İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile A Haber'de yayınlanan Sebep Sonuç'ta yaptığım üç saatlik röportajdan pek çok manşet çıktı. Ama kuşkusuz üzerinde en çok konuşulan şu üç konu oldu:
1. Soylu'nun denetimler sırasında İBB'den 15 ila 30 bin TL arasında maaş alan gazeteciler olduğunu söylemesi.
Bakan ısrarıma rağmen, soruşturma devam ettiği için daha fazla ayrıntı vermedi. Ancak "olağan şüphelilere" dair basında şimdiden bazı isimler zikredilmeye başlandı. Önümüzdeki günlerde sanırım bu isimleri bakanın ağzından duyacağız.
2. Kılıçdaroğlu, İBB'deki denetimde AK Partili belediye dönemine ait 34 yolsuzluk dosyasına el konulduğunu ve bu delillerin yok edildiğini iddia etmişti. Bakana bunu da sordum.
Ancak itiraf edeyim, sözü edilen dosyaları çıkarıp göstermesini beklemiyordum. Öyle ya Kemal Bey "Tam 34 dosya" diyordu... Bakanın bunları yanında taşımak için el arabasına falan ihtiyacı olmalıydı değil mi?
Ne var ki Soylu bir klasöre sığan kâğıtları tek tek anlatınca, tüm Türkiye öğrendi ki...
Meğer Kılıçdaroğlu'nun dosyalarından her biri, tek sayfa A4 kâğıdı üzerine yazılmış, "delille desteklenmeyen" iddialardan oluşuyormuş. Ayrıca Kılıçdaroğlu'nun söylediğinin aksine, bu belgeler de hâlâ ellerindeymiş.
3. Şüphesiz, bakanın en çok dikkat çeken sözleri de "Kılıçdaroğlu'nun dinlendikleri yönündeki iddialarına ne diyorsunuz?" şeklindeki soruma verdiği yanıttı.
"Konuşmaları kaydetseydik Pensilvanya ile konuşmasını duyardık" diyen Soylu, Kılıçdaroğlu'nun bir diş muayenehanesinde Pensilvanya ile görüştüğünü ve 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ'nün kullandığı "yurtta sulh" sloganına dair uzun uzun konuştuklarını anlattı.
Kemal Bey, "dişçi fobiniz" varsa bir şey diyemem ama bari hiç olmazsa şu İBB'nin maaşa bağladığı bağımsız gazetecilerle ilgili iddiaları bir açıklığa kavuşturun.
Yoksa Ekrem İmamoğlu yönetimindeki İBB'de ne olup bittiğine dair sizin de fazla bilginiz yok mu?
***
YAZIYORSAM BİRAZ DA SENİN YÜZÜNDEN HINCAL ABİ
Hıncal Uluç dün hepimizi hizaya çekiyordu.
Basının yıllardır her gün tam sayfa yazan tek yazarı olan Uluç, yazı işlerinden "Keşke bizim idare ve muhasebe, bu gazetenin bir santim sütunluk alanının kaça mal olduğunu biz tüm çalışanlara açıklasa.." diye yakınırken yazarları da atlamıyordu.
Haşmet Babaoğlu ile birlikte benim payıma da aşı, maske, kapanma mevzularındaki eleştirilerinizi fazla uzatmayın ültimatomu düşmüş.
Eyvallah Hıncal Abi, büyüğümüzsün, tavsiyelerin değerli.
Ama sen benden daha fazla korona yazısı yazıyorsun.
Hatta "Koronayken bile ara vermedim" dediğin köşenin neredeyse tamamını ayırdığın okur yazılarında da konu sık sık bu oluyor...
Geçen de mRNA tartışmasını ta 18. yüzyıl çiçek aşılarından başlayarak anlatan bir doktor okurunun tam sayfa makalesini okuduk "Hıncal'ın Yeri"nde.
Oysa bunlar 21. yüzyıl teknolojisinin aşı tartışmalarında çok geride kalan argümanlar.
E hâl bu olunca da tartışmayı asırlar öncesinde çözüme bağlanmış, kimsenin itiraz etmediği düzlemden bugüne çekme ihtiyacı duyuyor insan.
Bak, PCR'la ilgili eleştirilerimi de "tasvip etmiyordun". Geçen gün Sağlık Bakanı bile PCR testleriyle ilgili ta ne zaman söylediklerimi doğrulayan bir adım attı. Tıpkı İngiltere'nin yaptığı gibi, "Test yalnızca semptom gösterenlere yapılacak" dedi.
Daha dün de sürekli mutasyona uğrayan virüs karşısında bulaşmayı ve bulaştırmayı engellemeyen aşıların işlevine dair sorgulamamı, bizzat DSÖ tasdikledi...
Kovid-19 aşılarının tekrarlanan dozlarının, Omicron da dahil olmak üzere yeni varyantlara karşı korunmada geçerli bir strateji olmadığı konusunda uyardı.
Yani biraz da senin yüzünden korona yazısı yazıyorum Üstad...
Sense, geriden takip ettiğin gelişmeleri güncelleyen "küçüklerine" teşekkür edeceğine, sinirleniyorsun.