2. Dünya Savaşı sonrası tesis edilen "yeni dünya düzeni" 90'ların ortalarında yaygınlaşan internet çağıyla boyut değiştirdi.
O günlerde herkes etkilerini yavaş yavaş aldığı bu yeni dönemi tarif etmekle meşguldü.
Üniversitede yeni açılan bilgisayar dersinde henüz "cihazın" nasıl açılıp kapandığını falan öğrendiğimiz zamanlardı. Neyle karşı karşıya olduğumuzu tam olarak anlamamız mümkün değildi.
Ben de 1999'da Mülkiyeliler Birliği'nin deneme yarışmasında ödül alan makalemde "küreselleşmeyi, emperyalizmin yeni formu" diye tarif etmiştim.
Hafife almışız.
O zamana kadar açık işgallerle işini gören ABD'nin 9/11'in ardından yeni güvenlik paradigmasını dünyaya kabul ettirmesiyle birlikte ekonomik sömürü hızla küreselleşti. Balon şiştikçe şişti. Karşılığı olmayan, elektronik ortamdaki sanal servetler çığ gibi büyüdü.
Tüm ekonomileri hâlâ zangır zangır sallayan pandemi tiyatrosu, son savaştan bu yana dünyaya hâkim olanların gidişata yön verme çabasının en bariz örneğiydi. "Eski çağın" meslekleri, kamusal alanın pratikleri ve alışkanlıkları, ticaretin mantığı bile tarihe gömülmeye çalışıldı.
Ukrayna'da patlak veren savaş, bu sıkıştırmanın bir sonucu.
İşin kötüsü, süreci domine edenlerin kontrolü kaybetmesi. Körfez'de, Ortadoğu'da artık yoklar. İsrail bile okyanus ötesine kafa tutuyor. Arap devletleriyle yeni bir konsensüsün peşinde.
Kafkaslar'dan Afrika'ya kadar nüfuz alanlarını bir bir yerele kaptırıyorlar. Latin Amerika'da ABD karşıtı iktidarlar kuruluyor. Pasifik'te eskisi gibi güçlü değiller.
Tek kutupluluğa karşı direniş ta Doğu Avrupa'ya kadar yayılıyor.
Türkiye gibi yeni yeni kutuplar oluşuyor.
Çok geride kalan "analog çağ"ın argümanlarıyla bugünü okumaya çalışanlarsa hâlâ "Hiçbir imparatorluk savaşsız yıkılmaz" diyorlar.
"Tüm bu yaşananlar ne?" diye sormak lazım.
***
GIDA DEDEKTİFİNE DEĞİL HALKI ZEHİRLEYENLERE BAKIN
Sosyal medyadaki "Gıda Dedektifi" isimli hesabın sahibi Musa Özsoy, İstanbul Havalimanı'nda gözaltına alınıp serbest bırakılmış.
Sebebi ise, bugünlerde patronları müsait gazetecilerle PR röportajları verip şirinlik yapan bir gıda markasının kendisinden şikâyetçi olmasıymış.
Özsoy'u, market raflarında çoluğa çocuğa gıda diye satılan, bu halkı obezleştirip hasta eden zehirleri deşifre ettiği paylaşımlarından tanıyorum.
Her türlü rezilliğin yayıldığı sosyal medyayı faydalı şekilde kullanan birkaç hesaptan biri.
İftira atmıyor. Sorumlu bir vatandaş olarak insanları delilleriyle bilgilendiriyor.
Biz de buradan kamuoyunun sağlığına kastedenleri yetkililere şikâyet ediyoruz.
Havalimanlarını tutmanıza gerek yok, adresleri yıllardır belli.
***
KORKUN, 'TAŞ DÜŞEBÜLÜ, AYI ÇIKABÜLÜ'
Her gün ama her gün "Naci Görür'den korkutan deprem uyarısı" başlıklı haber düşüyor önüme.
Sorsan halkımızı depreme karşı bilinçlendiriyorlar.
Medyada sesleri duyulmayan bilim adamlarımızdan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenk Yaltırak'a kulak verelim:
"Bilim, astroloji değildir. Bilimde popülizm uğruna astrologluk yapılmaz. Marmara'da her an deprem(ler) beklenildiğini zaten yetkililere, halka söylüyoruz, gece gündüz çalışıyoruz; ama tarih vererek panik ortamı yaratmıyoruz. Çünkü panik, çözüm değil tam tersi kadere rıza getirir.
Zaten beklenen bir durum için milyonların ruh sağlığıyla oynamak iyi niyetli bir davranış değil. Astrologlar da her akıllarına geleni söylüyor. Tuttuğu zaman bildi oluyor, tutmadığı zaman kimse dönüp tutmadı demiyor.
Deprem konusu ciddi bir olay, bu şekilde sulandırılmamalı. 'Deprem ne zaman olacak, gün ve saat söyleyin' gibi cevabı ajandaya işlenecek şekilde verilemeyen sorular geldiği sürece bu tür popülizme maruz kalıp yalnızca korkacaksınız. Bu korku da çaresizlik, çaresizlik de çözümsüzlük getirecek. Yapmayın, etmeyin. Yazık oluyor."
Hikmet Kıvılcımlı'nın dediği gibi, "Halkı bilinçlendirmek dolmayı pirinçlendirmeye benzemez." Korku eken fırtına biçer.