Hz. Peygamber’in (s.a.v.) insanlara yönelik siyaseti
Bu dünyada Mescid, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) temelini attığı Medine devletinin odak noktasıydı.
Ezan ise bir anlamda toplumun ve devletin temel dinamiklerine işaret ediyordu.
Ezanı Hz. Bilal'e okutması da bunun tarihe kayıt koyması ve devletin ilanı anlamında son derece manidardır.
Yeni oluşumda 'tevhid' devletin temel esasıydı.
Hz. Muhammed (s.a.v.) devletin, vahyin, oluşumun sonsuz lideriydi.
Onun için ezanın ilk iki cümlesi çok dikkat çekicidir.
'Allahu Ekber - Allahu Ekber' = En Yüce ve Büyük olan sadece Allah'tır.'
'Eşhedu en la ilahe illallah = Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur.'
'Eşhedu enne Muhammeden Resulullah = Şehadet ederim ki Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın Resulüdür.'
Allah'ın birliği, devletin, dinin, vahyin temel tartışılmaz ilkesiydi;
Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Resul oluşu da liderin ve değişmez önderin O olduğunu ilan etmek içindi. Ezan sadece namaza çağrı değil, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) gelen vahyin, dinin, geniş anlamıyla devletin vasıflarını konuşlandırmak manasını taşıyordu.
Mekke'ye girdiğinde Mekke'nin lideri sayılan ve henüz Müslüman olup olmadığı tartışılan Ebu Süfyan'ı işaret ederek şaşırtıcı bir adım atar ve ilan eder 'Ebu Süfyan'ın evine giren güvencededir.' Bu adım, Ebu Süfyan'ın yüreğindeki Muhammed (s.a.v.) nefretini hayranlığa bıraktı. Ebu Süfyan, Mekke'yi Hz. Peygamber'e (s.a.v.) karşı korumayı düşünürken, Hz. Peygamber en büyük düşmanın, en zinde gücün süngülerini devre dışı bırakıyor ve ordu toplayabilecek bir lideri bir anda etkisiz bırakıyordu.
Mekkeli putperestlere şöyle buyurdu: 'Kureyş! Allah babalarınızla övünmenizi ve onları takip etmenizi kabul etmemektedir. İnsanlar Adem'den, Adem de topraktandır. Ey insanlar! Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Sonra sizleri gruplara, kabile ve halklara ayırdık. Bilişesiniz diye. Şüphesiz Allah katında en değerli olanınız Allah'tan en çok korkanınızdır.' Şimdi söyleyin ne yapayım size.
Dediler ki: Sen şerefli bir kardeş ve hayırlı bir kardeşin oğlusun.
Şöyle cevap verdi: "Gidin! Hepiniz özgürsünüz."
Aslında serbest kalmayı değil, hesaba çekilmeyi hak eden o kadar zalim ve kire bulaşmış adam vardı ki! Ama o onları affediyor ve putperest Mekke halkının yüreğini bir anda kazanıyordu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Sa'd bin Ubade'ye soruyor: Sen bu meselede nerede duruyorsun? Hz. Sa'd: Ben de kavmimin bir parçasıyım buyuruyor. Yani bende de korku var, bir daha gelmezsiniz diye. Veya ganimetten Mekkelilere çok vererek, onları bize tercih ettiğinize dair.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu yakınmalara karşı son derece anlayışla hareket ediyor ve Medinelileri topluyor. Sonra özetle şöyle konuşuyor:
"Ey Medineliler. Ey Ensar. Sizin sözleriniz bana ulaştı. Size geldiğimde siz dalalette değil miydiniz? Allah size hidayet verdi. Siz düşkündünüz. Allah sizi kalkındırdı. Allah sizin kalplerinizi birleştirdi.
Medineliler; Evet. Ey Allah'ın Elçisi Allah ve Resulü daha şerefli ve daha güvenlidir, cevabını verdiler.
Hz. Peygamber (s.a.v.) devam etti: Hadi bana cevap versenize? Dediler ki: Ey Allah'ın elçisi ne cevap verelim. Minnet ve şeref Allah'a ve Resulünedir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Vallahi şöyle diyebilirdiniz. Sen bize geldiğinde kavmin seni yalanlamıştı. Biz seni doğruladık. Sen boynu bükükken biz sana yardım ettik.
Memleketinden çıkarılmışken biz seni barındırdık. Kimsesizken biz seni sahiplendik. (Bunları yüzüme karşı söyleyebilirdiniz). (Medineliler başlarını öne eğip sustular.)
