemiz Hz. Havva'nın gözyaşlarıyla tevbeyi tanıdık.
Sonra çoğaldık. Aidiyet duyguları kabardı, kin yeşerdi, nefret yükseldi, enaniyet, bencillik ve hırs aklın yerini aldı. Bu duyguları yenenimiz oldu, bu duygulara yenilenimiz de.
İşte ilahi kudretten inen kitaplar, sahifeler, talimatlar, peygamberler hep bu noktada devreye girdiler. Yaradılışla gelen iyi ve kötü kabiliyetlerin iyi olanını öne çıkarmak. Kötü olanını ise bastırmak. Bu zor bir sınavdı. Zira nefisler kötülüğe ve şehvete meyillidir. Hz. Yusuf peygamberin dediği gibi "Nefsimi arındırdım diyemem. Çünkü (kontrolsüz) nefis kötülüğe meyillidir."
İlahi kitap - Kuran-ı Kerim - bunu çok iyi bilenden geldiği için tevbe'yi kapanmamasıya açmış. Alemlerin Rabbi kapıyı hiç örtmemiş.
Şeytani ve Rahmani damar hem nefsimizde ve hem de alemimizde hep mücadele etmişlerdir.
Rahmani damar; sükunete, itidale, kavli hasen ve kavli leyyine, sevgiye, birleşmeye, birliğe, gönül kazanmaya ve diğergamlığa davet ederken; şeytani damar, sinsiliğe, alttan kurmacılığa, fırsatçılığa, fitneye, şerre, bozmaya, meyl eder ve ettirir. Bazen bunu direkt yapar bazen sureti hakikate bürünerek. Zaten iblis - şeytanın bir vasfı da sinsiliktir. Şeytan dostlarına fısıldar (En'am,112) Bazen şeytanlaşmış nefis de kendine fısıldar. (Kaf, 16)
Biz böyle bir dünyanın sınavdaki sakinleriyiz. Manzara açık. Bir tarafta şeytanın dostları var, bir tarafta Rahman'ın dostluğuna doğru yürüyenler. Hz. Adem, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed (s.a.v.) Rahman'ın safında oldular. Nemrud, Firavun, Haman, Bel'am, Ebu Cehil İblis'in gölgesinde yürüdüler.
Rahmani olanlar Rahman'ın ahlakıyla veya emrettiği ahlakla ahlaklanmalılar. Zıddı olursa Rahman onlara indirdiği Rahmani nazarla bakmaz. Şerri hayra musallat eder. Hayır kendini anlatmak yerine, şerle uğraşmak zorunda kalır.
Hâkim Tirmizi'nin rivayet ettiği çok çarpıcı bir hadis, bize günümüz Müslümanlarını analiz etmede müthiş bir ufuk açıyor bence. Hepimizin bu rivayetten alacağı çok ders var yine bence. Hadisi okuduğunuzda bana hak vereceksiniz.
"Ümmetim dünyayı ve menfaatlerini gözlerinde çok büyüttüklerinde onlardan İslam'ın heybeti çekilip alınır. İyiliği emretmeyi, kötülüğü yasaklamayı terk ettiklerinde kendilerinden vahyin bereketi çekilip alınır. Ve nihayet ümmetim birbirleriyle küfürleşir, birbirleriyle cedelleşir ve kavga eder hale geldiklerinde ise Allah'ın gözünden - nazarındandüşerler. Kendi kendilerine terk edilirler."
Biz dünya Müslümanları nazarı ilahiden düşmemenin mücadelesini vermeliyiz. Hadisteki ilk aşamayı, ilk sınavı kaybetmişiz hissine kapılıyorum. Aman ha sonrası için kolları sıvayalım. Kalp inşa edelim, vicdan, sevgi, Rahmanilik, muhabbet, meveddet inşa edelim.
Yoksa bin yılda inşa ettiğimiz duvarları, bir Haccac aymazlığıyla, bir mancınık kurnazlığıyla, hadisin ifadesiyle Kâbe'yi yıkacak bir baldırı çıplak zilletiyle bir anda kaybederiz.

***

ÖZÜRLÜ BİR KİMSE NE ZAMAN ABDEST ALIR. ABDESTİ FARKLI MIDIR?

