İslam âlemindeki sıcak ortam, gergin hava puslu havayı seven avcılara rahat bir zemin hazırlıyor.
Bu havadan ne devşiririz pozisyonundalar. Kimi İmam Hatip düşmanlığı yapıyor, kimi İbrahimi dinler projesini farklı bir versiyonda sunuyor, kimi dini, kurumlardan, hayattan, devletten tamamen silmenin gayreti içinde pozisyon alıyorlar.
Kimi sanki yeni bir şey keşfetmiş gibi Kur'an'a dönelim vaazlarıyla meşgul. Kimi bu havada yeni -paralel- bir din pazarlamasında. Tasavvuf düşmanlığı, mezheplere karşı diklenme işin cabası.
Yüce Allah'ın dinini, Yüce Allah'ın anlatmadığı bir şekilde anlatanlar da çoğaldı. Nasılsa dinleyen kulak çok. E söyleyen ağız da ölçü bilmeyince, kim dur diyecek?
Bizim yöntemimiz:
Oku ve anla
Bu kargaşada bizim asırlardır süregelen yöntemimiz şöyleydi. Kitap ortada. Hz. Resul'ün (s.a.v.) hayatı ve nebevi ölçüleri de apaçık ortada. Bu iki temel kaynağı akıl ölçüsünde anlayıp kamil bir akıl ve mümin bir bakışla hayata geçir. Ama vahyi, aklına mahkûm etme. Akılsız din olmayacağına ve hatta akıl olmayınca sorumluluk bile olmayacağına göre; sağlıklı, sorumlu, vahye teslim olan, şirkten ve şüphelerden arındırılmış salim bir akılla İslam'ı anla. İşte bu bakışta Hz. Resul'ün (s.a.v.) ve sahabenin zühd ve takvasına 'tasavvuf' dedik. Kur'an'ın ve sahih sünnetin onayladığı bir hükmü doğru bir metodoloji ile anlayıp, insan hayatına sunmayı, içtihadı, bilgiyi test etmeyi 'mezhepler' olarak algıladık. Ve bunlarla da hiç kavga etmedik. Çatışmadık. Çatıştırmadık.
Bu sahih çizgi, hevaya teslim olmaz. Düşmanlığa geçit vermez. Tutkuları ilahlaştırmaz. Nefsaniyeti, rahmaniyetin önüne çıkarmaz. Yüce Allah'a din öğretmeye çabalamaz. Kendine yontmaz. Yüce İlah'a din dayatmaya çabalamaz. Eski büyük müçtehitlerin vardıkları içtihatları;
'eskilerin kalıntısı' adapsızlığıyla reddetmez. Kitap ve sünnete uygun olanını alır, gerisini bırakır. Ama kendini -şişeye sığan sığ anlayışıyla- müçtehitleri öteleyecek bir dev gibi görmez. En azından toptan ret yerine, işin ıslahına, doğru olanını olmaya teşvik eder. Edebi vardır, adabı vardır, durduğu yer vardır, ilkesi vardır, takvası vardır, ihlası vardır. Haramdan kaçışı vardır. Arkadan dolanmaz, imkânı varken ezici bir kudrete, imkânı elinden alınınca takva abidesine dönüşmez yani münafık değildir. Ete bürünür, kemiğe bürünür ve abdi acizim der. Ama yılışkan bir edayla değil. Samimi bir imanla der. Kısacası, aklını ilahlaştıranlarda olmayanı vardır.
Azgınlığın yöntemi:
Bilgini ilahlaştır
Karşıda ise Kur'an okuyup da bir noktaya gelen samimi insanlar maalesef yok. Onlar, yani toplumumuzu dalalete götürmeye yeltenen 'firakı dalle = dalaletteki fırkalar' ise belli, kurgulanmış öncüllere sahiptir. Kitap olmadan kafalarında bir din peydahlamışlardır. O dinde Hz. Peygamber'e (s.a.v.) zaten yer yoktur. Akıllarında kurdukları bu dine kendilerince uyumlu olan ayetleri bulurlar, bulamazlarsa da diledikleri gibi yorumlarlar ve buldururlar. Mesela; Kur'an'da geçen 'söz' anlamına gelen 'hadis' kavramını, utanmadan, sıkılmadan, darlanmadan 'Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sözleri diye yorumlayacak kadar saptırırlar. Cehaletleri yüzlerinden akar. Ve buradan hadisleri inkâra kalkışırlar.
