Peygamberimizi filmlerle anlatmak
Hazırlığı 7 yıl sürmüş. Film; izleyenler ve izlemeyenler arasında haylice tartışıldı. Filmden rahatsız olanlar etrafa mail göndererek filmin izlenmemesi için hayli çaba sarf ediyorlar. Efendimiz'e (s.a.v.) karşı dini hassasiyetlerinden bu eleştirileri yapan var, başkaca niyetlerle, mezhepsel endişeyle veya siyasi okumalarla bu eleştirileri yapan kesimler de var. Bu arada Hz. Peygamber'in (s.a.v.) mucizevi hayatından rahatsız olan peygambersiz din tetikçilerini de unutmamak lazım. Peki filmin konusu ne? Filmde doğumundan önce başlayarak Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatı 12 yaşına kadar anlatılıyor. Efendimiz (s.a.v.) 12 yaşındayken film bitiyor. Filmin elbette eleştirilecek yönleri var; şöyle olsaydı denecek hususlar var. Bunun yanında faydalı olan yönleri de haylice fazla. Filmde Efendimiz'in (s.a.v.) yüzü gösterilmiyor.
Ancak kundakta elleri, dizleri gösteriliyor. Daha sonraki zamanlar içinde kolları, saçları ve elleri gösteriliyor.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yüzünün gösterilmesini engelleyen bir emir olmamakla beraber gösterilmemesi edeben doğrudur. Benim de bu konuda (yani yüzünün gösterilmesi hususunda) itirazım olur.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) konuşması (sesi) verilmiyor.
Onun yerine alt yazı ile geçiştiriliyor. Yani bir hassasiyet gösterilmiştir. 12 yaşına kadar Efendimiz'in (s.a.v.) hayatı dedesi Abdulmuttalib ve amcası Ebu Talib'in gözüyle anlatılıyor. Peygamberlik dönemine ait gösterilen bazı sahnelerde Ebu Talib'in iman etmiş olduğu aktarılıyor. Bilindiği gibi ehl-i sünnet kaynakları bu hususta farklı düşünüyor. Filmde yer alan bazı mucizelere yer veriliyor. Bunların bir kısmı doğumu esnasında, bir kısmı ise sonrasında. Mesela; Mecusilerin sönen ateşi gösterilmemiş. Bizim kaynaklarda olmayan bazı -küçüklükte gösterildiği- mucizeler gösteriliyor.
Bizim kaynaklarımızda olan bazı mucizeler ise ihmal edilmiş. Filmde sürekli olarak Hz. Peygamber'i (s.a.v.) öldürmeye teşebbüs eden bazı Yahudiler gösteriliyor.
Filmde Ebrehe'nin fillerinin helakı mükemmel bir görsellikle takdim ediliyor. Ebu Leheb'in Efendimiz'e (s.a.v.) düşmanlığı da sürekli takdim ediliyor.
Son sahnede dinler arası diyaloğu hissettiren ayetler veriliyor. Fonda ise "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" kelime-i tevhidi söyleniyor ve ihmal edilmiyor.
Filmin yorumu
Öncelikle şunu söyleyelim. Film görsellik itibariyle çok güçlü bir teknikle hazırlanmış. Diğer hususlardaki tenkitlere ise şöyle cevap verilebilir:
1- Efendimiz'in (s.a.v.) yüzünün gösterilmemesi hassasiyetine katılıyorum. Ancak şimdi yüzü gösterilmemesine rağmen sert eleştiri yapanlar, Hz. Yusuf, Hz. Ömer, Hz. Hamza, Hz. Ali, Hz. İsa, Hz. Nuh, Hz.
Musa'nın yüzleri gösterildiğinde neden eleştirilerde bulunmadılar. Bu çifte standart gibi görünüyor. Hz.
Peygamber'in (s.a.v.) hiç gösterilmeden bu film çevrilebilir miydi bilmiyorum. Ama keşke mümkün olsaydı.
2- Dinler arası diyalogda kullanılan ayetler var diye, diyalog sunuluyor demek çok makul görülmüyor.
Bu ayetler istismar ediliyor diye ayetleri hiç kullanmayacak mıyız? Önemli olan insanları İslam'a çağırırken Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Peygamberliğini deklare etmektir. Bu da verilmiş filmde.
3- Filmde öz annesi Hz. Amine ile süt annesi Hz. Halime arasında yetimlik ve öksüzlüğü paylaşan -masum çocuk- teması güçlü şekilde işlenmiş. Hasret duyan iki anne İslam Peygamberinin çocukluğunu sevdirmede çarpıcı olmuş bence.
