Son dönemde medya ve sosyal medya mecraları adeta cinayet bültenlerine döndü. Ana haber bültenleri bile gazetelerin üçüncü sayfa haberleriyle dolup taşıyor. Kadın cinayetleri, sokak saldırıları, mafya hesaplaşmaları birbirini izliyor. Muhabirler dedektif gibi saatlerce bir cinayeti anlatıyor.
Bu tabloyu sokağa inen "muhalif" bir televizyon muhabirinin şu sorusu tamamlıyor: "Sokakta kendinizi güvendehissediyor musunuz?"
Cevap tabii ki "Hayır"... Bir de gençlerden, "Artık bu ülkede yaşamakistemiyorum, yurtdışına gitmekistiyorum" cevabı gelince, görev "gönül rahatlığı" ile tamamlanıyor. Artık karşınızda mafya boranlarının cirit attığı, çetelerin çatıştığı, sokakları güvensiz Teksas'a dönüşen bir Türkiye fotoğrafı var...
Peki gerçekte durum ne?
Suç oranlarında aşırı bir artış mı var yoksa suçlar daha görünür mü oldu? Ya da bazı medya mecraları muhalefete alan açmak için bilinçli bir biçimde "suç ülkesi" imajı çalışması mı yapıyor?
Doğrusu hepsinin az veya çok payının olduğu bir süreçten geçiyoruz. Suç oranlarında bir artış var ama bu hem gösterildiği gibi değil hem de sadece Türkiye'de bir artış yok, diğer ülkelerde de benzer bir artış var. Türkiye'de farklı olan ve bu tabloyu vahim kılan birçok şeyin üst üste gelmesi. İlki toplumsal tepkiye yol açan "cezasızlık" gerçeği... İkincisi, yargıdaki salıvermeleri siyaset üretmeyen muhalefetin bilinçli bir biçimde "çöküş" olarak sunması, üçüncüsü de iktidar kadrolarının ve bürokrasinin ortaya çıkan olaylarla ilgili süreçleri "kötü" yönetmesi.
İş tehlikeli bir noktaya vardı ki, bir süre önce Başkan Erdoğan sürece müdahale edip şunları söyledi: "Toplumda cezasızlık algısınahizmet eden bazı kötü örneklerlemaalesef karşılaşabiliyoruz.Bunların oranını en aza indirmekiçin yürütme ve yasama olaraküzerimize ne düşüyorsa yapmanıngayretindeyiz." Başkan Erdoğan medyayı ve siyaset sınıfını da uyarıyordu: "Tabii bunu söylerken vicdantartısında hiçbir ağırlığı olmayanart niyetli kampanyaları, reytingve etkileşim uğruna köpürtülengösterileri ayrı tutuyorum."
KÖFTECİ YUSUF GERÇEĞİ
Son günlerde ülkede yaygınlaştırılmaya çalışılan negatif tablonun bir başka versiyonu da yiyecek sektöründe yaşandı.
Önce Tarım Bakanlığı'ndan sızdırılan bir haberde, ünlü yiyecek işletmelerinde "domuz eti" kullanıldığı iddia edildi. Sonra bakanlık işletmelerin adlarını açıklandı. İlk başta insan sağlığı ve değerler açısından olumlu bulunsa da bu açıklamaların ayrıntıları ortaya çıkınca kafalar bir hayli karıştı.
Karıştı, çünkü yerli markalardan Köfteci Yusuf'la ilgili analizlerde çıkan binde bir, yani 0.001 oranı kimseye inandırıcı gelmedi. İkincisi, geçtiğimiz mart ayında yapılan analizlerin hem eksik yapılmış olması hem de zamanında açıklanmaması şüpheli bulundu. Daha ilginci ise bu işletmenin birkaç yıl önce bir mafya grubu tarafından tam da bugün gündeme getirilen "domuzkarıştırılıyor" diye tehdit edilmesiydi.
Uzun yıllar Tarım Bakanlığı'nda denetim görevi yapan bir uzman durumu şöyle özetledi: "Domuz etinde kullanılan birbıçağı yıkasanız bile bir başkaette kullandığınızda bu oranda birsonuç çıkar. Ayrıca 'şahit numune'neden alınmamış ve sonuçlarneden bu kadar geç açıklanmış?İnsan sağlığı açısından denetimönemli ama bunun doğru yapılmasıdaha da önemli."
Olay yargıya yansısa da en azından toplumu rahatlatmak ve güveninin sarsılmaması için bakanlığın bu soru işaretlerini gidermesi gerekiyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.