Her insanı aynı kefeye koyamazsınız. Eğrisi var, doğrusu, adili var, zalimi, zengini var, fakiri, düzgünü var, vefalısı var, vefasızı...
Şerrinden korunabileceğiniz olanı var, şerrinden korkacağınız.
Şerrinden emin olacağınız var! Hepsine aynı uzaklık veya yakınlıkta olmanız doğru değil.
Peki! Bütün bu insanlarla aynı üslup ve tarzla mı muhatap olacağız. Veya hitap edeceğiz.
Gelin bu konuda Sevgili Peygamberimizin ne yaptığına bakalım:
Hz. Peygamber'e (s.a.v.) sahabe falanca insan sizinle konuşmak istiyor dediler. O değişik karakterdeki tehlikeli kişinin ismini duyan Hz. Peygamber (s.a.v.) rahatsız oldu ama görüşme isteğine de hayır demedi. "O kendi aşiretinin en kötüsüdür" buyurdu ama yanına gelmesine de müsaade etti.
Adam Efendimizin yanına geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.) adamla normal bir üslupla konuştu. Kırmadı. Azarlamadı.
Çirkinliğini yüzüne vurmadı. Ahlakını eleştirmedi.
Adam gittikten sonra sahabe, Efendimizin bu tavrını merak ettiler. Ve sordular:
Aşiretinin en kötüsü dediniz ama normal muamele ettiniz. Bunu ona hissettirmediniz. Sebebini öğrenebilir miyiz?
Efendimiz (s.a.v.) cevap buyurdu:
"Onun şerrinden korunduk. Onun kötülüğünden korunduk."
Öyle anlaşılıyor ki; bu adam Müslümanlara şöyle veya böyle zarar verecek konumda bir adamdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) onunla normal münasebetini devam ettirdi ve en azından ondan gelecek zararı savuşturdu.
Siyasette, hitabette, kişisel ilişkilerde, bürokraside böyle davranma cevazı, kişiye daha hâkim bir pozisyon sunabilir.
Tıpkı Hz. Musa, Firavun'a giderken Yüce Allah'ın "Ona yumuşak söz söyleyin" buyurduğu gibi. Gönül dümdüz demeyi istiyor. Hak da böyle istiyor. Ama bu terazi işi. Bazen son söylenecek sözü ilk anda dememek gerekiyor. Zamanını kollamak gerekiyor. Zorumuza gitse de böyle.
SON NEFESTE HATIRLANAN AYET
İbn Sakka, Yusuf Hemedani'nin zamanında yaşayan bir alimdi. Dili güçlü, ilmi güzeldi. Ancak şöhret tutkulu ve kibir sahibiydi. Bir gün büyük Allah dostu Yusuf Hemedani'ye; sana öyle bir soru soracağım ki bilemeyeceksin demişti. Yusuf Hemedani ise ona; soracağın soru şu der ve sorusunu sormadan cevaplar. Sonra şöyle devam eder: Sende küfrün ateşini görüyorum. Zamanının idarecileri İbn Sakka'ya itibar ederler. Hatta onu Bizans'a elçi olarak da gönderirler. Orada Hıristiyan alimleriyle münazara eder ve İslam'ı savunarak tümünü mat eder. Orada kaldığı sürece Hıristiyanlar ona çok itibar ederler. Bir gün Hıristiyan Kralı'nın kızını görür ve ona âşık olur. Kızla evlenmek ister. Kızımı almak istiyorsan Hıristiyan ol der. O da bunu kabul eder. Ve bir kadın uğruna Hıristiyan olduğunu söyler. Bir zamanlar ilim sahibi olan ve Kur'an'ı ezbere bilen İbn Sakka kadın tutkusu ve Hıristiyan muhabbetiyle dininden olur. Bir gün hastalanıp ölüm yatağına uzanır. Yanındaki biri sorar. Sen bir zamanlar Kur'an'ı ezberlemiştin. Şimdi ezberinde olan bir ayet var mı? İbn Sakka göz yaşlarını saklayarak şöyle der; Kur'an'dan aklımda kalan tek ayet şudur: "Zaman gelecek kafirler; 'Keşke Müslüman olsaydık' diye arzulayacaklar. Şimdi onları bırak, yesinler, eğlensinler. Boş ümitleri onları oyalayadursun. Akıbetlerinin ne olacağını yakında öğrenecekler." (Hicr, 2,3) Aklımda kalan tek ayet budur işte. İbn Sakka yüzünü utançla saklayarak can verdi.