Bunların niyeti Kur'an'ı anlamak değildir. Anlatmak da değildir. Kendilerine fısıldanan; oryantalist, jakoben, şımarık, layüs'el, nebevi sünnetten uzak, ibadetsiz bir din kurmaktır.
Kur'an-ı Kerim bu dalaletteki fırkalara işaret eder: (Ey Muhammed!) De ki: Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz (Hucurat, 16). Bu ayette iki anlam iç içedir. Birincisi, kafanızdaki dini, kutsal kitaba okutturup Allah'a din öğretecek cürete dahi yeltendiniz. İkincisi, Allah'ın kitabını Allah'a öğretmeye kalkıştınız.
İki halde de tam bir felaket.
Nefsanidirler. Heva ve heveslerini -ahiret kuşku ve hesap korkusu olmadan- Kitaba söyletirler. Allah'a teslim olmak yerine -haşa- Allah'ın kelamını teslim almaya yeltenecek kadar şirazeden çıkmışlardır. Kur'an onların bu hevasını şöyle tanımlıyor: "Kendi arzu ve tutkularını kendine ilah edineni gördün mü? (Furkan, 43)"
Paralel dinlerin ablukası
Onun için tek bir paralel dinden bahsetmek zordur. Paralel dinlerin ablukası altındayız. Şimdi bu paralel anlayışı tanımak için şu noktalara dikkat çekelim:
Bunların bir kısmı Hz. Peygamber'in (s.a.v.) önderliğini, örnekliğini, sahih sünnetin gerekliliğini inkâr ederler. Bunlar sünneti gereksiz görürler. Şefaati inkâr ederler, kabir azabını ve nimetini inkâr ederler, kaderi inkâr ederler, sıratı, mizanı, kıyamet alametlerini inkâr ederler, mucizeleri inkâr ederler vs...
Diğer bir kısmı Hz. Peygamber'i (s.a.v.) sıradan bir kişi gibi takdim ederek O'nu -ilahlaştırmayalım- iddiasıyla sıradanlaştırırlar. Sanki ilahlaştıranlar varmış gibi! Hz. Peygamber'e (s.a.v.) Yüce Allah'ın oğlu diyen mi oldu, tapınan mı oldu?
Ama bu iddia ve hezeyanlarla, Efendimiz'den (s.a.v.) boşalttıkları yere kendi efendilerini, üstatlarını, hocalarını, ağabeylerini oturturlar. Ve onlara da, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) vasıflarını izafe ederler.
Akla evet. Ama hangi akıl
Akıl mı? Evet. Aklı olmayanın dini olur mu? Sorumluluğu, temyiz kabiliyeti olur mu? Hayır elbette. elbette Kur'an'ın en çok vurguladığıdır; akıl, tefekkür, tezekkür. Ama hangi akıl! İlahlık taslayan, kitabı eğip büken, kendine uygun ve makul gelmeyen her şeyi reddeden, binlerce felsefi akıma zemin hazırlayan, bazen kendinden de kopan savrulmuş akıl mı, makul akıl mı?
Determinist, rasyonalist, realist, idealist, pragmatist, ampirist, ateist, deist veya analitik akıl mı?
Yoksa makul ve kamil bir süzgeçten geçmiş Rabbine iman etmiş ve vahyi en büyük otorite tanıyıp, O'nun sahih tefsirine, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yol göstericiliğiyle ulaşan akıl mı? Ayetlerin hemen akabinde sunulan akıl terazisi, başka bir şey olabilir mi? Yüce Rabbin lütfettiği akıl ile Kitabını ve yol gösterici Nebi'yi inkâra veya kenarda tutmaya çağırdığını iddia edecek hangi akıl olabilir?
