İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi DominickChilcott ile karın İstanbul'u teslim aldığı gece özel görüşmesinin üzeri örtülmeye çalışılsa da artık çok geç.
Ortada olağandışı bir süreç yaşandığı çok açık...
Zaten CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu ile İP Genel Başkanı MeralAkşener'in birbirini izleyen zamanlarda Batılıbüyükelçilerle görüşmeleri ve mektup yazmalarıylabaşlayan ve dikkat çeken bir süreçvardı.
Ancak araya biraz da özel biçimde İmamoğlu ve İP'in İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu'nun girmesi, olağandışılığı da soru işaretlerini de artırdı.
Acaba "Kraliçe'nin adamları" rota mı değiştiriyordu?
İngilizlerin bölgeye ve Türkiye'ye ilgilerinin son dönemde artması gizli saklı değil. Yeni siyasi aktörlerle ilişki kurmada mahir oldukları da geçmişten çok iyi biliniyor.
Bu açıdan İmamoğlu ve Kavuncu'yu seçmeleri tesadüf değil. Bence ikiliden birinin İngiliz büyükelçiyle, diğerinin de İstanbul konsolosuyla buluşmaları tesadüf değil. İngilizler, bu ikili arasındaki özel ilişkiyi, Kavuncu'nun İP İl Başkanı olduğunda en büyük desteği İmamoğlu'ndan gördüğünü bizden iyi biliyor. Bu ikiliye, terörü kınamayan ve Sinn Fein'in Gerry Adams'ı olmasını istemedikleri Selahattin Demirtaş'ı da eklediklerinden eminim.
KRALİÇE'NİN YENİ ADAMLARI
Takvim Gazetesi Genel Yayın YönetmeniSevgili Ergün Diler, "Kraliçe'ninAdamları" kitabında şöyle bir tespit yapıyor: "Türkiye'de ya da bizim gibi stratejikherhangi bir ülkede yaşanan hiçbirşey tesadüf değildir! Böylesine değerlitopraklarda atılan her adımın bir hesabıvardır. Şansa yer yoktur."
Eğer dünyada şansa yer vermeyecek birdevlet aklı varsa o da İngiliz devlet aklıdır.
Bu devlet aklı, İmamoğlu'nu öne çıkartınca, gözler ister istemez daha önce İngiltere ile yakın ilişkisi olduğu iddia edilen ve zaman zaman eleştirilen eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eski bakan Ali Babacan birlikteliğine çevrildi.
Parti başkanı olduğu için özellikle de Babacan'a...
Sahi ne oldu da finans ve sermaye çevrelerince parlatılan Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan bu süreçte geri planda kaldı?
Sorunun cevabı biraz da İstanbul sermayesinin tavrında saklı... Siyaset kulislerinde karşılaştığım bakanlık da yapmış tecrübeli bir siyasetçi şöyle bir iddiada bulundu: "Birkaç yıl önce İstanbul sermayesininönemli isimlerinden Suzan SabancıDinçer, Londra'da Ali Babacan'açok ciddi destek verdi. Hatta götürüpKraliyet ailesiyle tanıştırdı. Ancakondan beklenen sonucu alamayıncarotayı İmamoğlu'na çevirdi."
Dinçer, bu görüşmeye aracı oldu mu doğrusumerak ediyorum. Ama şu biliniyor, buçevre ilk günden itibaren İstanbul seçimlerinikazanan İmamoğlu'na büyük ilgi gösterdi. Babacan'ı neden sattıkları da çok açık.
Peki, siyasetçilerin hem İngilizlerle hem de iş dünyasıyla kurdukları ilişkinin bu kadar ortalığa saçılması şaşırtıcı mı?
Şaşırtıcı değil; çünkü artık eski Türkiye yok ve Türkiye kimin kiminle iş tuttuğunu biliyor ve deşifre ediyor. Tabii İngilizler ve ABD'liler de artık eskisi gibi ilişkilerini saklamıyor. Terör örgütü FETÖ ve PKK'ya açık desteklerinden belli.
Burada vahim olan, aynı pervasızlığı Türkiye'deki muhalefetin de göstermesi. Onlar daha düne kadar "emperyalist"dedikleri ülkelere, kendi ülkelerini şikâyet ettiklerigibi "küresel dost" deyip yardım daistiyor. Hatta İmamoğlu o kadar umursamazki, İstanbulluları en zor anında hiçe sayıpİngiliz büyükelçiye koşuyor.
Bu pervasızlığın, herhalde bir bedeli olacak...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.