4- Gerek Yahudi hahamlarının, gerekse de Hıristiyan din adamlarının kitaplarından pasajlar okuyarak Hz. Peygamber'in (s.a.v.) son elçi olduğu vurgusunu güçlü şekilde yapmaları batı âleminde İslam'ın lehine yazılacak bir form gibi görünüyor. Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın müjdelediği son elçinin, sırtında mührü olan bu çocuk olduğu vurgusu hem öfkeleri ve hem de saygıları harmanlanarak verilmiş.
Tenkitlerin değerlendirilmesi
1- Filmde Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Aişe'ye yer verilmemesi son derece doğal. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) 12 yaşında bir çocukken Hz. Ömer henüz doğma aşamasındadır. Hz. Aişe de 35 sene sonra doğacaktır.
2- Filmin İranlı (Şii) kökenli bir yapımcı tarafından yapılması hassasiyet gerektiriyorsa (ki katılıyorum) peki ehl-i sünnet devletler veya yapımcılar tenkit etmekten başka ne yaptılar. Dini hassasiyeti olan TV'ler dizi halinde yayınlanan Hz. Yusuf ve Hz. Meryem filmleri de İran (Şii) yapımı değil miydi?
3- Çağımız medya aracılığıyla tebliğin etkili olduğu görselliğin artı değer taşıdığı bir mücadele çağıdır.
Düzgün, doğru kaynaklara dayalı, mesajı çok olan saygınlığı yitirmeyen bu tür film ve dizileri kim hazırlayacak?
Hakaretler yağdırarak mailler paylaşarak bu sonucu alabilir miyiz?
4- Neticede İslam'ı ve Sevgili Peygamber'in (s.a.v.) masum çocukluğunu artısı ve eksisiyle anlatan bir film - birdenbire İslam'a karşı veya İslam'a hakaret eden bir film gibi takdim etmek kimin yararına?
Yazılan tenkitler neredeyse gece yarısı Ekspres filmini geçecek hale getirildi.
5- İslamafobinin zirve yaptığı, İslam'ın bombalarla beraber anıldığı bir vicdansızlık ve çılgınlığa karşı bundan yıllarca önce çevrilen 'Çağrı' filminden başka yaptığımız işimizin olmaması; filmcilerimizi çok konuşan ve çok yıpratan kişileri düşündürmeli değil mi?
Sizler ehl-i sünnet ölçülerine uygun bir yapım ortaya koydunuz da bizler arkasında durmadık mı?
6- Bu filmden sonra Peygamberimiz'in (s.a.v.) vefatına kadar geçecek en azından iki filmin (devamının) çevrileceği söyleniyor. Şimdi bize bir görev düşüyor.
O da şu; Filmin bu bölümlerinde Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ebu Bekir, Hz. Aişe gibi büyük sahabeler gündeme gelecek. Bu büyük insanlar konusunda Şia'nın kabul edilemez saygısız tavrı biliniyor. İşte bundan sonra filmin yapımcısı ile irtibat sağlayıp en azından Efendimiz'i (s.a.v.) göstermeden, yüzünü resmetmeden, büyük sahabeye saygısızlık yapmadan daha derli toplu ve kaynaklarımıza yaklaşan bir filmin yapılması için ne yapabiliriz. İş birliği yapılabilir mi bundan sonrasında. Zira film yapımcısının müracaat etmesine rağmen Müslüman ülke ve alimlerinden yardım görmediği fısıldanıyor. Peki bu vebal değil mi?
Bir güç ve teknik varsa bunu doğruya kanalize etmek daha doğru değil mi? Film önümüzde. Biz hazırlamadık.
Maalesef. Artık önemli olan teraziye koyup eksi ve artısını tartmak ve yanlış olan bir tema varsa o konuda uyarmak doğru olan değil mi?
Ülkemizde kendilerine Molla Kasım gibi görüp dini konularda ahkam kesen ve bütün dini dağılımı kısır düşüncesiyle kontrol altına almaya çalışan bir bakış içe kapanık, değerlerini savunamayan bir zihniyeti hortlatır.
Yoksa herkes bilir ki Efendimiz'in (s.a.v.) bir ter damlasına bütün bir hayatımızı feda etmekten elbette tereddüt etmeyiz. Bütün çabalar O'nu en iyi tanıtmak.