Kovucudan kurtulamazsın
Hz. Ömer şöyle demişti: Bir kimsenin üzerinde Allah'ın nimetleri tecelli etmeye başladı mı şüphesiz bir hasetçisi bulunacaktır. Bir adam doğru hal ve hareketlerle dolu olsa bile, çok düzgün olsa bile yine de bir kovucunun, gammazın kötülemesinden, hasetçinin hasedinden kurtulamaz.
Her işini paylaşma
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) insan psikolojisine ve insan karakterine yansımış olan çekememezliğe karşı insanı şöyle uyarıyor: "İşlerinizin gerçekleşmesini istiyorsanız yapacağınız bir işi kimseye açmayın, gizleyin. Zira size engel olurlar. Çünkü nimete eren kişiler sürekli kıskanılagelmiştir."
Ömrün çok uzun
Meşhur alimlerden Esmai der ki; 'Çok uzun yaşamış bir adam gördüm. Ona dedim ki; Maşallah ömrün bayağı uzunmuş. Çok yaşamışsın. Adam dedi ki; Bunun sırrı şudur: Ben kıskanmayı terk ettim. Onun için de ömrüm uzun oldu.
Mümin gıpta, münafık...
Böyle buyurdu Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); "Mümin gıpta eder, münafık ise haset eder."***
Nahif bir söz: Gençlerimizin hayırlısı kendini (vakarıyla) ihtiyarlara benzetmeye çalışandır. İhtiyarlarınızın da en şerlisi (hafiflikle) kendini gençlerinize benzetmeye çalışandır.
Anneniz sağ mı?
Anneniz yaşıyor mu? Hayatta mı? Evet diyorsanız, cennetinizi henüz yitirmediniz demektir. Bence şimdi onu arayın. Yakınsanız öğle yemeğine onun yanına gidin. Veya akşama ellerini öpün. Hatta ayaklarını. Dua isteyin. Annenin duası bütün engelleri yıkar. Sizi arındırır.
Anneme küsüm diyenleri duyar gibiyim! Neden? Diğer kardeşine daha çok ilgi gösteriyor veya malını ona mı verdi? İyi de, bunlar annene küsme hakkını verir mi sana. Yarın üzülürsün. Bayram olur, ramazan olur. Ellerini öpecek annen yoksa bir tarafın eksik olur. Bence setlerini yık ve annene koş. Onun her an, sana yapabileceği bir duası vardır.
Hz. Ömer'in sözünü unutma ama: Keşke annem sağ olsaydı, onu sırtıma dolasaydım ve Kâbe'nin etrafında tavaf ettirseydim. Ve şöyle bağırsaydım: Ben annemin kölesiyim. Ben annemin kölesiyim.
Takvalılar kendilerini günahkâr görür
İlk dönem müminleri takvalı olsalar da, kendilerini günahkâr görürlerdi. Allah'a tam bir teslimiyet içindelerdi, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) bağlıydılar. Buna rağmen günahlarını çok büyük, ibadetlerini çok küçük görürlerdi.
Hz. Ömer, takvayı Allah'tan korkmak olarak tarif ederdi. Bazıları takvayı imanın muhabbeti olarak tarif ederler. O halde takva dilde değil, amelde ve imanda olur. Muhammed bin vasi der ki: Allah'ı sevdiğini iddia eden nice adam var ki, Allah ona buğz etmektedir.
Allah'ı seviyorsan, imanın içini kuşatmışsa, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) bağlıysan, günahın seni rahatsız ediyor, ibadetin sevindiriyorsa, hasedin, kin ve nefretin yoksa takva yolunda adım atmışsın demektir.
Parmak ucundaki sır
Kıyamet Suresi Mekke'de indi. 40 ayettir. Kalkış gününe yeminle başlar bu sure. Bu surede kıyametten bir an sunulur.
Ancak 3 ve 4. ayetleri dikkat çekici bir noktaya işaret eder. Ayetlerde yeniden dirilmeye işaret edilirken şöyle buyuruluyor:
"İnsan (mahşerde) kemiklerini toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, parmaklarını bile yeniden düzenlemeye güç yettiririz." (Kıyamet, 3-4)
Ayeti kerime 14 asır öncesi 'Parmak uçlarına' işaret ediyor. İnsanoğlunun mahşer günü çürümüş kemikleri yeniden bir araya getirileceği gibi parmaklarındaki izlerle beraber parmaklarını da bir araya getiririz buyruluyor.
