Küresel sistem ekonomisi ve siyasetiyle kendini yenileyemediği için derin bir krizin eşiğinde. Böyle zamanlarda devletlerin ve toplumların ayakta kalması, ülke gemisinin sağ salim bir liman varması ancak "Büyük Liderlik"le mümkün.
Birkaç gün sevgili dostum
Dr. Murat Yılmaz, içinden geçtiğimiz zaman diliminde
dünyanın; "
Derin bir Liderlik Krizleri dönemine" girdiğini hatırlatıyor
ve ülkelerin
"Büyük Liderliğe" ihtiyacına
dikkat çekiyordu.
Gerçekten de dünyada küresel krize paralel bir liderlik krizi vardı ve bunu en derin biçimde ABD ve AB yaşıyordu. Bırakın son yüzyıla damgasını vuran
De Gaulle'ü,
Churchill'i,
Adenauer'u veya
Thatcher'ı, son liderlerden
Merkel ayarında bile bir Batılı lider ortalarda yok.
Batı kendisinde olmayanı ararken, tam tersine sahip olan ülkelerin güçlü liderlerini de itibarsızlaştırmak için her şeyi yapıyor. Bu tuzağa düşmemek gerekiyor.
Bugün Türkiye, liderlik açısından tıpkı yüzyılın başındaki gibi tarihi bir fırsat yakaladı. Son 20 yılda, ülkeyi sadece iç ve dış vesayet prangalarından kurtaran, darbeleri tarihin çöp sepetine gönderen bir liderliğe sahip değil aynı zamanda
"dünya beşten büyüktür" diyen, Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi küresel krizlerde ilkeli denge siyasetiyle
"barış" misyonu üstlenen dönüştürücü bir ülke liderliğine sahip.
Kriz zamanları ancak böyle güçlü liderlikle aşılabilir.
Bu gerçeği, eski ABD Dışişleri Bakanı
Henry Kissinger çok satan
"Liderlik" kitabında örnekleriyle anlatıyor ve liderliğin toplumlar için ne kadar önemli olduğuna ilişkin çarpıcı tespitler yapıyor.
Ona göre iki tip lider var;
Çığır açıcı liderler ve devlet adamları... Şimdi
gelin
Kissinger'in bizim de içinde yaşadığımız
tuhaf zamanlara ışık tutacak liderlik
analizlerinden birkaçını hatırlayalım:
"Liderlik özellikle değerlerin ve kurumların önemini yitirdiği, iyi bir geleceğin anahtarlarının tartışmalı olduğu geçiş dönemlerinde en gerekli şeydir. (...) İleriye uzanan yolu
bulmak söz konusu olduğunda, stratejik
liderlik bir ip üstünde yürümeye benzetilebilir."
"İyi bir lider toplumunda onunla yan yana yürüme isteği uyandırır."
"Sıradan liderler şimdiyi yönetmeye
çalışır, büyük liderlerse toplumlarını
hayallerine ulaştırmak için gayret eder."
Kitabının son sözünü ise bir filozofa
bırakıyor:
"Stoacı Filozof Epiktetus çok uzun zaman önce şöyle yazmıştı; 'Dışımızdaki koşulları değiştiremeyiz, ama onlara nasıl karşılık vereceğimizi her zaman seçebiliriz' Liderlerin rolü bu seçime kılavuzluk etmek ve onun uygulanmasında halklarına ilham kaynağı olmaktır."
Bu satırları okuyunca, Batı medyasının
güçlü liderliğe neden ahlak dışı saldırdığı
çok daha iyi anlaşılıyor...
***
BABIALİ'NİN ARDIÇ KUŞU UÇTU
Eski adıyla Babıali'nin Ardıç kuşu,
yeni medyanın mizah dolu kıvrak kalemi
sevgili
Engin Ardıç da bu dünyadan
göçtü.
Uzun yıllardır Sabah'ta birlikte çalışıyoruz.
Sık görüşmezdik ama birbirimizi severdik. Bazen tartıştığımız da oldu ama birbirimizi hiç kırmadık. Muhabirlik yıllarımdan beri onun iyi bir okuruydum. Muhabirliğe 1984'te Nokta dergisinde başladığımda o da yeni başlamıştı.
Ergun Hiçyılmaz ağabeyle birlikte bir süre aynı masayı paylaştık. Reklam dünyasından gelmiş,
Kemal Tahir sever biriyle tanışmak bana iyi gelmişti. Biz muhabirlerin yazdıklarını "Rewrite" ediyordu. Akıcı bir üslubu vardı ondan çok şey öğrendim. Sonra Nokta'da
"İzlenimler..." yazmaya başladı ve yıldızı parladı. Ayrıldığında
"Doğru Söyleyeni Dokuz köyden" kitabı yazdı ve o kitabı çok tartışıldı. Yıllar sonra bir kez daha aynı yerde Sabah'ta buluştuk. Sevgiyle hatırlayacağım.
Allah'tan rahmet diliyorum, mekanı cennet olsun.