Sürekli yellenme, idrar tutamama, burun kanaması, sürekli kusma, yaranın kanaması kişiyi abdest açısından özürlü konumuna getirir. Özürlülere ise ayrı bir fıkıh - ibadette kolaylık - uygulanmıştır. Bir insanın özürlü sayılması için bu tür bir özrün (mesela yellenmenin) bir abdest alıp namazı kılacak bir zaman dilimi içinde bile tekrar etmesiyle belirlenir. Hanefilere göre böyle özrü olan kişi her namaz için ayrı abdest alması gerekir. Zira bu durumdaki kişinin abdesti özür sayılan hallerden birinin oluşmasıyla değil, içinde bulunduğu namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. Yeni namaz için, yeni vaktin girmesiyle abdest alması gerekir. Böyle bir insan - yani özür sahibi kişi- bu abdestle bu özür halleri oluşsa bile istediği kadar namaz kılar, Kuran-ı Kerim'i tutar, Kabe'yi bile tavaf edebilir.
Ancak şuna dikkat etmek lazım. Diyelim ki bir insanın özrü daimi burun kanamasıdır. Bu insan namaz vakti içinde varsayalım ki yellendi, bu hal onun abdestini bozar. Yani özrü olduğu halden başka bir hal meydana gelirse kişinin abdesti bozulur. Şafiilere göre ise böyle kişi aldığı abdestle dilediği kadar nafile namazı kılar. Ancak kılacağı her farz namaz için ayrıca abdest almak durumundadır.
Hastalığımdan dolayı idrar torbamı taşıyorum. Bu namaz kılmama engel mi?
Sizin hastalığınız özre girer. Bu kişinin elinde tuttuğu idrar torbasına akmaya devam eden idrar, kan gibi necaset o kişi için namaza engel değildir. (sağlıklı bir kişi için namaza engel olan bu hal, hasta için özür sayılmıştır.) Elbiseye bu idrarın sıçramasına gelince; kişi imkan sahibi ise elbette ki temizlenmeli ve temizlemelidir. Ancak gücü buna yetmiyorsa, olduğu halle namazını kılar. Zira Allah, kişiyi gücünün yetmediği bir zorlukla sorumlu tutmaz. (Bakara, 284)
Kusmak abdesti bozuyor mu?
Ağız dolusu kusmuk abdesti bozar. Peki ağız dolusu kusmuk nedir? Ağzının tümünü dolduran kusmuğa, ağız dolusu kusmuk denir. Bu görüş Hanefi mezhebine göredir. Şafiilere göre ise sadece kişinin edeb bölgesinden - ön ve arkasındançıkan katı veya sıvı atıklar abdesti bozar. Buna göre şafiiler kusmuğun abdesti bozmadığı kanaatindedir. (Maverdi, el - Havi, I, 200)
Allah için göktedir demek doğru mudur?
Yüce Allah için bir mekan tespit etmek isabetli değildir. Zira gök ve yerleri yaratan Yüce Allah'ı, sadece bir mekanla tarif etmek O'nu bir mekana sığdırmak anlamına gelir ki, bu O'nun yüce kudretiyle çelişir. 'Allah arşı kaplamıştır' (Taha, 5) veya 'gökteki' (Mülk, 16), 'Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır.' (Bakara, 115) 'Allah kendi katına çıkardı' (Nisa, 158) gibi Yüce Allah'a mekan izafe eden bütün ayetler mecaz olarak kabul edilmiştir.
Yüce Allah'ın tecellisi -nuru, bilgisi ve yansıması- her yerdedir. Allah bu mekandan haberdardır, mekana muhtaç olmadan her yerdedir, hazırdır ve kuşatmıştır. Örnek olarak şöyle diyebiliriz: Güneş nasıl varlığın delili ise, güneşin her tarafa ışığı da onun varlığının tecellisidir. Yüce Allah'ın zatının tecellisi de kainatın her yerinde böylece vardır.
Ancak Yüce Allah'ın zatı hakkında bir tarif ve tasnif yerine O'nun zatının, tasavvurumuzun ötesinde olduğunu söylememiz daha doğru ve isabetli olur.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) 'Allah nerededir' sorusuna karşı parmağıyla göğe işaret eden bir kadının bu cevabına gülümsemesi de bu cümlenin Allah'ın yüceliğine işareti hoş gördüğüne delil olarak kabul edilmiştir. (Müslim, Ebu Davud, Nesai)