Parmaklarda en dikkat çekici nokta uçlardaki izlerdir. Bu elbette bir Kur'ani mucizeydi. Zira polisiye tıbbının ilerlemesi sayesinde hiçbir insanın parmak ucundaki izin öteki insana benzemediği keşfedilebildi. 1856'da Genn Ginsen (İngiliz) parmak uçlarındaki çizgilerin her insanda farklı olduğunu keşfetti. Artık parmak uçları bir kimlik vazifesini gördü. Parmak ucu, aynı yumurta ikizlerinde bile farklıdır. Cinayetlerin aydınlatılmasında, gasp olaylarında, hırsızlık vakalarında parmak uçları önemli rol oynuyor ve oynamaya devam edecek.
Tabii ki şu soruyu sormak lazım: Neden bu keşif ve icatları Müslümanlar değil de başkaları yapabiliyor. Müslümanlar bir nefes alabilseler. Çok şey yapacaklar da...
Bu havadan ne devşiririz pozisyonundalar. Kimi İmam Hatip düşmanlığı yapıyor, kimi İbrahimi dinler projesini farklı bir versiyonda sunuyor, kimi dini, kurumlardan, hayattan, devletten tamamen silmenin gayreti içinde pozisyon alıyorlar.
Kimi sanki yeni bir şey keşfetmiş gibi Kur'an'a dönelim vaazlarıyla meşgul. Kimi bu havada yeni -paralel- bir din pazarlamasında. Tasavvuf düşmanlığı, mezheplere karşı diklenme işin cabası.
Yüce Allah'ın dinini, Yüce Allah'ın anlatmadığı bir şekilde anlatanlar da çoğaldı. Nasılsa dinleyen kulak çok. E söyleyen ağız da ölçü bilmeyince, kim dur diyecek?
Bizim yöntemimiz:
Oku ve anla
Bu kargaşada bizim asırlardır süregelen yöntemimiz şöyleydi. Kitap ortada. Hz. Resul'ün (s.a.v.) hayatı ve nebevi ölçüleri de apaçık ortada. Bu iki temel kaynağı akıl ölçüsünde anlayıp kamil bir akıl ve mümin bir bakışla hayata geçir. Ama vahyi, aklına mahkûm etme. Akılsız din olmayacağına ve hatta akıl olmayınca sorumluluk bile olmayacağına göre; sağlıklı, sorumlu, vahye teslim olan, şirkten ve şüphelerden arındırılmış salim bir akılla İslam'ı anla. İşte bu bakışta Hz. Resul'ün (s.a.v.) ve sahabenin zühd ve takvasına 'tasavvuf' dedik. Kur'an'ın ve sahih sünnetin onayladığı bir hükmü doğru bir metodoloji ile anlayıp, insan hayatına sunmayı, içtihadı, bilgiyi test etmeyi 'mezhepler' olarak algıladık. Ve bunlarla da hiç kavga etmedik. Çatışmadık. Çatıştırmadık.
Bu sahih çizgi, hevaya teslim olmaz. Düşmanlığa geçit vermez. Tutkuları ilahlaştırmaz. Nefsaniyeti, rahmaniyetin önüne çıkarmaz. Yüce Allah'a din öğretmeye çabalamaz. Kendine yontmaz. Yüce İlah'a din dayatmaya çabalamaz. Eski büyük müçtehitlerin vardıkları içtihatları;
'eskilerin kalıntısı' adapsızlığıyla reddetmez. Kitap ve sünnete uygun olanını alır, gerisini bırakır. Ama kendini -şişeye sığan sığ anlayışıyla- müçtehitleri öteleyecek bir dev gibi görmez. En azından toptan ret yerine, işin ıslahına, doğru olanını olmaya teşvik eder. Edebi vardır, adabı vardır, durduğu yer vardır, ilkesi vardır, takvası vardır, ihlası vardır. Haramdan kaçışı vardır. Arkadan dolanmaz, imkânı varken ezici bir kudrete, imkânı elinden alınınca takva abidesine dönüşmez yani münafık değildir. Ete bürünür, kemiğe bürünür ve abdi acizim der. Ama yılışkan bir edayla değil. Samimi bir imanla der. Kısacası, aklını ilahlaştıranlarda olmayanı vardır.
