Müslümanlar sorumluluk almalı
Ortadoğu'da oynanan kirli satrancın yansımaları diğer ülkelerde de görülmeye başlandı. Ne Ortadoğu'da Müslüman hayatını kaybetsin, ne de başka ülkelerde günahsız siviller.
Olayların İslam'a zarar veren boyutu günden güne derinleşiyor. Bu iyi değil. İslama zarar veriliyor. İslamı kötülemek için hayli malzeme ve gerekçe var. Müslümanların dünyadaki varlığına zarar veriliyor. Dünya insanı daha da keskinleşiyor. İslam düşmanlığı bir gelenek veya kültür haline gelir de; daha çocuk yaşta olan nesillerin kulağına, İslam ve şiddet, İslam ve terör özdeştir diye fısıldanırsa bu çağımızın en büyük krizine dönüşür.
Müslümanların gayesi; bütün yeryüzünü İslamla tanıştırmak olmalıdır.
Çünkü bütün insanlar bize göre; İslam'a davet edileceklerin kapsama alanı içindedir.
Peki, bu görüntüyle bunu nasıl yapacağız? Şiddet, kaos, kavga, bomba ve benzeri tahribatla sarsılmış insanı İslam'a nasıl davet edeceğiz?
Hz. Peygamber (s.a.v.) zor görülen Hudeybiye anlaşmasını imzaladığında, Müslümanlarla müşrikler arasında ateşkes sağlandığında, bunu İslam'ı tebliğ için altın fırsat bildi. Ve İslam'ı barış ortamı içinde yayma imkanına erişti.
Gençlerimiz sivriliyor. Bazı gençler, Kur'an-ı Kerim'in olağanüstü dönemlerde indirilmiş bazı ahkamını yanlış yorumlar oldular. Buradan ayetlerin tarihselliği safsatasına destek verdiğim anlaşılmasın. Bazı gençler, Ayetleri sağlıklı anlayamıyorlar. Sünneti de dışladıkları için ayetleri ve ahkamı kendilerine göre anlama modasına kapıldılar. Diğer yanda; İslam ülkelerinde yıllarca uygulanmış zulüm, kötü idare, dışlanmışlık, hor görülme gençleri daha da keskinleştirdi.
Gençlere özgüven vermeliyiz. Onları Kur'an-ı Kerim ve Sevgili Elçinin (s.a.v.) ahlakıyla buluşturmalıyız. Hz. Resul'ün toleransını, affediciliğini, ince siyasetini, hakim anlayışını, kuşatıcılığını gençlere anlatmalıyız.
İslam'ın yeryüzünü insansızlaştırmaya karşı olduğunu anlatmalıyız. Zulme razı olma, ama zulme de taraf olma demeliyiz. İnsanları kurban vererek veya kurban ederek bir yere varamayız.
Dış ülkelerin İslam ülkelerine karışmalarına engel olmanın yolu; güçlü ve caydırıcı olmaktır. Öldürmek, kaos, sindirme değil.
Günahsız bir insanı - kim olursa olsun - öldürmek insanlığı öldürmek gibidir. Kur'an-ı Kerim öyle buyuruyor.
Bunu söylerken İslam ülkelerinde her gün yüzlerce insanın hayatını kaybetmesini sinek gibi değersiz gören bağnazların da bir ders alabileceği ümidiyle söyledim. İnsanlığın; Ortadoğu ülkelerinde akan kanı durdurmak için de bütün ilgili güçlere ve ülkelere seslenmesi lazım.Seyirci kalması değil.
Yeniden şuurlu bir Müslümanlaştırma, yeniden şuurlu bir temel kaynaklara dönüş yolu açılmalıdır. Müslümanın misyonu gençlere anlatılmalı. Akaid öğretilmeli.
Fıkıh öğretilmeli.Alimlere saygı öğretilmeli. Hadis öğretilmeli. Kur'an-ı Kerimi doğru anlamak ve okumak öğretilmeli.
Herkesin kendine göre bir din oluşturamayacağı öğretilmeli. Dine dokunmanın, ilahi emirleri keyfi yorumlamanın bir felaketin yolunu açacağı anlatılmalıdır.
Bunları; bütün kaos ve kanın sebebi - haşa - Müslümanlardır veya İslam'dır gibi karalayıcı, çirkin ve kahredici bir kamuoyu oluşturmanın önüne geçebilmek için yazıyorum. Yolu doğru yola çevirmeliyiz. Sırat-ı Müstakim'e.
Fatiha'nın dediği sıratı müstakim. Aksi halde geleceğin günahkarları oluruz.
Ve elbette en sonda, en önemli soruyu sormalıyız. Neden bu çifte Standard. Nasıl bir medeniyet bu.
Suriye,Irak ve diğer bölgelerde her gün yüzlerce insan hayatını kaybediyor, ama dünya bunu bir hamburger haberi kadar dahi önemsemiyor.Görmüyor.
Susuyor. Haber niteliğinde bile görmüyor.
Burnu kanadığında bunu haber yapanlar, İslam âlemindeki bu kana neden duyarsızlar? Yoksa bu coğrayada ölüme itilenler insan değiller mi?
Adem'in çocukları değiller mi? Avrupalı, sorumlu gazeteciler, politikacılar bu çifte standardı görmeliler.Yoksa hepimiz kaybederiz.
Hz. Peygamber (S.A.V.)'den ilk duyduğum sözler
Yüzünü ilk gördüğümde kendi kendime şöyle dedim: Vallahi bu yüz bir yalancı yüzü olamaz. Sonra yaklaştım sözlerini duyayım diye. O'ndan ilk duyduğum söz şuydu:
Gerek bu ayetler ve gerekse de önceki hadisler; Müslümanca duruşu anlatırken hiçbir fiili ibadete (namaz, oruç, zekat gibi) işaret etmeden ahlaka vurgu yapıyor. Bence bunun üzerinde durmak lazım. Bu; namaz, oruç gibi ibadetlerin - haşa - değersiz olduğunu göstermiyor.
Bilakis dinin bunlardan ibaret olmadığını gösteriyor. Din sadece ibadet değil, bir o kadar ahlaktır, dürüstlüktür, okşamadır, doyurmadır, merhamettir.
Selamdır. Yani insanlıktır, vicdandır da aynı zamanda.
Dört şeyden sana sığınırım
Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki; Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu; "Allah'ım! Şu dört şeyden sana sığınırım. Faydası olmayan ilimden, Allah'tan huşu duymayan kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve işitilmeyen (kabul olmayan) duadan sana sığınırım." (İbn Mace, Dua, 3837) HHH Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: Birinin namazı bitince şu dört şeyden Allah'a sığınıp şöyle desin, "Allah'ım! cehennem azabından, kabir azabından, hayat ve ölüm fitnesinden ve Deccal'ın fitnesinden sana sığınırım." (Müslim, Mecaid, 128-13; Ebu Davud, Salat, 179; Nesai, Sehv, 64)
Peygamberimiz (S.A.V.)'in dilinden
NOT: Haftada 4 gün saat 15.00'te Atv'de canlı yayında sorularınızı cevaplıyorum. Gündüz kuşağındaki bu yeni programı sizinle paylaşmak istedim. Pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günleri. Diğer programlarımızda ise bir değişiklik yok. Rabbim tümümüze yardım etsin.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük Rus yazar Tolstoy’un İslam ve Peygamber hayranlığı (22.11.2024)
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)