Medine ruhu lazım
Müslümanlar, en rahat oldukları dönemlerde hep darbe almış, hep hesap etmedikleri bedeller ödemişlerdir.
Nefislerine yenilmiş, rehavete uğramışlardır.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) döneminde -Medine'deki- nifak hareketleri tahrip itibariyle bir Uhud'dan daha az zarar verici değildir. Dırar mescidini inşa eden münafık Ebu Amir Rahip, her seferde ikilik çıkaran münafık Abdullah bin Ubey, toplumda oluşturdukları sarsıntı itibariyle Ebu Cehil'den daha çok zarar vermişlerdir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bunun farkında olduğu için Medine'de kardeşlik akdi oluşturmuş, sahabeyi İslam'ı tebliğe memur kılmış, hareket alanını genişletmiş, üniversite misyonu yüklenmiş olan Suffa'yı kurmuş, diğer ülkelere davetçiler göndermiş, yakın kabilelerle birebir bağlantıya geçmiş, sahabeyi Medine'ye hapsetmemiş bilakis yeni alanlar oluşturmuştur.
Medine toplumunu dar bir alandan geniş merkezlere taşımıştır.
Diğer yandan Medine'de toplu zikir yapan sahabeyi yalnız bırakmamış. Teheccüde teşvik etmiş. Kölelerin azadına yönlendirmiştir. Vefat eden dostlarıyla ve aileleriyle özel ilgilenmiş, borçluların borçlarını ödemiş, bazen ne rüya gördünüz gibi, çok teferruat sayılabilecek ayrıntılara bile önem vermiştir. Pazarı dolaşmış, ağaç dikimine önem vermiş, sahabeye arazı tahsisi yapmış, hayata dair her alana el atmıştır.
Efendimiz zaferlerden sonra kalplerin ıslahına önem vermiştir.
Kalpleri birleştirmiş, telif etmiştir.
Ayrı gayrilerı tahliye etmiştir.
Dostlarını ihmal etmemiştir.
Göremediği dostunu sormuştur.
Namaza gelmeyenin neden gelmediğini sorgulamıştır. Kenarda kalana değer vermiştir.
Hicrete zorlanılan yerlerde bir Mekke ruhu, İslam'ı yaşayan yerlerde ise bir Medine heyecanı lazımdır. Kuba mescidini inşa eden heyecan olmasaydı Medine toplumu nasıl oluşacaktı ki.
Bizim için istiğfar zamanıdır. Tövbe zamanıdır. Heyecanları tazelemek zamanıdır. Kuba köyleri oluşturmak zamanıdır. Kaza umresi zamanıdır. Hudeybiye beyatını tazelemek zamanıdır. Münafıkları yalnızlaştırmak, müminleri kucaklaştırmak zamanıdır. Taif'ten zafersiz dönerken dua ile Taif'e girmek zamanıdır. Savaşılmayan bir Tebük'ten binlerce muharebeden daha büyük derslerle dönmek zamanıdır. Kâbe'nin huzurunda İbrahim olmak zamanıdır. Ganimete yönelen birilerine 'ben size yetmedim mi ki, siz mal paylaşımının peşindesiniz' sözünü söylemek zamanıdır. Yahudi muhayrikin kalbini, Abdullah bin Selam'ların imanını kazanmak zamanıdır. Binlerin İslam'a seve seve geldiğini
görmek zamanıdır.
MERHUM HASAN KARAKAYA'YI NASIL BİLİRDİK?
Müslüman bilirdik. İmam Hatip Okulları, cami, başörtüsü, Kuran Kursları, din dersleri ve benzeri bütün hassasiyetinde Müslüman'dan yana tavırlarıyla tanırdık. Laikliğin, Müslümanlara baskı aracı olarak kullanıldığı zor günlerde kalemiyle direnirken gördük onu. Zor zamanlarda, zor yazılar yazdığına şahitlik ettik. Bazen tatlı, bazen sert ama her zaman dininden yana kalem oynattığını gördük.
