Bilim adamları Kahramanmaraş depremini, "Dünyada ve sonyüzyılda meskûn mahaldeyaşanan en büyük deprem" olarak niteledi.
Aslında bilim adamı olmaya da gerek yok. Biraz izan sahibi olmak ve ortaya çıkan felaketin fotoğrafına bakmak yeterli... Yaşanan şey, binlerce insanın hayatına mal olan, şehirleri yerle bir eden küçük bir kıyametti.
O kıyamet Türkiye'yi ve dünyayı "yardım için" ayağa kaldırırken, içeriden birileri de inanılmaz bir biçimde "yalanlarla" toplumu kışkırtmak için harekete geçti. Bunlara bir avuç meczup, ajan veya kışkırtıcı deyip geçilebilirdi. Ama öyle değildi. Karşımızda başka bir depremi, sosyal ve siyasal depremi körüklemek isteyenler vardı.
İşin motive edicisi de ne acıdır ki, birkaç marjinal siyasetçi, gazeteci veya akademisyen değil, bu ülkenin kurucu partisi CHP'nin Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu'ydu. Hem de ikinci günden itibaren. Oysa ilk gün şöyle diyordu: "Dayanışma içinde olacağız, birlikve beraberlik içinde yaralarımızıhep beraber saracağız."
İkinci gün Kılıçdaroğlu'nu dehşetle izledim. Depremin acısını paylaşan Kılıçdaroğlu gitmiş, yerini felaketten medet uman biri almıştı.
Kısaca "İşte sağduyulu muhalefetbu" dememize bile fırsat vermedi. Birimi kulağını çekti yoksa kendisi mi keşfettibilmiyorum ama 8 Şubat'ta ne yapacağınınilk sinyalini verdi: "Yaşananlara siyaset üstü bakmayı,iktidarla hizalanmayı reddediyorum.Erdoğan'la, sarayıylave rant çeteleriyle hiçbir zemindebuluşmayacağım."
Sonra hiçbir mantığı olmayan şöyle tweet'ler atmaya başladı: "Kapanan Hatay Havalimanı'nıonarıyoruz. Gelsinler tutuklasınlar." "Binlerce TIR yardımla halkımızınyanındayız. Gelsinler tutuklasınlar."
Milyonlarca insanın derin acılar yaşadığı, sarsıldığı bir ortamda normal bir siyasetçinin aklına böyle alakasız bir itiraz gelmez. Bu akıl dışı itirazlar ister istemez sokağı ve sosyolojiyi de etkiledi ki deprem yalanlardan geçilmez oldu.
Peki, ne oldu da Kılıçdaroğlu ilk günün tam tersi bir tavır izlemeye başladı?
Bir hatırlatma yaparak bu sorunun cevabını arayalım. Gerçekten ortada garip bir durum var. Kılıçdaroğlu önüne çıkan her fırsatı hep böyle kötüdenyana kullandı. 15 Temmuz gecesi tankların arasından geçip gitmesi de böyleydi. O günlerde önce o darbeye de karşı çıktı ama sonra birden "kontrollüdarbe" demeye başladı. Tersini yapıp tanklara meydan okusa, müthiş bir siyasi hikâye yazardı. Ama yapmadı. Halkın darbeye karşı destansı direnişini kirleten bir yol izlemeyi tercih etti.
Sizce bir siyasetçinin bunu yapması normal mi?
Şimdi de aynı şeyi dünyanın "büyükfelaket" dediği Kahramanmaraş depremindeyapıyor. Hem de o depremiküçümseyerek: "Şimdi de 'Asrın Felaketi' kampanyasınıbaşlatmış. Elinden gelentek şey hamaset, boş sloganlar,dünya lideri zırvaları. Devleti yönetmeyibilmiyor, bu kadar basit."
Bilmeyen de uzun yıllar Kılıçdaroğlu'nun devleti yönettiğini sanır. Oysa SSK'yı bile 90'larda doğru dürüst yönetemedi ki ülkenin sosyal güvenlik sistemi çöktü.
İşin daha vahim tarafı, insanlar göçük altındayken Kılıçdaroğlu ve şürekasının "seçim" tartışması başlatması. Bu da onların, o meczup gazeteci gibi büyük bir felakete umut bağladığını gösteriyor. Bundan daha utanç verici bir şey olamaz... Bu topraklara ve bu halka o kadar yabancılar ki felaketin ortasında bile kirli hesap yapmaktan utanç duymuyorlar...
Bu yüzden karşımızda "buralı" siyasetçiler değil, siyaset dışı aktörler var... Yukarıdaki sorunun cevabı da burada saklı...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.