NİHAT HATİPOĞLU

Kıymeti bilinmeyen nimet zail olur

Biz insanların hiçbir zaman düzelmeyen bazı manevi hastalıkları vardır. Hiçbir dönemde bu hastalığımızı tamamıyla tedavi edemedik. Bazen azalttık, üstünü kapattık fakat tamamıyla yok edemedik.
Bu hastalıkların bir kısmını sıralayalım;
1- Hasetçiyiz. Haset en büyük zafiyetimizdir. Kıskanırız. Öldüresiye, ölesiye kıskanırız. Neredeyse şer olanı bile haset ederiz.
2- Nimeti kıskanırız. Başkasının varlığını, mevkiini, makamını, boyunu, posunu, şekli şemailini kıskanırız.
3- Allah'ın lütfettiği bir imkânı şahsımız ve sevdiklerimiz için harcarız. Ama yoksulu, garibanı, düşmüşü, muhtacı ıskalarız.
4- İnsanların açığını ararız. Yoksa da buldururuz. Rapor ederiz. Bir kenara yazarız. Günü gelince de hiçbir ilke ve kural tanımadan kullanırız.
5- Bizi belli bir makama getirenden övgüyle bahsederiz. Ama gün gelir, biraz başkasıyla paylaş yetkini dese, yeter, biraz dinlen dese ondan kötüsü yoktur deriz. Yani nankörüz.
6- Haramı kendimiz için caiz sayarız.
7- Başkasına da caiz olanı ona haram sayarız.
8- Kıymeti bilinmeyen nimet günün birinde elimizden alınır. Zeval bulur. Yanlışa devam edersek imanımız da zeval olabilir.
Kısacası bu. Ama daha çok hastalığımız var. Tedavi olmazsak, hastalık yayılır. Hastalığımızın tedavisi tövbedir. Akıldır. Vicdandır. Tefekkürdür. Tövbe etmeliyiz. İstiğfar etmeliyiz. Durup düşünmeliyiz. Ehil olanı bulmalıyız. Ehil olmayan kardeşimiz olsa uzak tutmalıyız.
Dünya için ahiretimizi kaybetmemeliyiz. Kimse bizim imanımızdan önemli olamaz. Sadıkları bulmalıyız. Salihlerle yol almalıyız. İyi gün değil, zor gün dostunu sarmalıyız. Dün yanımızda olan bugün nerede buna bakmalıyız. Nimeti kıstığımızda bize anid bir düşman olanı kim bize tanıttı. Ona bakmalıyız. Ondan da uzak olmalıyız. Doğru dost seçmeliyiz.
Diyelim ki bir genel müdüre eğer çaycısı, müstahdemi, şefi, memuru; şube müdürü veya daire başkanı kadar rahat ulaşamıyorsa genel müdürün kontrolü ele geçirip buna engel olanları silkelemesi, sorgulaması lazım.
Kısacası hepimiz sorumluyuz. Her baba, her anne, her öğretmen, her müdür, her milletvekili, her imam, her müftü, her akademisyen hepimiz sorgulanacağız. Ölüm ve hayat, hesap ve cennet veya cehennem o kadar iç içe ki! Bilemezsiniz. Anında gelebilir. Hiç hazır değilken. Belki yukarıda yazdığım tövbe, istiğfarı hiç yapmadan. O halde günahına ve hatana başkasını ortak etmeden tövbe et. Kendini dünyanın en günahkârı say. Herkesi kendinden daha iyi ve temiz bil. Böylece nefsindeki firavunu durdurursun. Yoksa helak olursun da haberin olmaz.

***

ZORA DÜŞÜNCE ŞU DUAYI OKU

Enes (r.a.) diyor ki; Efendimiz zorluk için şu duayı okurdu:
'Allahümme la sehle, illa ma caaltehu sehlen. Ve ente tecelü'l hezne iza şi'te sehlen'.
"Allah'ım! Senin kolay kıldığından başka bir kolay yoktur. Sen dilediğin zaman, zor olanı kolay kılarsın."

***

BİR DE GECE NAMAZI KILSA

Hz. Ömer'in oğlu Abdullah diyor ki; Genç ve bekâr bir delikanlıydım. Efendimiz'in (s.a.v.) zamanında mescitte uyurdum. Bir gece rüya gördüm. Rüyamda iki melek yanıma geldiler ve beni aldılar. Cehenneme götürdüler. Cehennem kuyu gibiydi. İçinde tanıdıklarım vardı. Ben de 'Cehennemden Allah'a sığınırım' demeye başladım. İki ayrı melek daha geldiler ve bana 'korkma' dediler.
Sabahleyin olunca bunu ablam Hz. Hafsa'ya anlattım. O da Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e anlatmış. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuş; "Abdullah iyi adamdır. Bir de gece namazı kılsa." Ben bunu duyunca artık geceleri az uyur ve teheccüdü kaçırmaz oldum.

