Siyasetin sertleştiği, gerildiği zamanlar hep oldu. Ama hiçbir dönemde iç ve dış siyasi aktörler bugünkü kadar açıkça ele ele verip ortak bir kampanya yürütmedi.
ABD'den İsrail'e, Almanya'dan Fransa'ya birçok ülke yöneticisi ve medyası çok açık bir biçimde yıllarca
Başkan Erdoğan'a saldırdı. İçeride de başını CHP ve İyi Parti'nin çektiği Altılı Masa partileri, HDP, küçük sol partiler, ırkçılık yapan Zafer Partisi gibi onlarca küçük parti bu saldırılara destek verdi.
FETÖ, PKK, DEAŞ ve DHKP-C gibi terör örgütlerini saymıyorum bile...
Sonunda organize suç örgütleri ve uyuşturucu baronları da devreye sokuldu.
İş öyle bir noktaya vardı ki, ABD'nin başını çektiği emperyalist blok,
Başkan Erdoğan'ı yenemeyince bu kez bakanları hedefe koydu.
ERDOĞAN'DAN SONRA HEDEF BAKANLAR
İlk sırada da eski Maliye ve Hazine Bakanı
Berat Albayrak, Milli Savunma Bakanı
Hulusi Akar ve İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu vardı.
Bu bakanlar, farklı gerekçelerle de olsa sık sık kara bir propagandanın hedefi oldu.
Bunun son örneği İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu'ydu.
Sanki CHP, İyi Parti, HDP, hatta Zafer Partisi arasında Bakan Soylu'ya saldırmak konusunda ortak mutabakat imzalanmış gibi... Biri bırakınca diğeri saldırıyor. Doğrusu FETÖ ve PKK da onları hiç yalnız bırakmıyor.
Herhalde adaylık nedeniyle birinci sırada CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu var.
Gözünü öyle karartmış ki, ülkesini bile
"Cari açık uyuşturucuyla kapatılıyor" diye suçlamaktan çekinmedi. Bu kirli yöntemi emperyalist ülkeler geçmişte Türkiye'ye karşı medya üzerinden yapardı. Ama artık içeride bu işi yapan bir siyasi aktörleri var ve o sınır tanımadan önüne geleni
"uyuşturucu baronu"yla ilişkili diye suçluyor. Çevresindeki kimse de
"Bu doğru değil, böyle siyaset olmaz" diye uyarmıyor.
Kanıt olarak da bakanların sokakta, bir davette veya makamında çekilmiş fotoğraflarını gösteriyor.
UYUŞTURUCU KAÇAKÇISIYLA NE İŞİN VAR?
Etme bulma dünyası, sonunda kendisinin de uyuşturucu kaçakçısı olduğu iddia edilen
Hamza Güler'le fotoğrafı çıktı.
Üstelik fotoğraftaki adam hem CHP üyesi hem de azılı bir suç makinesi... Yaralama, ruhsatsız silah taşıma, kamu malına zarar verme, suç işlemek amacıyla örgüte üye olma ve en önemlisi de Batman 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla
"uyuşturucu ve uyuşturucu madde ticareti yapma veya sağlama" suçundan cezaevine girmesi.
Önceki gün İçişleri Bakanı
Soylu, işte bu kişiyle Kılıçdaroğlu'nun Meclis'teki odasında çekilmiş bir fotoğrafını yayınladı ve şu notu düştü:
"FETÖ'cülerin, PKK'lıların ve bilumum kaçkınların sözcüsü Kılıçdaroğlu; devlete ve ülkeye attığın iftiralar yetmezmiş gibi filmci oldun. 4 sorunun 3'ü cevaplandı, dördüncüsü de yarın. Bir de bizim soracaklarımızı bekle. Üzülüyorum ama Mansur, Akşener, Ekrem ellerini ovuşturacak."
CHP MEDYASININ GÖRMEDİĞİ FOTOĞRAF
Tweet'ten de anlaşılıyor ki, bu kavga sadece
"uyuşturucu" kaygısıyla yapılan bir kavga değil. Kılıçdaroğlu'nun asıl amacı siyasi süreci
"uyuşturucu" üzerinden kirleterek algı oluşturmak. Bu uğurda ülkesini suçluyor, mafya babalarının Türkiye'de cirit attığından söz ediyor. Yetinmiyor, terör ve uyuşturucu kaçakçılığıyla yapılan mücadeleyi görmüyor ve sıradan bir fotoğraf üzerinden algı oluşturmayı siyaset sanıyor.
Peki, şimdi kendi fotoğrafı için ne diyecek?
Aslında suç örgütleri de tıpkı terör gibi dünyanın ortak sorunu... Ama ne yazık ki, Batı terörü görmediği gibi
Kılıçdaroğlu da suç örgütleri gerçeğini görmüyor.
Bakın Almanya Asayiş Şubesi (BKA) Başkanı
Holger Münch ne diyor:
"Rus mafyası eve kadar girdi, Batı'da tam bir patlama yaşanıyor."
Kemal Bey önümüzdeki günlerde Almanya'ya gidecek.
"Bekle beni Almanya" der mi bilemem ama bir çift söz de Alman devletine ya da sosyal demokrat
Olaf Scholz'a eder mi?