Bir elinde ayna umurunda mı dünya
Siyasetçisinden aydınına, Uzak Asya'dan Latin Amerika'ya bütün dünya, pürdikkat bu süreci izlerken Türkiye'deki 6 muhalefet partisi tam da aynı saatlerde başka bir hesap peşinde.
Bir anlamda Orhan Veli'nin deyimiyle "Bir elinde ayna, umurunda mı dünya" misali kendilerinden başka kimseyi dert edinmeyen partiler bir araya geldi
Sunumu genel başkan yardımcıları yaptı. Kürsüye çıkan genel başkan yardımcıları, 48 sayfalık ortak metni kendi aralarında paylaşarak okudu. Okunanlar sürpriz değildi, aylardır seslendirdikleri "güçlendirilmiş parlamenter sistem"i ballandıra ballandıra anlattılar
Anlattılar ancak siyasi sisteme ilişkin tek yeni bir şey yoktu. Adını "güçlendirilmiş" koymakla bir sistem yeni olmuyordu, olmazdı da... Daha önce de yazdım, adı dışında yeni bir şey olmadığı için "uydurulmuş" bir sistemdi. Geçmişin ucube parlamenter sistemi geri dönüyordu.
Çok ayrıntıya girmeye gerek yok, cumhurbaşkanı tarafsız olacak, başbakan da cumhurbaşkanı tarafından Meclis'te en çok oyu alan partiden seçilecek. Bunun neresi yeni?
Yalnız cumhurbaşkanını halkın seçmesinden vazgeçmemişler. Herhalde halkın bu hakkını elinden almaktan korktular.
Bunların dışında söylenen hiçbir şeyin sistemle ilgisi yok. Mesela, çok övünerek söyledikleri seçim barajının yüzde 3'e indirilmesi... Madem temsilde adalet konusunda bu kadar hassassınız, neden daha aşağı indirmediniz?
Yüzde 2'nin veya 1'in hatırı kalmayacak mı?
O toplantıda bol bol kadın-erkek eşitliğinden, siyasette kadınlara yer verilmesinden de söz edildi ve her söz edildiğinde de alkış tufanı koptu.
Peki, orada bir araya gelen partiler bu denilenleri neden şimdi hayata geçirmiyor?
Neden CHP, kadın kotasını erkek siyasetçilere tahsis ediyor? Ya da il başkanlarını ve grup başkanvekillerini atamayla belirliyor?
İşin doğrusu sadece CHP değil, orada bir araya gelen partilerin hepsi nasıl ki halka güven vermede hâlâ AK Parti'nin gerisindeyse, demokratikleşmede, vesayeti geriletmede ve darbelere karşı çıkmada da çok gerideler
Hiçbiri tek başına topluma umut ve güven veremediği için birbirlerine muhtaçlar. Bırakın diğerlerini, uzun yıllar AK Parti içinde birlikte siyaset yapan iki isme, Babacan ve Davutoğlu'na bakın... Bu iki isim neden ayrı iki parti kurdu dersiniz? Parti kurmakta anlaşamıyorlar da Türkiye'yi yönetmekte nasıl anlaşacaklar?
Bu gerçeği aslında onlar da, onlara destek verenler de biliyor. Tek bir ortak noktaları var: Başkan Erdoğan'ı durdurmak... Boşuna sevgili Murat Bardakçı, onların bir araya gelişini "Üçüncü Jöntürk Kongresi" olarak nitelemiyor. Bardakçı neden bu benzetmeyi yaptığını da şu sözlerle anlatıyor:
"Türkiye'ye yeni ve özgürlükçü bir rejim getirecekleri iddiasında bulunan Jöntürk grupları, 20. asrın ilk senelerinde Paris'te iki kongre yaptılar. Kongrelerin maksadı Abdülhamid'i devirebilmek için güçlerini birleştirmek idi, ama bir türlü tam olarak anlaşamadılar; hükümdarın 1908'de tahtından indirilmesinin ardından da bütün ittifak hayalleri unutuldu ve hepsi birbirinin gözünü oymaya başladı!"
Ucube parlamenter sistemcileri de aynı hazin son bekliyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Genç teğmenler ve organize işler (24.11.2024)
- Netanyahu savaş suçlusu, sıra İsrail’de (23.11.2024)
- Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı (22.11.2024)
- İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? (21.11.2024)
- Trump çöküşü durdurabilir mi? (19.11.2024)
- Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi (17.11.2024)
- ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ (16.11.2024)
- Trump, FETÖ okullarını kapatacak mı? (15.11.2024)
- Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı (14.11.2024)
- Trump’ın öngörülemezliği ve Ortadoğu (12.11.2024)