O'nu en iyi anlatmak. O'nun önderliğinde yol almaktır.
Bu film konjonktürün veya Ortadoğu'da gelişen şartların doğurduğu bir mezhepsel ideolojiden mi kaynaklandı bilemem. Veya Şia anlayışının bir reklamı mıdır? Filme bu anlarları yükleyen yükleyenler olabilir.
Doğru da olabilir. Ama elbette niyet okuyacak durumda değiliz. 7 yıldır devam eden bir projeden bahsediyoruz. Ve bu film bir İran filmi. Diğer İran filmleri gibi.
Şiaya ne kadar uzak olduğumuz ve durduğumuz belli. Bizim bu tür yapımları sağduyuyla tahlile tabi tutup daha düzgününü yapmamız şart. Filmin menşeine bakıp karar vermek problemi çözmüyor. Bakalım İslam âlemi ne zaman daha güçlü projelerle önümüze gelecek. Filmle ilgili siyasi değerlendirme bu satırların dışında mütalaa edilmesidir.
Babasının başındaki toprağı temizlerken
Kâbe'de namaz kılan Hz. Peygamber'in (s.a.v.) başına toprak saçtılar. Hemen hemen her gün böyle bir saldırıyla karşılaşıyordu. Aldırmıyordu.
Söylenmesi gerekeni, yapılması gerekeni yapıyordu.
Hiçbir saldırı yıldırmadı. İşte o gün de başından aşağıya topraklar inerken koşuşturan nazik kızı Hz.
Zeynep (r.a.) babasının başını temizlemeye çalıştı.
Zeynep bir yandan da ağlıyordu. Çünkü bu saldırıların bir adım ötesi öldürülmesiydi. Babasının öldürüleceğinden korkuyordu. Hz. Peygamber kızının gözyaşlarını elleriyle sildi. Sonra yüzüne gülümseyerek şöyle buyurdu: "Korkma kızım. Allah senin babanı bunlardan koruyacaktır."
Ben de var mıyım ey Allah'ın elçisi?
Hicret zamanı gelmiştir. Gündüzün en sıcak anıdır. Bu vakitlerde Hz. Peygamber (s.a.v.) evden pek çıkmazdı. Biraz serinlik gelinceye kadar. O (s.a.v.), ya sabah erkenden çıkar veya güneşin etkisini kaybetmeye başladığı ikindi vakti çıkardı. Ama işte bugün güneşin en kızgın anında yoldadır. Yönü dostu Hz. Ebu Bekir'in evidir. Kapıyı çalar. Hz. Ebu Bekir kapıyı açar.
Karşısında Peygamberimizi görünce heyecanlanır.
Sevinir. Ama bu alışık olunmayan bir vakitte geldiği içinde ürperir. Yoksa önemli bir sıkıntı mı var? Resulullah'a (s.a.v.) yer düzenler, otursun diye. Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ebu Bekir'e; "Odayı boşalttır, kimse kalmasın der. Hz. Ebu Bekir, ya Resulullah bunlar benim kızlarımdır. (Hz. Aişe ve Hz. Esma'yı kastediyor) Bunlardan söz çıkmaz.
Endişelenmeyiniz. Buyurunuz. Hz. Peygamber (s.a.v.) oturur. Sonra ağır ağır konuşur: "Ebu Bekir, Allah benim Mekke'yi terk etmeme ve hicrete koyulmama müsaade etti." Bu sözlerden dolayı fazlasıyla heyecanlanan Hz. Ebu Bekir, Peygamberimizin yanına diz çöktü.
Resulullah'ın (s.a.v.) gözlerinin içine bakıyordu.
Beklediği bir cevap vardı ki, henüz onu duymamıştı.
Büyük bir heyecan ve aşkla sordu: "Ben de seninle miyim? Ben de seninle var mıyım?" Resulullah (s.a.v.) gülümseyerek: "Evet Ebu Bekir.
Sen de benimlesin." Cevabını verdi. Hadisenin bundan sonrasını Hz. Aişe'den dinleyelim! Allah'a yemin olsun ki bir insanın daha önce sevinçten ağladığına hiç şahit olmamıştım. Sadece o gün şahit oldum. Babam Resulullah'la (s.a.v.) yola çıkacağını öğrenince o kadar sevindi ki sevincinden ağlamaya başladı."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük Rus yazar Tolstoy’un İslam ve Peygamber hayranlığı (22.11.2024)
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)