24 Ocak, suikasta kurban verdiğimiz gazeteci Uğur Mumcu ile Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın ölüm yıldönümüydü.
Mumcu, Cumhurbaşkanı Özal'ın öldüğü, Eşref Bitlis'in uçağının düştüğü, Sivas ve Başbağlar katliamlarının yaşandığı 1993'te öldürüldü.
PKK palazlandırılıyor, faili meçhuller, terör tırmandırılıyor, toplumda kutuplaşmanın tohumları ekiliyor, 28 Şubat'ın taşları döşeniyordu.
Yıllarca, Mumcu'nun faillerinin "Şeriatçılar, İran" olduğuna inandırıldık. Olay hakkında bilgi sahibi olan devlet yetkilileri sustular. Mumcu'nun en yakınları bile... Oysa kardeşi Ceyhan Mumcu'nun ilk günden söylediği gibi, Mumcu bu plan dahilinde katledilmişti. Azmettirici yabancı istihbarat servisleriydi. Bizlerse medya vasıtasıyla önümüze atılan tetikçilerle oyalandık.
90'ların kaotik ortamının son provokasyonu ise Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastıydı.
Okkan'ı 90'larda görev yaptığı Eskişehir'den tanıyorum. Bizler o dönemler solcuyduk ve hâliyle o da bizlerle meşguldü. O zamanlar anlaşamıyorduk ama sıradışı bir polis olduğunu fark ediyorduk. Delikanlı ve merhametli bir adamdı. Eskişehir'den tayini çıkınca vedalaşmak için anneme ziyarete geldiğini ve hepimizi şaşırttığını hatırlıyorum.
Gaffar Okkan adı, terör ve korkuyla anılan Diyarbakır'da göreve başlar başlamaz da farkını hissettirmişti. Polis telsizlerinden ilk geçtiği anons Okkan'ın kişiliğini, yapmak istediklerini özetliyor:
"3310'dan karargâha. İki gündür şehirde teftiş yapıyorum ve meslektaşlarımın görev bilincinin olmadığını görüyorum. Bu benim ilk ve son uyarım. Diyarbakır halkına eziyet edeni yakarım!"
Devlet binalarının, polis merkezlerinin önündeki ablukalar kalkmış, 90'larda eve kapanan Diyarbakırlılar gece sokağa çıkar olmuş, kent normalleşmeye başlamıştı.
Bugün bile Diyarbakır'da taksilerin arkasında isminin yazması, kahvehanelerde resminin asılı olması, solcusuyla, sağcısıyla, Türk'üyle, Kürt'üyle Diyarbakırlının çocuğuna Gaffar ismini koyması şaşırtıcı değil yani.
İşte bu adamı da "Hizbullahçıların" öldürdüğü söylendi bizlere. Suikastı kimse üstlenmemişti, aksi yönde pek çok kanıt vardı ama nafile...
JİTEM mensubu Abdülkadir Aygan'ın, Okkan suikastını Hizbullah'ın tek başına yapmadığı, suikast içerisinde Ergenekon ve JİTEM gibi yapıların da yer aldığı yönündeki beyanları yok sayıldı. Suikastta kullanılan silahların askeri istihbaratın gizli kasalarında bulunan, teröristlerden ele geçirilmiş ve resmiyete sokulmamış envanter dışı silahlar olduğu iddiasının üstü örtüldü.
Ama bakıyorum, aradan geçen 23 yıla rağmen kimilerinin ağzında hâlâ 90'ların nakaratları.
Sorsan Gaffar Okkan'ı anıyorlar.
***
KURUM'UN AYAKLARI YERE BASIYOR
"İstanbul'u bilmem ne merkezi haline getireceğiz..."
"İstanbul'u dünya kentleri ligine sokacağız."
Tüm siyasilere sesleniyorum. Seçmen nezdinde gram kıymeti harbiyesi yok bu klişe vaatlerin.
Zira ayakkabımızın içindeki taş parçası gibi hissettiğimiz somut sorunları var bu kentin. Ve böylesine boş laflar duyunca, kafanızda bir çözüm önerisi, bir plan olmadığını anlıyoruz. Anlamıyor musunuz?
Dün vaatlerini açıklayan İBB Başkan Adayı Murat Kurum'u netliğinden dolayı tebrik ediyorum.
Örneğin, pek çok kalemde somut çözüm önerilerini ortaya koyan Kurum'un taksi sorunuyla ilgili projesi benim ilgimi çekti:
"Şehrimizdeki taksi sayısını artıracağız."
Bu kadar.
***
GREEDFLASYON DÖNEMİ
İktisatçı Mahfi Eğilmez diyor ki:
"Bir de greedflasyon var. Greed, İngilizce'de açgözlülük demek. Bu da yüksek enflasyonun yarattığı ortamdan yararlanarak mal ve hizmetlerin satış fiyatlarını enflasyonun da üzerinde artırma eylemini tanımlıyor."
***
RUSYA, İSVEÇ'İ BİZİM KADAR ÖNEMSEMİYOR
TBMM'nin İsveç kararının ardından Rusya'dan gelen ilk açıklama dünkü yazımdaki tezleri destekliyor.
Kremlin Sözcüsü Peskov şöyle söylüyor:
"Bu Türk parlamentosunun kararı. Türkiye hâlâ Kuzey Atlantik İttifakı'nın üyesi, bu çok açık bir gerçek. Ankara'nın kendi yükümlülükleri var ve İttifak'taki müttefikleriyle kendi müzakere süreçleri var. Bu, Türkiye'nin egemen kararıdır."