Kendisini şahsen tanımazdım. Hiç görüşmemiştik ama yazıları onun hakkında hüsnüniyet için yeterlidir.
Cumhurbaşkanımızla beraber gittikleri Mekke'de, umreden sonra Medine'de, Ravza'da namaz kıldıktan sonra kaldığı otelin lobisinde kalp krizinden vefat etmiştir.
Medine'de ölmek özeldir. Güzeldir. Hitamuhu misktir. İmana şehadettir. Güzel bir sondur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) hadisinde şöyle buyurdu: "Medine'de ölmeye kimin gücü yeterse Medine'de ölsün. Çünkü ben, Medine'de ölene mutlaka şefaat ve şehadette bulunacağım." (İbni Mace, Menasik,104; Tirmizi, Menakib, 68) İnşallah bu hadisin rahmetinin içine dahil olur.
Medine'de vefat etmesi, bugüne kadar yaptıklarının güzel olduğuna işarettir.
Hz. Peygamber (s.a.v.); Medine'de ölene şefaat ve şehadet edeceğim buyurmuşsa, biz de orada vefat edenin imanına ve samimiyetine şehadette bulunacağız elbette. Biz, merhum Hasan Karakaya'yı iyi bilirdik!
EY ALLAH'IN RESULÜ! BİZİM GÜCÜMÜZ YETMEZ
Bizler her gün Kuran-ı Kerim'i okuyor, hatmediyoruz.
Tefsirine bakıyoruz.
Doğrusu son zamanlarda Kuran-ı Kerim'e uymak için değil, karşımızda kendimize hasım bildiğimiz insanları zor durumda bırakmak, tenkit etmek için kullanıyoruz.
Kuran'dan ibret almıyor, Kuran'ı istismar ediyoruz.
Kendimize uygun ayetler seçiyor ve onları birer propaganda aracı gibi kullanıyoruz. Birçok tartışma platformunda, ayetler ilgili- ilgisiz kötü amaçla kullanılıyor.
Sahabe ise ayetleri duyduklarında hayatlarında keskin dönüşler yapıyor ve ayetin gereği neyse tereddütsüz uyguluyorlardı. Bu konuda Bakara suresi 284. ayetini örnek olarak vermek istiyorum.
Gücümüz yetmez ey Allah'ın elçisi
Ayet şuydu: "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. İçinizdekini açığa çıkarsanız da, gizleseniz de, Allah onunla sizi hesaba çekecektir.
Şüphesiz ki O, dilediğini bağışlar dilediğine azap eder. Allah her şeye kadirdir."
Bu ayet sahabeye haylice ağır geldi. Onları altüst etti. Uyuyamadılar. Mescidi doldurdular. Ağlamaya başladılar.
Dizlerinin üzerine çöktüler. Şöyle dediler: "Ey Allah'ın elçisi! Namaz, oruç, hac ve sadaka gibi gücümüzün yeteceği amellerle sorumlu tutulduk. Elimizden geleni yaptık. Şimdi bu ayet indi. Bu ayet çok ağırdır.
Bizim gücümüz içimizden geçene hükmetmeye yetmez (düşüncemize gelen duyguları nasıl durduralım?) Bunun üzerine Resulullah şöyle cevap verdi:
Sizler daha önceki ehl-i kitabın dediği gibi (yani İsrailoğulları'nın Hz.
Musa'ya dedikleri gibi) "işittik ve isyan ettik" mi demek istiyorsunuz.
Böyle demeyin. Şöyle deyin: "İşittik ve itaat ettik. Senin affını dileriz.
Dönüş sanadır, deyin."
Bunun üzerine sahabe 'İşittik ve itaat ettik' dediler. Sahabe bu ayete alıştıktan sonra amene'r-Resul'ün "Allah'ın, kulu ancak gücünün yettiğinden sorumlu tutar." (Bakara, 286) ayeti indi ve bu ağır hüküm hafifletildi.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük Rus yazar Tolstoy’un İslam ve Peygamber hayranlığı (22.11.2024)
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)