YİRMİ YILLIK NAMAZIM GİTTİ
Büyüklerden biri. Namaza da haylice düşkündü. Yirmi yıl boyunca ilk safta cemaatle namaz kıldı. Hiç ikinci safa düşmedi. O sonra şöyle anlatıyor:
20 yıl boyunca hep namazımı cemaatle kıldım ve birinci safta namaz kıldım. Bir gün ise camiye geç kaldım.
İkinci safa düştüm. Namazımı ikinci safta kılmak zorunda kaldım. Namazın tam içindeyken birden aklıma şöyle bir şey geldi: İnsanlar benim ikinci safta namaz kıldığımı görünce ne diyecekler?
Diyecekler ki falanca kişi bugün camiye geç kaldı ve birinci safı kaptırdı. Sonra birdenbire aklım başıma geldi. Kendi kendime sen ne yaptığının farkında mısın? Sen halk için mi namaz kılıyorsun Allah için mi?
Demek ki senin bütün namazların gösterişmiş, riya imiş eyvah dedim. Ve işte o günden bugüne kadar tam yirmi yıllık namazımı kaza ettim.
MUHAMMED (S.A.V.) KİM?
Çölden gelmiş, bir adam Efendimiz'in (s.a.v.) bulunduğu mescide girdi.
Sahabenin huzurunda bağırdı. Muhammed kim?
Muhammed kim?
Sahabe, adamın bu saygısızca sözlerinden rahatsız oldu.
Çünkü sahabe Hz. Peygamber'e (s.a.v.);
'Allah'ın Resulü' gibi bir sözle seslenirdi. Edebu usul dairesinde.
Ancak gelen Arabi belli ki, bunların farkında değildi ve çölden getirdiği engin rahatlığıyla hareket ediyordu.
Sahabenin hiddetlendiğini gören Efendimiz; elleriyle işaret edip onları sakinleştirdi.
Hz. Ali (r.a.) bağıran bu adama Hz. Peygamber'i (s.a.v.) eliyle işaret edip gösterdi.
Adam Hz. Peygamber'e (s.a.v.) yaklaştı ve şöyle sordu:
- Ey Muhammed!
Kıyamet ne zaman?
Efendimiz (s.a.v.) kıyamete ne hazırladın diye sordular.
Adam: Allah'ı ve Resulünü sevmeyi hazırladım.
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"O halde sen sevdiklerinle beraber olacaksın."
DELİ SAİD'İN AKILLI SÖZÜ
Tasavvufun büyüklerinden Malik bin Dinar bir gün Said-i Mecnun'u (Deli Said'i) görür. Said ağlayıp durmaktadır.
Malik bin Dinar der ki nedir senin bu halin?
Said-i Mecnun der ki; Yarın Allah beni hesaba çekecek. Beni ya cennete ya da cehenneme gönderecek.
Belki beni zatından mahrum kılacak.
Nurundan perdeleyecek.
Peki ben o zaman ne yaparım ki?
Malik bin Dinar der ki; Sana bir de deli diyorlar. Bunlar delinin sözü değildi.
Said-i Mecnun der ki; Bırak boş sözleriyle oyalanıp dursunlar.
Benim iç âlemim tümümle Allah'a doludur.
HZ. PEYGAMBER'İMİZİN (S.A.V.) TİCARET ÖLÇÜLERİ
Hz. Peygamber (s.a.v.) küçükken çobanlık yaparak, kendisine bakan amcasına maddi katkıda bulunmaya çalıştı.
Sonraki yıllarda ise bizzat ticaret hayatının içinde bulundu.
Ticari yolculuklara çıktı.
Hz. Hatice adına mallarını idame etti. Bu durum -mallarını sevk ve idare- peygamberlik yıllarında da devam etti. Bu İslam'ın genel teamüllerine aykırı olsaydı Hz. Peygamber'in (s.a.v.) peygamberliğinden önce de ticarette bulunması düşünülemezdi.