Azgınlığın yöntemi:
Bilgini ilahlaştır
Karşıda ise Kur'an okuyup da bir noktaya gelen samimi insanlar maalesef yok. Onlar, yani toplumumuzu dalalete götürmeye yeltenen 'firakı dalle = dalaletteki fırkalar' ise belli, kurgulanmış öncüllere sahiptir. Kitap olmadan kafalarında bir din peydahlamışlardır. O dinde Hz. Peygamber'e (s.a.v.) zaten yer yoktur. Akıllarında kurdukları bu dine kendilerince uyumlu olan ayetleri bulurlar, bulamazlarsa da diledikleri gibi yorumlarlar ve buldururlar. Mesela; Kur'an'da geçen 'söz' anlamına gelen 'hadis' kavramını, utanmadan, sıkılmadan, darlanmadan 'Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sözleri diye yorumlayacak kadar saptırırlar. Cehaletleri yüzlerinden akar. Ve buradan hadisleri inkâra kalkışırlar.
Bunların niyeti Kur'an'ı anlamak değildir. Anlatmak da değildir. Kendilerine fısıldanan; oryantalist, jakoben, şımarık, layüs'el, nebevi sünnetten uzak, ibadetsiz bir din kurmaktır.
Kur'an-ı Kerim bu dalaletteki fırkalara işaret eder: (Ey Muhammed!) De ki: Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz (Hucurat, 16). Bu ayette iki anlam iç içedir. Birincisi, kafanızdaki dini, kutsal kitaba okutturup Allah'a din öğretecek cürete dahi yeltendiniz. İkincisi, Allah'ın kitabını Allah'a öğretmeye kalkıştınız.
İki halde de tam bir felaket.
Nefsanidirler. Heva ve heveslerini -ahiret kuşku ve hesap korkusu olmadan- Kitaba söyletirler. Allah'a teslim olmak yerine -haşa- Allah'ın kelamını teslim almaya yeltenecek kadar şirazeden çıkmışlardır. Kur'an onların bu hevasını şöyle tanımlıyor: "Kendi arzu ve tutkularını kendine ilah edineni gördün mü? (Furkan, 43)"
Paralel dinlerin ablukası
Onun için tek bir paralel dinden bahsetmek zordur. Paralel dinlerin ablukası altındayız. Şimdi bu paralel anlayışı tanımak için şu noktalara dikkat çekelim:
Bunların bir kısmı Hz. Peygamber'in (s.a.v.) önderliğini, örnekliğini, sahih sünnetin gerekliliğini inkâr ederler. Bunlar sünneti gereksiz görürler. Şefaati inkâr ederler, kabir azabını ve nimetini inkâr ederler, kaderi inkâr ederler, sıratı, mizanı, kıyamet alametlerini inkâr ederler, mucizeleri inkâr ederler vs...
Diğer bir kısmı Hz. Peygamber'i (s.a.v.) sıradan bir kişi gibi takdim ederek O'nu -ilahlaştırmayalım- iddiasıyla sıradanlaştırırlar. Sanki ilahlaştıranlar varmış gibi! Hz. Peygamber'e (s.a.v.) Yüce Allah'ın oğlu diyen mi oldu, tapınan mı oldu?
Ama bu iddia ve hezeyanlarla, Efendimiz'den (s.a.v.) boşalttıkları yere kendi efendilerini, üstatlarını, hocalarını, ağabeylerini oturturlar. Ve onlara da, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) vasıflarını izafe ederler.
