
10 yılı aşkın bir süredir devam eden Suriye iç savaşı, bulunduğumuz coğrafyayı derin bir kaosa sürükledi.
Zengin doğalgaz rezervinin keşfedildiği Doğu Akdeniz'in en stratejik noktasında yer alan Suriye'de devlet aygıtının felç olması bölgemizi zehirledi.
Yüz binlerce sivilin hayatını kaybettiği ülkede yabancı güçlerin işgaline zemin hazırlayacak terör örgütleri dizayn edildi.
Milyonlarca göçmen, Suriye'nin komşularının yanı sıra Avrupa'daki ülkelerin de sosyal, ekonomik ve politik dengelerini sarstı.
7 Aralık'ta başlayan devrimle birlikte nihayet Suriye için hava tersine döndü. Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni yönetim de süreci büyük bir olgunlukla yürütüyor. Devrim yapmış bir yönetimden beklenmeyecek kararlılıkla hukuku işletiyorlar. Ülkedeki tüm dini ve etnik grupların haklarını garanti altına alma yönünde güçlü bir irade sergiliyorlar.
Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olan tek samimi devlet olduğunu iyi bilen Şara'nın Ankara ile ilişkileri de tek kelimeyle mükemmel.
Ortaya çıkan tablo o kadar iyi görünüyor ki, "Bunun altından bir çapanoğlu çıkmasın" diye kaygılananların sayısı hiç de az değil.
Eleştirmek için söylemiyorum. Ne yapsınlar, pandemide şahit olduklarından sonra neye inanacaklarını şaşırdı insanlar.
Ayrıca içinde bulunduğumuz anın hep aynı kalacağını düşünmek türümüzün zaafı.
Ama bazen iyi şeyler de olur hayatta, işler yolunda gider.
Suriye'de de öyle oldu.
Trump'ın başkan seçilmesi, oluşan otorite boşluğunda yıllardır bu ana hazırlanan güçlerin harekete geçmesine uygun ortam yarattı.
Tüm aktörler gözüne spot tutulmuş tavşan gibi donakalmış hâldeyken Cumhurbaşkanı Erdoğan da pozisyon aldı ve süreci domine etti.
Üstelik bunu ortalığı velveleye vermeden öylesine ustalıkla gerçekleştirdi ki, Trump bile çıkıp "Suriye'de yaşananlara bakarsanız, Rusya ve İran zayıfladı. Erdoğan çok zeki bir adam; adamlarını oraya farklı biçim ve isimler altında gönderdi. Onlar da gidip orada kontrolü ele geçirdiler" diyerek hakkını teslim etti.
Elbette, bir bakarsınız işler sarpa sarmış.
Neyin garantisi var ki?
Ama çoğu zaman işlerin rayından çıkmasının sebebinin, imkânları görmememize, fırsatları kaçırmamıza yol açan karamsarlık olduğunu unutmamalıyız.
Kâhin olmadığımıza göre iyi olacak diye düşünüp bunun için çaba sarf etmek varken neden kötüyü bekleyeyim ki?
***

NE TRUMP NE BİDEN...
Çarşamba akşamı İsrail ile Hamas arasında ateşkes anlaşmasına varıldığı ilan edilir edilemez bir yarış başladı.
Trump herkesten önce davrandı:
"Bu epik ateşkes anlaşması, yalnızca kasım ayında kazandığımız tarihi zaferin bir sonucu olarak gerçekleşebilirdi. Daha Beyaz Saray'a gelmeden bu kadar çok şey başardık. Beyaz Saray'a geri döndüğümde olabilecek harika şeyleri bir hayal edin" dedi.
Giderayak İsrail'e savaşı sürdürmesi için yeni yardımları onaylayan Biden ise yanına Kamala Harris'i ve Dışişleri Bakanı'nı alarak kameraların karşısına geçti. "Rica ederim" dedi.
Bir gazetecinin "Trump ben yaptım" diyor şeklindeki sorusunu ise kendinden emin bir şekilde "Şaka mı yapıyorsun" diyerek cevapladı.
Şaka yapmadığımı başından söyleyeyim... Ateşkesle ilgili son açıklama da ana muhalefet liderimizden geldi. Gelişmelerden memnuniyet duyduğunu belirten Özgür Özel mesajında Gazze'deki katliamın son bulması için CHP'nin ne kadar ter döktüğünden bahsetti.
İsrail yan çizer mi bilmiyoruz ama 460 gündür aslanlar gibi direnen Hamas'ın Siyasi Büro Üyesi Halil el- Hayye'nin "Gazze'de Filistin haklarını ve mazlumları destekleyerek onurlu tutum sergileyen Türkiye, Güney Afrika, Cezayir, Rusya, Çin ve tüm ülkelere teşekkür ederiz" sözleri bu sonuçta kimin tuzu olduğunu gösteriyor.
***

PARAYLA EĞİTİM OLMAZ
Dün Takvim'de haberdi. Özel okulların bazılarında yıllık ücret 1 milyon lirayı aşmış. Eğitim faturası, İngiltere'deki kraliyet ailesinin çocuklarının okuduğu okullarla yarışır hale gelmiş.
İlber Ortaylı, "Yıllığı 500.000 TL'lik okulları, Avrupa'nın en iyi okulları ayarında falan zannetmeyin. 50 tane şubeli okul mu olur? Fıstıkçı mı bu? Parayla eğitim olmaz" diyor.
Fazla söze ne hacet.