Ticaretinde; 'Bizi aldatan bizden değildir.' Aldatma da yok, aldanma da yok, malın kusurunu gizleme. Aşırı kâr etme, rakiplerini geri düşürmek için malın fiyatını aşırı miktarda indirme, köylünün- üreticinin tüketiciye direkt ulaşmasına engel olma, eksik ölçüp tartma, hilekârlık etme, malını satarken yemin etme, malın kusurunu kapatacak yollara girme, başkasının almak üzere olduğu malı fiyat yükseltip satın alma, sırf malı pahalı satmak için başkasıyla görüşüp sahte bir şekilde fiyat yükseltme, doğru sözlü ol, satarken de, alırken de kolaylık göster.
Gibi temel ölçüler hâkimdi.
Peygamberimiz (s.a.v.) hayatının diğer zamanlarında devlet başkanı sıfatıyla devlete gelen akarlardan hem yararlanmış ve hem de etrafına dağıtmıştır. Vefat ederken de miras bırakmamıştır. Zira peygamberler miras bırakmazlar.
Efendimiz (s.a.v.) hem peygamber, hem devlet başkanı, hem baba, hem eş, hem dede olarak her konuda ölçü olduğu gibi, ticaret hayatında da bizim için ölçüdür.
HZ. İSA GELECEK Mİ?
Kur'an-ı Kerim'de Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olmadığı, bunu iddia etmediği, diğer peygamberler gibi sadece bir kul ve peygamber olduğu, çarmıha gerilmediği ve Yüce kata kaldırıldığı belirtiliyor.
Hz. İsa'nın annesinin de iffetli bir kadın olduğuna özellikle temas ediliyor.
Hz. İsa bir anneden doğdu, doğumu elbette ki özeldi. Ama Hz. Adem'in yaradılışı da özeldi, Hz. Havva'nın yaradılışı da, meleklerin, cinlerin, Hz.
Salih'in olağanüstü devesinin yaratılışı da özeldi. Bu özellikler kimseyi ilahlaştırmaz.
Allah'ın oğlu veya kızı veya ortağı yapmaz.
Bunun zıddına inanan kişilerin zaten İslam'la ilgileri olamaz.
Peki Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne inişi doğru mu? Kur'an-ı Kerim'de bunu apaçık belirten bir ayet yoktur.
Bazı ayetlerde işaret olmakla beraber sarahat yoktur.
Sahih hadislerde ise;
Hz. İsa'nın kıyametten önce, yeryüzüne ineceği, Mehdi ve Deccal'in bulunacağı bir zaman ve coğrafyada bir müddet kalıp sonra vefat edeceği bildiriliyor.
Sahih hadislerde belirtilen bu husus aktarılırken maalesef bazı ilişik bilgiler saklanıyor. İnsanlar da Hz. İsa'nın bir peygamber vasfıyla kıyamet öncesi ineceğini zannediyor. Halbuki Hz. İsa'nın yeryüzüne ineceğini söyleyen hadisler (Şah veliyullah Dehlevi alışık olunmayan olağanüstü bir işaret ve dönem diye kayıt koyar) Hz. İsa'nın elinde İncil'in olacağını söylemiyor. Bilakis elinde Kur'an-ı Kerim olacağını, Hz. Muhammed'e (s.a.v.) bağlı olacağını, haçı kıracağını, domuzu öldüreceğini ve İslam'a aidiyetini ilan edeceğini söylüyor.
Peki bu bilgiler neden saklanıyor veya tam verilmiyor.
Evet, Hz. Muhammed'den (s.a.v.) sonra peygamber (Resul veya Nebi) gelmeyecektir.
Kitap inmeyecektir. Şayet Peygamberler tek tek dirilseler; milletleri, ümmet ve halkları son peygamber olan Hz. Muhammed'e (s.a.v.) bağlılığa çağıracaklardır.
İman etmeye çağıracaklar.
Başka çareleri yoktur.
Bu bağlamda sorulan bir soru da şudur:
Şu anda Hz. Mehdi yaşıyor mu? Geldi mi?