Akla evet. Ama hangi akıl
Akıl mı? Evet. Aklı olmayanın dini olur mu? Sorumluluğu, temyiz kabiliyeti olur mu? Hayır elbette. elbette Kur'an'ın en çok vurguladığıdır; akıl, tefekkür, tezekkür. Ama hangi akıl! İlahlık taslayan, kitabı eğip büken, kendine uygun ve makul gelmeyen her şeyi reddeden, binlerce felsefi akıma zemin hazırlayan, bazen kendinden de kopan savrulmuş akıl mı, makul akıl mı?
Determinist, rasyonalist, realist, idealist, pragmatist, ampirist, ateist, deist veya analitik akıl mı?
Yoksa makul ve kamil bir süzgeçten geçmiş Rabbine iman etmiş ve vahyi en büyük otorite tanıyıp, O'nun sahih tefsirine, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yol göstericiliğiyle ulaşan akıl mı? Ayetlerin hemen akabinde sunulan akıl terazisi, başka bir şey olabilir mi? Yüce Rabbin lütfettiği akıl ile Kitabını ve yol gösterici Nebi'yi inkâra veya kenarda tutmaya çağırdığını iddia edecek hangi akıl olabilir?
Kovucudan kurtulamazsın
Hz. Ömer şöyle demişti: Bir kimsenin üzerinde Allah'ın nimetleri tecelli etmeye başladı mı şüphesiz bir hasetçisi bulunacaktır. Bir adam doğru hal ve hareketlerle dolu olsa bile, çok düzgün olsa bile yine de bir kovucunun, gammazın kötülemesinden, hasetçinin hasedinden kurtulamaz.
Her işini paylaşma
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) insan psikolojisine ve insan karakterine yansımış olan çekememezliğe karşı insanı şöyle uyarıyor: "İşlerinizin gerçekleşmesini istiyorsanız yapacağınız bir işi kimseye açmayın, gizleyin. Zira size engel olurlar. Çünkü nimete eren kişiler sürekli kıskanılagelmiştir."
Ömrün çok uzun
Meşhur alimlerden Esmai der ki; 'Çok uzun yaşamış bir adam gördüm. Ona dedim ki; Maşallah ömrün bayağı uzunmuş. Çok yaşamışsın. Adam dedi ki; Bunun sırrı şudur: Ben kıskanmayı terk ettim. Onun için de ömrüm uzun oldu.
Mümin gıpta, münafık...
Böyle buyurdu Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); "Mümin gıpta eder, münafık ise haset eder."
Anneniz sağ mı?
Anneniz yaşıyor mu? Hayatta mı? Evet diyorsanız, cennetinizi henüz yitirmediniz demektir. Bence şimdi onu arayın. Yakınsanız öğle yemeğine onun yanına gidin. Veya akşama ellerini öpün. Hatta ayaklarını. Dua isteyin. Annenin duası bütün engelleri yıkar. Sizi arındırır.
Anneme küsüm diyenleri duyar gibiyim! Neden? Diğer kardeşine daha çok ilgi gösteriyor veya malını ona mı verdi? İyi de, bunlar annene küsme hakkını verir mi sana. Yarın üzülürsün. Bayram olur, ramazan olur. Ellerini öpecek annen yoksa bir tarafın eksik olur. Bence setlerini yık ve annene koş. Onun her an, sana yapabileceği bir duası vardır.
Hz. Ömer'in sözünü unutma ama: Keşke annem sağ olsaydı, onu sırtıma dolasaydım ve Kâbe'nin etrafında tavaf ettirseydim. Ve şöyle bağırsaydım: Ben annemin kölesiyim. Ben annemin kölesiyim.
Takvalılar kendilerini günahkâr görür
İlk dönem müminleri takvalı olsalar da, kendilerini günahkâr görürlerdi. Allah'a tam bir teslimiyet içindelerdi, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) bağlıydılar. Buna rağmen günahlarını çok büyük, ibadetlerini çok küçük görürlerdi.
Hz. Ömer, takvayı Allah'tan korkmak olarak tarif ederdi. Bazıları takvayı imanın muhabbeti olarak tarif ederler. O halde takva dilde değil, amelde ve imanda olur. Muhammed bin vasi der ki: Allah'ı sevdiğini iddia eden nice adam var ki, Allah ona buğz etmektedir.
