Ölüler dirilseydi
Ölüler muhtemelen şöyle diyeceklerdi:
- Kur'an'ın ve Hz.
Peygamber'in (s.a.v.) haber verdiği gibi mezardan öte bir âlem var.
- Mezarda sorgulandık.
- Mezarda imanımız, ibadetimiz ve kul hakları sorgulandı.
- İyi niyet, vicdan ve merhamet son derece önemliymiş.
- Namazımız, gece secdeleri bizleri rahatlattı.
- Mezarın ötesinde müthiş güzellikte bahçeler gördük. Ama oraya giriş serbest değil. Sadece bakabiliyoruz.
- Mezarın ötesinde dehşet verici manzaralar gördük.
Orası cehennemmiş. Oraya da girilmiyor.
- Burada azap görüyoruz. Başkaları ise nimet içindeler.
- Daha önce ölmüş bazı yakınlarımızı göremedik.
- Şayet dünyaya gelmemize müsaade edilseydi hiç kimseye kötülük yapmayacak, zulmetmeyecek, kul hakkı yemeyecek, içki içmeyecek, namaz kaçırmayacak, iyi bir mümin olacaktık.
- Evlatlarımız!
Yaptığınız her şeyden haberdarız.
İyiliklerinize seviniyoruz.
Günahlarınıza üzülüyoruz.
- Bugün sizin yerinizde olsaydık; hiçbir günahı işlemezdik. Kimsenin hakkını - hukukunu çiğnemezdik.
Hayatın tümünü ibadet ve iyiliğe çevirirdik. Her dakikayı dolu dolu mümince yaşayın.
- Ölüm haktır. Mahşer haktır. İleride dirileceğiz.
Burası çok çetin bir yerdir. Burada apayrı bir hesap var. Burada anladık ki, dünyadaki hesap buraya uymuyor.
YAŞLILARA HUZUR
Sekiz bin yaşlı huzur evi için sıra bekliyor.
Ulaşabildiğim bilgi böyle. Doğrusu, yaşlılar için daha çok huzur evi yapalım şeklinde bir yazı yazacağımı hiç sanmazdım. Çünkü yaşlıların yeri evleridir. Onlar; evlerin direği, bereketi ve güvencesidir. Yaşlıdan yoksun bir aile savunmasızdır, kökünden kopmuş bir dal gibi güçsüzdür.
Aileler mecbur kalmadıkça elbette huzur evlerine yaşlılarını teslim etmemeliler. Bu konudaki kanaatim budur.
Ancak ne yazık ki binlerce yaşlımız keyifsiz ve huzursuz. Evlatları kendilerine sahip çıkmıyor ve fazladan bir yük gibi görüyorlar. Hırpalanıyorlar. Eve sığmıyorlar. Bavulları ellerinde evlat, evlat dolaşıyorlar.
Onlar için huzur evi yapmak zorundayız.
Orada da onurlu bir hizmet görmeliler.
Huzur evlerinden yoksun illerimiz var.
Oralarda da huzurlu bir ev ve merhametli bir el arayan yaşlılarımız var. "Zayıfların hürmetine rızıklanıyorsunuz" buyuruyor insanlığın Efendisi (s.a.v.) Peygamberimiz.
AHLAKİ ÇÖKÜNTÜYE DİKKAT!
Mahrem olması gereken hayatlar ağızlarda sakız ediliyor. İftiralar birbirini kovalıyor. İddialar ortalığı bulandırıyor. Ortalıkta ürperten cinayetler var. Kimin hangi olayı neden ortaya serpiştirdiği belli değil. Aile mahremiyeti adap ve edebi ayaklar altına alınıyor.
Çirkef ilişkiler, yanlış hayatlar imrendiriliyor. Henüz küçük yaşta olan kişiler, gençlere rol model olarak takdim ediliyor. Bütün bunlar fütursuzca, ölçüsüzce kural, kanun, ilke tanımadan ortalıkta yapılıyor. Saatlerce her gün insanlar da bunları izliyor, takip ediyor.
Evlilikle ilgili programlara getirilen ölçü ve dengeli bir standart bu programlara da getirilemez mi?
Programlar birer yarayı sarmalı. Sosyal dokuyu güçlendirmeli. Bir işe yaramalı. Çirkinliği eşmenin ne faydası var. Kötü değil de iyi olan şeyler takdim edilmeli. Maalesef iyi olan davranışlar sadece reklam amaçlı olarak sunuluyor. Bu nedenle de toplumun insanlara güveni de günden güne azalmakta, sarsılmakta.