Hz. Mehdi gelmişse, Hz. İsa da inmiş, Deccal de çıkmış olmalıdır! Hz. İsa'yı gören var mı? Ya Deccal'in çıktığını gören?
Hatta Yecuc ve Me'cuc neredeler? Onların da çıkmış olması gerekmiyor muydu?
Gerçi kendini Mehdi zanneden yüzlerce örnekler var. Bundan 20 yıl önce görevli olduğum Din İşleri Yüksek Kurulu'na haftada bir Mehdi olduğunu zanneden hasta insanlar gelirdi.
İçlerinde kendini Hz. Ömer, Hz. Ali olarak takdim eden ve bana uymazsan helak olursun diyen o kadar anormal insanlar gördük ki! Yüce Rabbim hepsine şifa versin.
Hz. Mehdi daha gelmedi.
Ne zaman doğacağını, Hz. İsa'nın nüzulunu, Dabbe'nin çıkışını, Deccal'in gelişini, Yecuc ve Mecuc'u sadece Yüce Allah bilir. Ama -işaretlerden- görünen odur ki zamanı hayli uzakta.
Elbette Allah bilir.
Şerrinden korunabileceğiniz olanı var, şerrinden korkacağınız.
Şerrinden emin olacağınız var! Hepsine aynı uzaklık veya yakınlıkta olmanız doğru değil.
Peki! Bütün bu insanlarla aynı üslup ve tarzla mı muhatap olacağız. Veya hitap edeceğiz.
Gelin bu konuda Sevgili Peygamberimizin ne yaptığına bakalım:
Hz. Peygamber'e (s.a.v.) sahabe falanca insan sizinle konuşmak istiyor dediler. O değişik karakterdeki tehlikeli kişinin ismini duyan Hz. Peygamber (s.a.v.) rahatsız oldu ama görüşme isteğine de hayır demedi. "O kendi aşiretinin en kötüsüdür" buyurdu ama yanına gelmesine de müsaade etti.
Adam Efendimizin yanına geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.) adamla normal bir üslupla konuştu. Kırmadı. Azarlamadı.
Çirkinliğini yüzüne vurmadı. Ahlakını eleştirmedi.
Adam gittikten sonra sahabe, Efendimizin bu tavrını merak ettiler. Ve sordular:
Aşiretinin en kötüsü dediniz ama normal muamele ettiniz. Bunu ona hissettirmediniz. Sebebini öğrenebilir miyiz?
Efendimiz (s.a.v.) cevap buyurdu:
"Onun şerrinden korunduk. Onun kötülüğünden korunduk."
Öyle anlaşılıyor ki; bu adam Müslümanlara şöyle veya böyle zarar verecek konumda bir adamdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) onunla normal münasebetini devam ettirdi ve en azından ondan gelecek zararı savuşturdu.
Siyasette, hitabette, kişisel ilişkilerde, bürokraside böyle davranma cevazı, kişiye daha hâkim bir pozisyon sunabilir.
Tıpkı Hz. Musa, Firavun'a giderken Yüce Allah'ın "Ona yumuşak söz söyleyin" buyurduğu gibi. Gönül dümdüz demeyi istiyor. Hak da böyle istiyor. Ama bu terazi işi. Bazen son söylenecek sözü ilk anda dememek gerekiyor. Zamanını kollamak gerekiyor. Zorumuza gitse de böyle.
