İki yıl süren pandemiye, son bir yıla damgasını vuran Ukrayna-Rusya Savaşı'nın yol açtığı enerji ve ekonomik krize rağmen CHP'nin oyunda anlamlı bir artış yok.
Ama buna rağmen CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu, arkasında büyük bir halk desteği varmış gibi sürekli meydan okuyor, "Kimi koysakkazanır" rahatlığıyla siyaset yapıyor.
Dahası yetinmiyor da, büyük bir özgüvenle 8 saat ortadan kaybolmayı göze alıp hamburger yemek için ABD'ye, Türkiye'yi "narko-devlet" ilan etmek için de Londra'ya gidiyor.
Sonra da dönüp her ay toplumu bir başka beklentiye sokuyor. Tıpkı başörtüsünde olduğu gibi...
Oysa bütün bu çıkışlar partisinin oyunu artırmadığı gibi parti içi kavgayı da durdurmuş değil.
Şu tabloya bakın... Herkesin "susturuldu"dediği İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ABD-İngilteregezisindeki başarısızlıktan sonra çokdaha ateşli ve açık bir biçimde "Ben de varım"deyip parti içi kavgaya hız verdi.
İlk kapıştığı da hukuken yok hükmünde olan İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu... Kaftancıoğlu ceza yemesine rağmen halen il başkanı olarak görevinin başında. Yani partinin hâlâ etkili aktörlerinden biri... Sevgili Zafer Şahin yazdı, İmamoğlu da bu aktörü yanında görmek için şöyle bir teklif götürmüş: "Benimle misinyoksa Kılıçdaroğlu ilemi?"
Kaftancıoğlu, bu öneriye sert cevap vermiş: "Bu partinin genelbaşkanı da yönetimi debelli. Adayın kim olacağı,nasıl belirleneceğibelli. Sen git önce belediyebaşkanlığı yap. Buişlerle uğraşma."
Tabii kavga burada kalmıyor... Kaftancıoğlubiraz da kendi pozisyonunu sağlamlaştırmak içinönüne çıkan her fırsatı, İmamoğlu'na vurmak içinkullanıyor. Deyim yerindeyse bilinçli bir stratejiizliyor. Bunun son örneği de bu gerilimden birsüre sonra yapılan İstanbul CHP İl Divan Kurulutoplantısında yaşandı. İlginç olan Divan Kuruluüyelerinden birinin İmamoğlu'nun akrabası Ufukİnan olmasıydı.
Kaftancıoğlu, İnan'ın da bulunduğu o toplantıda İmamoğlu'nun hırsını yenemediğini, bir "şizofren" gibi davrandığını söylüyordu. Tabii bu sözlerinin hemen İmamoğlu'na ulaşacağını da biliyordu ve öyle de oldu. Ufuk İnan, toplantıdan hemen sonra İmamoğlu'nu arıyor ve Kaftancıoğlu'nun kendisine "şizofren" dediğini aktarıyordu.
CHP açısından belki de en kritik nokta bundan sonra olacaktı. İmamoğlu bu sözleri duyar duymaz İstanbul CHP il binasına gidiyor ve öfkeyle Kaftancıoğlu'nun odasına giriyordu. Bu tam anlamıyla bir baskındı. Ancak CHP kulislerinde konuşulanlara göre, Kaftancıoğlu bu baskının hedefine ulaşmaması için il binasını terk etmişti. Bu, Kaftancıoğlu'nun ince siyaset yöntemiydi. CHP'lilere göre Kaftancıoğlu bu tür toplantılarda söylediği sözlerin kulislere sızmasını sağlıyor ve pozisyonunu güçlendiriyordu. Son dönemde sık sık İmamoğlu'na hakarete varan sözlerinin kulislerde konuşulmasının nedeni de buydu. Kaftancıoğlu'nun İmamoğlu'na zaman zaman "aptal" veya "müteahhit kafalı" demesine CHP'liler alışmışlardı ama ilk kez "şizofren" demesi şaşırtmıştı onları.
İmamoğlu karşıtı bir CHP'li ise onların bu şaşkınlığına şaşırıyordu: "Bir adli tıpçı olarak bu teşhisi en doğruşekilde koyacak isim Kaftancıoğlu'dur. Oöyle diyorsa bir bildiği vardır."
Tekrar başa dönüp soralım; daha partisi içindekibu kavgayı durduramayan ve doğal olarakyönetemeyen Kılıçdaroğlu, bölgesel savaşlarındirekt etkilediği, küresel güçlerin terör aparatlarıve faiz lobileriyle saldırdığı bir Türkiye'yi nasılyönetecek?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.