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle devam etti: Ey Medineliler! Ne dersiniz! Mekkeliler memleketlerine deve ve koyunlarla dönerken; siz benimle Medine'ye dönseniz yetmez mi? Develeri tercih eden bir kavim ve imanı tercih eden bir kavim! Hangini istersiniz.
Medineliler ağlamaya başladılar. Vallahi seni tercih ederiz. Vallahi seni tercih ederiz. Vallahi seni tercih ederiz.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.), bütün menfi gelişmeleri; ince bir siyaset, hikmetli bir bakış, toplumu kucaklayıcı ve dışlamayan müthiş bir merhametle birdenbire müspete dönüştürdüğünü görebiliyoruz.
Nitekim kendisine gelen ve Zımmi olan bir Yahudi'ye şöyle sorar: Sana Kuran'a göre mi, Tevrat'a göre mi davranayım. Zımminin hakkında karar verilirken bir anlamda 'hâkim' olmak yerine 'hakem' olmak istedi. Elbette bu çağların çok ötesindeki bir toleransa, affediciliğe, vicdana ve büyüklüğe işaret etmektedir. Çağımızda konuşulan çok hukukluluğun bir üst aşamasıdır bu. Mümine mümin hukuku, kendisine güvence verilmiş gayrimüslime ise hukukunu seçme hakkı.
Netice; Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde nüfus sayımı yaptırdığını biliyoruz. Nüfus sayımındaki rakamlar şöyledir:
Müslüman sayısı: 1500 kişi
Yahudilerin sayısı: 4000 kişi
Müşriklerin sayısı: 4500 kişi.
Medine'nin toplam nüfusu 10.000 kişiydi. Hz. Peygamber (s.a.v.) meşhur 'Medine Vesikası'nı bu arada hazırlıyor. Medine vesikası Medine'de yaşayan bütün organlarla tesis ediliyor (önümüzdeki hafta detaylandırırım).
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ufkunun büyüklüğü Medine vesikasında rahatça okunabiliyor. Bugünlerde bunları yeniden hatırlamalı ve okumalıyız bunu. Dünyanın Efendimizin dokunuşlarına ihtiyacı var.
DÜŞMANI DOST YAPMAK NASIL OLUR?
Fussilet suresi 34. ayet buna cevap veriyor: "İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel şekilde defet (savuştur sav), o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur."
ASR-I SAADET BAYRAMINDAN BİR AN
Asr-ı Saadet'tir. Hz. Peygamberli mutlu günler. Vahiy inmeye devam ediyor. Müminler mutlu. İşte o günlerden bir bayram günüdür. Hz. Peygamber (s.a.v.) bayram namazından çıktı. Çocukların oynadıklarını, güldüklerini görünce bir an onları seyre koyuldu. Ama ne görsün! Köşede tek başına oturmuş bir çocuk. Sevince ortak olmuyor. Gülmüyor. Dalgın dalgın bakıyor.
Hz. Peygamber (s.a.v.) çocuğun yanına gitti ve yere oturdu. Sonra sordu: Çocuk! Sen niye yaşıtlarınla eğlenmiyorsun.
Çocuk Efendimizi tanıyamadı. Başı önünde şöyle cevap verdi: Babam yok. Şehit oldu. Bu sabah beni kucaklayacak bir babam olmadı. Annem de gitti. Öpeceğim bir annem de yok. Yeni elbiseler de almadı kimse. Ben işte burada böylece oturuyorum. Efendimiz duygulandı. Çocuğu kucakladı ve şöyle buyurdu: Ne dersin! Ali baban, Fatıma annen ve Muhammed deden olsa razı mısın? Çocuk efendimize sımsıkı sarıldı.
Babasız çocukları, annesiz küçükleri kucaklayın. Tıpkı Hz. Resul'ün kucakladığı gibi.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Büyük Rus yazar Tolstoy’un İslam ve Peygamber hayranlığı (22.11.2024)
- Dindarlık zayıflıyor mu? (15.11.2024)
- Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri (08.11.2024)
- Vefasız insanlar olduk (01.11.2024)
- Mısır’dan izlenimler (25.10.2024)
- Kendimizi sorgulayalım (18.10.2024)
- Hayırlı evlat yetiştirelim (11.10.2024)
- İslam’a sistematik saldırı yapılıyor (04.10.2024)
- Süte su katınca bozulduk (27.09.2024)
- Ahir zamanda neler olacak?.. (20.09.2024)