SON NEFESTE HATIRLANAN AYET
İbn Sakka, Yusuf Hemedani'nin zamanında yaşayan bir alimdi. Dili güçlü, ilmi güzeldi. Ancak şöhret tutkulu ve kibir sahibiydi. Bir gün büyük Allah dostu Yusuf Hemedani'ye; sana öyle bir soru soracağım ki bilemeyeceksin demişti. Yusuf Hemedani ise ona; soracağın soru şu der ve sorusunu sormadan cevaplar. Sonra şöyle devam eder: Sende küfrün ateşini görüyorum. Zamanının idarecileri İbn Sakka'ya itibar ederler. Hatta onu Bizans'a elçi olarak da gönderirler. Orada Hıristiyan alimleriyle münazara eder ve İslam'ı savunarak tümünü mat eder. Orada kaldığı sürece Hıristiyanlar ona çok itibar ederler. Bir gün Hıristiyan Kralı'nın kızını görür ve ona âşık olur. Kızla evlenmek ister. Kızımı almak istiyorsan Hıristiyan ol der. O da bunu kabul eder. Ve bir kadın uğruna Hıristiyan olduğunu söyler. Bir zamanlar ilim sahibi olan ve Kur'an'ı ezbere bilen İbn Sakka kadın tutkusu ve Hıristiyan muhabbetiyle dininden olur. Bir gün hastalanıp ölüm yatağına uzanır. Yanındaki biri sorar. Sen bir zamanlar Kur'an'ı ezberlemiştin. Şimdi ezberinde olan bir ayet var mı? İbn Sakka göz yaşlarını saklayarak şöyle der; Kur'an'dan aklımda kalan tek ayet şudur: "Zaman gelecek kafirler; 'Keşke Müslüman olsaydık' diye arzulayacaklar. Şimdi onları bırak, yesinler, eğlensinler. Boş ümitleri onları oyalayadursun. Akıbetlerinin ne olacağını yakında öğrenecekler." (Hicr, 2,3) Aklımda kalan tek ayet budur işte. İbn Sakka yüzünü utançla saklayarak can verdi.
YİRMİ YILLIK NAMAZIM GİTTİ
Büyüklerden biri. Namaza da haylice düşkündü. Yirmi yıl boyunca ilk safta cemaatle namaz kıldı. Hiç ikinci safa düşmedi. O sonra şöyle anlatıyor:
20 yıl boyunca hep namazımı cemaatle kıldım ve birinci safta namaz kıldım. Bir gün ise camiye geç kaldım.
İkinci safa düştüm. Namazımı ikinci safta kılmak zorunda kaldım. Namazın tam içindeyken birden aklıma şöyle bir şey geldi: İnsanlar benim ikinci safta namaz kıldığımı görünce ne diyecekler?
Diyecekler ki falanca kişi bugün camiye geç kaldı ve birinci safı kaptırdı. Sonra birdenbire aklım başıma geldi. Kendi kendime sen ne yaptığının farkında mısın? Sen halk için mi namaz kılıyorsun Allah için mi?
Demek ki senin bütün namazların gösterişmiş, riya imiş eyvah dedim. Ve işte o günden bugüne kadar tam yirmi yıllık namazımı kaza ettim.
MUHAMMED (S.A.V.) KİM?
Çölden gelmiş, bir adam Efendimiz'in (s.a.v.) bulunduğu mescide girdi.
Sahabenin huzurunda bağırdı. Muhammed kim?
Muhammed kim?
Sahabe, adamın bu saygısızca sözlerinden rahatsız oldu.
Çünkü sahabe Hz. Peygamber'e (s.a.v.);
'Allah'ın Resulü' gibi bir sözle seslenirdi. Edebu usul dairesinde.
Ancak gelen Arabi belli ki, bunların farkında değildi ve çölden getirdiği engin rahatlığıyla hareket ediyordu.
Sahabenin hiddetlendiğini gören Efendimiz; elleriyle işaret edip onları sakinleştirdi.
Hz. Ali (r.a.) bağıran bu adama Hz. Peygamber'i (s.a.v.) eliyle işaret edip gösterdi.
Adam Hz. Peygamber'e (s.a.v.) yaklaştı ve şöyle sordu:
- Ey Muhammed!
Kıyamet ne zaman?
Efendimiz (s.a.v.) kıyamete ne hazırladın diye sordular.
Adam: Allah'ı ve Resulünü sevmeyi hazırladım.
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"O halde sen sevdiklerinle beraber olacaksın."
DELİ SAİD'İN AKILLI SÖZÜ
Tasavvufun büyüklerinden Malik bin Dinar bir gün Said-i Mecnun'u (Deli Said'i) görür. Said ağlayıp durmaktadır.
Malik bin Dinar der ki nedir senin bu halin?
Said-i Mecnun der ki; Yarın Allah beni hesaba çekecek. Beni ya cennete ya da cehenneme gönderecek.
Belki beni zatından mahrum kılacak.