***

BANA NASİHAT ET ALLAH'IN ELÇİSİ

Sahabenin ileri gelenlerinden Hz. Muaz bin Cebel, Efendimiz'e (s.a.v.) şöyle dedi; Allah'ın Resulü bana nasihat et. Efendimiz cevap buyurdular. Diline sahip çık.
Hz. Muaz bir daha sordu. Ya Resulallah bana nasihat et.
Efendimiz (s.a.v.) noktayı koydu: 'Annen seni yitirsin Muaz. İnsanları yüzüstü cehenneme düşüren dillerinden başka nedir ki!

***

SAHABE'YE (R.A.) DİYEREK DUA ETMEK

Bildiğiniz gibi peygamberimizin yol arkadaşlarının adı anıldıktan sonra "Allah onlardan razı olsun" anlamında Radıyallahu anh deriz veya isimlerinden sonra "r.a." diyerek bu duayı kısaltırız.
Peki bu şart mı? Bunu terk edersek ne olur. Yani Hz. Ömer (r.a.) yerine sadece "Ömer" dersek ne olur? En hafifiyle saygısızlık ve edepsizlik olur. Zira bize bu dini ulaştıran o şerefli nesle dua etmek ahde vefadır. Bizden önceki edepli nesil de böyle yaptı.
Ayrıca Tevbe suresinin 100. Ayeti kerimesinde Yüce Allah sahabeden razı olduğunu haber veriyor. Bize düşen de bu rızaya katılmaktır.
"Muhacir ve Ensar'dan yarışırcasına öne geçen ilkler ve onlara iyilik ve güzellikle uyanlardan Allah razı oldu. Onlar da Allah'tan razı oldular." Bu nedenle de edeben: 'Hz. Ali (r.a.); Hz. Ömer (r.a.) gibi dua ve saygı cümlelerini eklemeden onları anmayalım.

***

TAM UYUYACAĞINDA

Efendimiz (s.a.v.) tam uyuyacağı anda elini yanağının altına koyar ve şöyle buyururdu; "Allah'ım! Kullarını dirilteceğin gün beni azaba uğrayanlardan eyleme. Ben senin isminle dirilir ve senin isminle ölürüm."

***

KIZDIĞINDA ÖLÇÜLÜ KIZ

Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından söylenip söylenmediği tam net olmayan, bazılarına göre de Hz. Ali'ye ait olan ders verici bir söz var. Şöyle buyururlar;
'Sevdiğini ölçülü sev gün gelir düşmanın -nefretini kazanan- olabilir. Kızdığında da ölçülü kız! Gün gelir sevdiğin olabilir. (Tirmizi, 1957; İbn Ebi Şeybe, 7/260)
Bu hadis olsun veya eser (sahabe sözlerine eser denir) olsun sürekli başucumuzda tutmamız gereken bir uyarı levhası olmalıdır. Zira bazen birini her sırrımıza muttali kılarız da ileride bunu kötü niyetli kullanacağını hesap edemeyiz. Veya birine kızarız da, hayatımız boyunca ona kin ve nefretle bakarız ki bu ikisi de İslami kriterlere göre doğru değildir.

***

DOST YALNIZ ALLAH'TIR

"Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost yalnız Allah'tır..." (Şura,9)
"O (Allah) sizin mevlanızdır. Ne güzel mevladır. Ne güzel yardımcıdır." (Hacc, 78)
Yüce Rabbimiz dosttur, mevladır, yardımcıdır.
Yüce Allah'ı bulmuş olanın kalbinin başka yerlere sapması ise bir felakettir. Bunu ayeti kerime şöyle hatırlatıyor.
'Rabbena la tuziğ kulubena ba'de iz hedeytena' ; 'Rabbimiz! Bizleri hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma.
Ve bize katından bir rahmet ihsan eyle.' (Ali İmran, 8)
Yüce Rabbimizin özel himayesinde olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu ayetin ışığında şöyle dua ederdi; 'Ey kalpleri evirip çeviren! Benim kalbimi senin dinin üzerinde sabit eyle.'
Karanlık her gecede, sarsılmış her himmette, bereketini yitirmiş her duada, art arda gelen her derin sarsıntıda sığınılacak yegâne yariniz Rabbiniz, ilahınız, mevlanız olan Allah (c.c.) olmalıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.