Allah'ı seviyorsan, imanın içini kuşatmışsa, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) bağlıysan, günahın seni rahatsız ediyor, ibadetin sevindiriyorsa, hasedin, kin ve nefretin yoksa takva yolunda adım atmışsın demektir.
Parmak ucundaki sır
Kıyamet Suresi Mekke'de indi. 40 ayettir. Kalkış gününe yeminle başlar bu sure. Bu surede kıyametten bir an sunulur.
Ancak 3 ve 4. ayetleri dikkat çekici bir noktaya işaret eder. Ayetlerde yeniden dirilmeye işaret edilirken şöyle buyuruluyor:
"İnsan (mahşerde) kemiklerini toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, parmaklarını bile yeniden düzenlemeye güç yettiririz." (Kıyamet, 3-4)
Ayeti kerime 14 asır öncesi 'Parmak uçlarına' işaret ediyor. İnsanoğlunun mahşer günü çürümüş kemikleri yeniden bir araya getirileceği gibi parmaklarındaki izlerle beraber parmaklarını da bir araya getiririz buyruluyor.
Parmaklarda en dikkat çekici nokta uçlardaki izlerdir. Bu elbette bir Kur'ani mucizeydi. Zira polisiye tıbbının ilerlemesi sayesinde hiçbir insanın parmak ucundaki izin öteki insana benzemediği keşfedilebildi. 1856'da Genn Ginsen (İngiliz) parmak uçlarındaki çizgilerin her insanda farklı olduğunu keşfetti. Artık parmak uçları bir kimlik vazifesini gördü. Parmak ucu, aynı yumurta ikizlerinde bile farklıdır. Cinayetlerin aydınlatılmasında, gasp olaylarında, hırsızlık vakalarında parmak uçları önemli rol oynuyor ve oynamaya devam edecek.
Tabii ki şu soruyu sormak lazım: Neden bu keşif ve icatları Müslümanlar değil de başkaları yapabiliyor. Müslümanlar bir nefes alabilseler. Çok şey yapacaklar da...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Sonraki Haber
Daha Fazla Gör
- Son dakika video izle
- Son dakika haberleri
- A Haber analiz
- Gündem haberleri
- Ekonomi haberleri
- Otomobil haberleri
- Namaz vakitleri
- Hava durumu
- İstanbul Yol durumu
- Atv canlı yayın izle
- Spor haberleri
- Foto galeri
- Son dakika emekli haberleri
- Teknoloji haberleri
- A Haber programlar
- Sabah – Takvim yazarları oku
- Kuruluş Osman izle
- Gazete manşetleri
- Instagram dondurma
- Açık Öğretim Üniversitesi sınav giriş belgesi açıklandı mı? AÖF sınav yerleri belli oldu mu, nereden öğrenilir?
- 100 yıl yaşamak için uzmanlardan hayat değiştiren tavsiyeler
- Kelliğe doğal çözüm! Tek bir damlası saçları coşturuyor
- Halılardaki kurumuş lekeleri söküp atıyor! Bu basit yöntemi duyunca çok şaşıracaksınız!
- Yumurtanızı saniyeler içinde soymak için bu yöntemleri öğrenin!
- Elektrik faturanızı yarıya düşüren yöntem: Sadece bir kaşık ekleyin!
- MasterChef kaptanlık oyununu kim kazandı? MasterChef'te bu hafta mavi ve kırmızı takım kaptanları belli oldu mu?
- En az ilköğretim mezunu 18-50 yaş arası B sınıfı ehliyeti olanlar dikkat!
- Sosyal yardım ödemelerine 2025 zammı: Miktarlar değişiyor! Evde bakım, 65 yaş aylığı, Engelli maaşı...
- İŞKUR duyurdu! KPSS’siz işçi alımı başladı | 15 Belediye toplam 127 işçi alımı yapacak: Beden işçisi, aşçı, şoför
- 26 Kasım kapalı yollar tam liste | Bugün hangi yollar kapalı? KGM son gelişmeler...
- Erzincan’da 26 Kasım Salı günü okullar tatil mi? Valilikten duyuru