Nurundan perdeleyecek.
Peki ben o zaman ne yaparım ki?
Malik bin Dinar der ki; Sana bir de deli diyorlar. Bunlar delinin sözü değildi.
Said-i Mecnun der ki; Bırak boş sözleriyle oyalanıp dursunlar.
Benim iç âlemim tümümle Allah'a doludur.
HZ. PEYGAMBER'İMİZİN (S.A.V.) TİCARET ÖLÇÜLERİ
Hz. Peygamber (s.a.v.) küçükken çobanlık yaparak, kendisine bakan amcasına maddi katkıda bulunmaya çalıştı.
Sonraki yıllarda ise bizzat ticaret hayatının içinde bulundu.
Ticari yolculuklara çıktı.
Hz. Hatice adına mallarını idame etti. Bu durum -mallarını sevk ve idare- peygamberlik yıllarında da devam etti. Bu İslam'ın genel teamüllerine aykırı olsaydı Hz. Peygamber'in (s.a.v.) peygamberliğinden önce de ticarette bulunması düşünülemezdi.
Ticaretinde; 'Bizi aldatan bizden değildir.' Aldatma da yok, aldanma da yok, malın kusurunu gizleme. Aşırı kâr etme, rakiplerini geri düşürmek için malın fiyatını aşırı miktarda indirme, köylünün- üreticinin tüketiciye direkt ulaşmasına engel olma, eksik ölçüp tartma, hilekârlık etme, malını satarken yemin etme, malın kusurunu kapatacak yollara girme, başkasının almak üzere olduğu malı fiyat yükseltip satın alma, sırf malı pahalı satmak için başkasıyla görüşüp sahte bir şekilde fiyat yükseltme, doğru sözlü ol, satarken de, alırken de kolaylık göster.
Gibi temel ölçüler hâkimdi.
Peygamberimiz (s.a.v.) hayatının diğer zamanlarında devlet başkanı sıfatıyla devlete gelen akarlardan hem yararlanmış ve hem de etrafına dağıtmıştır. Vefat ederken de miras bırakmamıştır. Zira peygamberler miras bırakmazlar.
Efendimiz (s.a.v.) hem peygamber, hem devlet başkanı, hem baba, hem eş, hem dede olarak her konuda ölçü olduğu gibi, ticaret hayatında da bizim için ölçüdür.
HZ. İSA GELECEK Mİ?
Kur'an-ı Kerim'de Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olmadığı, bunu iddia etmediği, diğer peygamberler gibi sadece bir kul ve peygamber olduğu, çarmıha gerilmediği ve Yüce kata kaldırıldığı belirtiliyor.
Hz. İsa'nın annesinin de iffetli bir kadın olduğuna özellikle temas ediliyor.
Hz. İsa bir anneden doğdu, doğumu elbette ki özeldi. Ama Hz. Adem'in yaradılışı da özeldi, Hz. Havva'nın yaradılışı da, meleklerin, cinlerin, Hz.
Salih'in olağanüstü devesinin yaratılışı da özeldi. Bu özellikler kimseyi ilahlaştırmaz.
Allah'ın oğlu veya kızı veya ortağı yapmaz.
Bunun zıddına inanan kişilerin zaten İslam'la ilgileri olamaz.
Peki Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne inişi doğru mu? Kur'an-ı Kerim'de bunu apaçık belirten bir ayet yoktur.
Bazı ayetlerde işaret olmakla beraber sarahat yoktur.
Sahih hadislerde ise;
Hz. İsa'nın kıyametten önce, yeryüzüne ineceği, Mehdi ve Deccal'in bulunacağı bir zaman ve coğrafyada bir müddet kalıp sonra vefat edeceği bildiriliyor.
Sahih hadislerde belirtilen bu husus aktarılırken maalesef bazı ilişik bilgiler saklanıyor. İnsanlar da Hz. İsa'nın bir peygamber vasfıyla kıyamet öncesi ineceğini zannediyor. Halbuki Hz. İsa'nın yeryüzüne ineceğini söyleyen hadisler (Şah veliyullah Dehlevi alışık olunmayan olağanüstü bir işaret ve dönem diye kayıt koyar) Hz. İsa'nın elinde İncil'in olacağını söylemiyor. Bilakis elinde Kur'an-ı Kerim olacağını, Hz. Muhammed'e (s.a.v.) bağlı olacağını, haçı kıracağını, domuzu öldüreceğini ve İslam'a aidiyetini ilan edeceğini söylüyor.
