Böylesine insanın kanını donduran bir rezilliğin, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun hukuki deyimle "cinselsaldırı"ya uğramasının, hele geçmişi kötü sınavlarla dolu ve seçim dönemine girmiş bir ülkede siyaseten kullanılmaması mümkün değil. Hukuken gereği yapılmış olsa bile siyaseten bunu kullanacak birileri çıkacak. Seçim sürecinde çok daha farklı şeyler de görebiliriz.
Bunun için hiç tereddüt etmeden sorunun üzerine gitmek gerekiyor. Çünkü ortada sarsıcı bir gerçek var. Öncelikle de bu gerçek açığa çıkartılmalı. Dün de bugün de birilerinin bu tür vakalar üzerinden siyaset yapmaları bu amacı değiştirmemeli. Hukukun gereği neyse, en hızla şekilde o yapılmalı. Aslında sözünü ettiğimiz olayda, başlangıçta yapılan hatalar dahil yargı ve devlet işin üzerine gitmiş ve o utanç verici olayı bütün boyutlarıyla ortaya koymuş. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, mağduru korumaya alınmış, savcı da, anne-baba dahil "suçluların" yargılanması için sağlam bir iddianame hazırlamış. Zaten kamuoyu da bu vahşeti o iddianameden öğrendi.
Kısaca, ilk yargıya yansıdığı 2012'deki gibi üstü örtülmemiş. Ancak ortada yine de anlaşılması zor ve manidar bir durum var. Nasıl oluyor da insanları ayağakaldıran, dehşete düşüren bir saldırınınşüphelileri tutuklanmaz?
Peki, iddianameyi hazırlayan savcı tutuklama istemiş mi?
Hem de iki kez istemiş. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, iki keztutuklanma istediği halde ne yazık ki mahkeme tutuklama istemini kabul etmemiş. Neden acaba?
Gariplik sadece burada da değil. Mahkeme davayı 30 Ekim 2022'de açıyor. Ama nedense davanın görüleceği ilk duruşma tarihi de 8 ay sonraya yani Mayıs 2023'e verilmiş. Böyle bir dava için uzun bir süre...
Mahkemelerde büyük bir birikim mi var bilmiyorum ama öyle bile olsa toplumvicdanını sızlatan ve siyasetenkullanılmaya müsait bir davaya öncelik verilmesi gerekirdi. Mahkeme heyetinin bunu öncelememesini de anlamış değilim. Bu tablo sadece kafalarda soru işareti oluşturmuyor, davanın bir araç haline getirilmesinin ve uzun süre kullanılmasının da önünü açıyor.
Önümüzdeki süreçte sadece işin insani ve hukuki boyutu tartışılmayacak, aynı zamanda tarikat-siyaset ilişkisi de klasik bir araç olarak siyasetin malzemesi olacak. Özellikle de başını CHP'nin çektiği muhalefet, ellerine geçen bu fırsatı büyük bir coşkuyla kullanacak. Dertleri tarikat veyacemaatlerin şeffaflaşması, denetimi olsaydı ya da kendi çevrelerinde yaşanan taciz ve tecavüz vakalarının üzerine samimiyetle gidilmesi olsaydı, bugün karşılaştığımız sorunların çok daha azıyla karşılaşır ve ortak bir tavır gelişirdi. Dahası var; gerçekten samimi bir "helalleşme" arzusu olsaydı, bu vahşete bir siyaset aracı olarak değil, bir yeniden yapılanma vekurumların temizlenmesi fırsatı olarak bakılırdı. Öyle bakmadıkları daha ilk günden devleti, hukuku ve siyasi iradeyi suçlu ilan etmelerinden belli... Sahi, insanı kahreden, içini acıtan böyle bir olaydan bile siyaset devşirmeye kalkılması sorunlu bir zihniyet değil mi?
Tam da bu yüzden yıllardır siyasi ve toplumsal kutuplaşma hiç bitmiyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.