BİR NÜKTE
Ahnef bin Kays'ın gözleri şaşı idi. Bir gün kavmi arasında itibarsız olan biri sordu:
Gözlerin şaşı olmasına rağmen kavmin seni nasıl lider yaptı? Ahnef şöyle cevap verdi:
Sen, seni ilgilendirmeyen şeylerle uğraştın böyle oldun ben ise beni ilgilendiren şeylerle uğraştım böyle oldum. Fark budur.
ALLAH'IN EN YÜCE KULU NEREDE?
İnsanlara manevi payeler vermekte çok mahiriz. Sanki bu konuda Yüce Allah bize özel bir yetki vermiş gibi. Zamanın sahibi, zamanın en takvalısı, büyüklerin büyüğü, kâinatın mütesarrıfı ve yığınla benzer sıfatı sevdiğimiz insanlara cömertçe veriyoruz. Böyle bir yetkimiz var mı? Hakkımız var mı? Yüce Allah'ın bu konudaki tasarrufundan haberdar mıyız?
Bu son derece tehlikeli. Zira Hz.
Peygamber (s.a.v.) takvadan bahsederken ellerini göğsüne koydu ve şöyle buyurdu; 'Et - takva hahuna' 'Takva işte buradadır.' Yani kimse tarafından görülemez. Sadece Yüce Allah bunu bilir. Bu işin iddiası da olmaz.
Hz. Yunus (a.s.) bir gün Cebrail'e sorar:
Bana yeryüzünün en abidini göster der.
Yüce Allah özel bilgi ile donattığı Hz.
Cebrail bir adamı Hz. Yunus'a gösterir.
Bu adam şu andaki insanların en takvalısı, en abididir der.
Bu adam bir âlim değildi.
Bu adam en büyük tasavvuf lideri de değildi.
En büyük müfessir, vaiz, din lideri de değildi. Bu adam; cüzzam hastalığından dolayı ellerini, ayaklarını, gözlerini, kulaklarını, saçlarını kaybetmiş bir adamdı.
Hz. Yunus (a.s.) merakla bu adamın yanına yaklaştı. Adamın şöyle söylendiğini duydu;
"Ya Rabbi! Dilediğin bir zaman içinde bana güç ve kuvvetle sağlık verdin. Sonra gücümü ve sağlığımı almayı diledin. Bütün bunlara rağmen sana olan bağlılığım ve beni affedeceğin ümidim hep devam ediyor. Sen gerçekten bana çok lütufkârsın." Dostlar! Zamanında Allah katındaki en mübarek insanını illaki camide, ibadethanede aramayın. Belki evlatlarının rızkı için çabalarken alnı terleyen bir mümindir. Hem de sıradan bir mümin. Belki çöp tenekesini evinizin önünden kaldırıp da çöp arabasına taşıyan şu işçi kardeşimizdir.
Kimseyi olduğundan yükseltmeyin.
Manevi payeler dağıtmayın, kimseyi de hakir ve küçük görmeyin.
"Harabat ehlini hor görme zakir (şakir) defineye malik viraneler var."
ÖMRÜM OLSAYDI
Hz. Ömer hançerlendiği zaman arkadaşlarına şöyle dedi: Allah bana ömür verseydi kimsenin tanımadığı bir kıyafet ve bir şekilde bütün Müslüman şehirlerini adım adım sivil olarak gezmeyi dilerdim.
Dolaşırken kimse beni tanımayacağı için de idarecilerimin iyi ve kötü hallerini görür ve neler yapabileceğimi kararlaştırırdım.
Ümmetin ihtiyaçlarını görürdüm.
Muhtaçlarını giydirirdim. Açlarını doyururdum.
Ve büyük halife bunları söyledikten bir gün sonra vefat etti.
HASET DUYGUSUNU AŞMIŞ YÜREKLER
Evs'e sordular Efendiniz kimdir?
"Hatem Tai" dedi. Kendini onunla karşılaştırabilir misin? Evs şöyle dedi: Ben onun hizmetçisi bile olamam.
Bu sefer Hatem Tai'ye gittiler. Ve şöyle sordular: Sizin efendiniz kimdir?
"Evs'tir" dedi.
"Kendini onunla karşılaştırabilir misin" dediler.
Hatem Tai şöyle dedi: Ben onun kölesi bile olamam.
Eski âlimler böyleydi. Birbirlerine karşı büyük bir tevazu gösteriyorlardı.
Onurlarını muhafaza ediyorlardı.
Günümüzdekiler nasıl peki?
Birçoğunun (her meslek erbabında bu var) diğerlerini yerlere çaldığını görmüyor muyuz?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük Rus yazar Tolstoy’un İslam ve Peygamber hayranlığı (22.11.2024)
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)