Nitekim başka ayette de Yüce Allah için kişiye 'Şah damarından daha yakın' (Kaf, 16) olduğu hatırlatılır.
Bizim duada ellerimizi semaya çevirmemiz de Yüce Allah'ın zatının yüceliğine işaret etmek içindir.
Emanetçiye bıraktığım çantam kayboldu. Bunda sorumluluk kime aittir?
Belli bir bedelle emanet teslim alan bir emanetçiye verdiğiniz malınıza zarar gelirse bu zararı o müessese karşılamak zorundadır. Zira aldığı bu bedelle sizin eşyanızı korumayı vadetmiştir. Kendi kusurlarından kaynaklanan bir teleften sorumlu olurlar. Yangın gibi bir hal de buna dahildir.
Ancak sizin; 'Şu çantaya bir bakıver' diye bıraktığınız bir eşya o kişinin kusuru olmadan kaybolursa bundan o kişiyi sorumlu tutamazsınız.
Dövme ve oje abdeste ve gusle engel midir?
Dövme abdest veya gusle engel değildir. Zira dövmeli bir deriye dökülen su deriye ulaşır. Bu da abdest veya guslün kabulü için yeterli olur. Ancak oje böyle değildir. Oje, suyun tırnağa ulaşmasına engel olacak yoğunluktadır. Ve tırnağı kuşatır. Abdestte ellerin yıkanması her ne kadar sünnet ise; kolların yıkanması farzdır. Tırnak da koldan sayıldığı için abdestte yıkanması farzdır. Gusülde ise bütün organların yıkanması farzdır. Bu nedenle abdest veya gusül alacak birinin tırnağındaki ojeyi silmesi gerekir. Abdest veya gusül aldıktan sonra tırnağa oje süren birisi, bu abdest bozuluncaya kadar istediği miktarda ibadet yapar, namazını kılar. Ancak abdest bozulduktan sonra yeniden abdest için ojeyi silmesi gerekir.
İma ile namaz kılınabilir deniliyor. İma ile namaz nedir? Ve kimler ima ile namaz kılabilir?
Bilindiği gibi hastalar için dinimizde kolaylıklar sağlanmıştır. Kişi elbette gücünün yettiğinden sorumludur. Gücünün yetmediğinden sorumlu olmaz.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ayakta duramayan veya oturamayan kişiye; 'Yan üzerine yatarak namazını kıl' buyuruyor.
Hastalığından veya herhangi bir özründen dolayı normal rüku ve secdeyi yapamayan bir kişi ima ile rüku ve secdeyi yapar. Peki ima ile namaz kılmak nasıl olur. Namaz kılan kişi ayakta veya oturduğu yerde- rüku ve secdeyi yapamadığı için- rüku niyetiyle başını öne doğru eğer, secde niyetiyle ise, başını biraz daha öne eğer. Daha sonraki rekâtlara böylece devam eder. Şöyle bir soru akla gelebilir. Kişi bunu da yapamıyorsa ne yapar? Bunu da yapamayacak kadar hasta veya özürlü olan kişi yan tarafına uzanarak namazı yine ima ederek kılmaya devam eder. Bütün bunlar; namazın ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Engelli oğlum konuşmuyor ve duymuyor. Bir şey de anlamıyor. Ama bizimle namaz kılıyor. Buna engel olalım mı?
Yüce Allah evladınızdan dolayı sevap ve mükafatınızı çoğaltsın. Evladınız hiçbir şey duymuyor ve anlamıyor olsa bile madem ki sizinle beraber namaz kılıyor ona engel olmayın, bilakis teşvik edin. Sevindiğinizi gösterin. Bu namazdan size de sevap yazılmaktadır.

KARDEŞCİĞİM BANA DUA ET!

Hz. Ömer anlatıyor: "Peygamber (s.a.v.) Efendimize gidip Umre için izin istedim. Bana gitmem için izin verdi. Ve sonra bana şöyle buyurdu: 'Ey Kardeşciğim! Bize de orada dua etmeyi unutma.'" Hz. Ömer diyor ki: "Vallahi bu söz o kadar hoşuma gitti ki, bana dünyaları verseydi o kadar sevinmezdim." (Ebu Davud)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.