Peki bu bilgiler neden saklanıyor veya tam verilmiyor.
Evet, Hz. Muhammed'den (s.a.v.) sonra peygamber (Resul veya Nebi) gelmeyecektir.
Kitap inmeyecektir. Şayet Peygamberler tek tek dirilseler; milletleri, ümmet ve halkları son peygamber olan Hz. Muhammed'e (s.a.v.) bağlılığa çağıracaklardır.
İman etmeye çağıracaklar.
Başka çareleri yoktur.
Bu bağlamda sorulan bir soru da şudur:
Şu anda Hz. Mehdi yaşıyor mu? Geldi mi?
Hz. Mehdi gelmişse, Hz. İsa da inmiş, Deccal de çıkmış olmalıdır! Hz. İsa'yı gören var mı? Ya Deccal'in çıktığını gören?
Hatta Yecuc ve Me'cuc neredeler? Onların da çıkmış olması gerekmiyor muydu?
Gerçi kendini Mehdi zanneden yüzlerce örnekler var. Bundan 20 yıl önce görevli olduğum Din İşleri Yüksek Kurulu'na haftada bir Mehdi olduğunu zanneden hasta insanlar gelirdi.
İçlerinde kendini Hz. Ömer, Hz. Ali olarak takdim eden ve bana uymazsan helak olursun diyen o kadar anormal insanlar gördük ki! Yüce Rabbim hepsine şifa versin.
Hz. Mehdi daha gelmedi.
Ne zaman doğacağını, Hz. İsa'nın nüzulunu, Dabbe'nin çıkışını, Deccal'in gelişini, Yecuc ve Mecuc'u sadece Yüce Allah bilir. Ama -işaretlerden- görünen odur ki zamanı hayli uzakta.
Elbette Allah bilir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Sonraki Haber
Daha Fazla Gör
- Son dakika video izle
- Son dakika haberleri
- A Haber analiz
- Gündem haberleri
- Ekonomi haberleri
- Otomobil haberleri
- Namaz vakitleri
- Hava durumu
- İstanbul Yol durumu
- Atv canlı yayın izle
- Spor haberleri
- Foto galeri
- Son dakika emekli haberleri
- Teknoloji haberleri
- A Haber programlar
- Sabah – Takvim yazarları oku
- Kuruluş Osman izle
- Gazete manşetleri
- Instagram dondurma
- Kelliğe doğal çözüm! Tek bir damlası saçları coşturuyor
- Halılardaki kurumuş lekeleri söküp atıyor! Bu basit yöntemi duyunca çok şaşıracaksınız!
- Yumurtanızı saniyeler içinde soymak için bu yöntemleri öğrenin!
- Elektrik faturanızı yarıya düşüren yöntem: Sadece bir kaşık ekleyin!
- MasterChef kaptanlık oyununu kim kazandı? MasterChef'te bu hafta mavi ve kırmızı takım kaptanları belli oldu mu?
- En az ilköğretim mezunu 18-50 yaş arası B sınıfı ehliyeti olanlar dikkat!
- Sosyal yardım ödemelerine 2025 zammı: Miktarlar değişiyor! Evde bakım, 65 yaş aylığı, Engelli maaşı...
- İŞKUR duyurdu! KPSS’siz işçi alımı başladı | 15 Belediye toplam 127 işçi alımı yapacak: Beden işçisi, aşçı, şoför
- 26 Kasım kapalı yollar tam liste | Bugün hangi yollar kapalı? KGM son gelişmeler...
- Erzincan’da 26 Kasım Salı günü okullar tatil mi? Valilikten duyuru
- Bayburt’ta yoğun kar yağışı! 26 Kasım Salı okullar tatil edildi mi? Valilik açıklaması
- Son Dakika! 26 Kasım 2024: Sivas’ta okullar tatil mi? Valilikten açıklama geldi!