Bugünlerde tehlike sinyali verdiği için Marmara Denizi'ni saran deniz salyası gündemimizde. Oysa Marmara'nın ölümün eşiğine geldiği aylar, hatta yıllar öncesinden biliniyor. Öyle bir kirletmişiz ki artık deniz nefes alamıyor, öldü ölecek. Bu kirlenmede başta İstanbul olmak üzere çevre şehirlerin büyük katkısı var. Derin deşarj yöntemiyle bu şehirlerin atıkları Marmara'yı mahvediyor. Buna sanayi ve tarım atıklarını, iklim değişikliğini ekleyince ortaya bugün karşımıza çıkan ve can çekişen Marmara çıkıyor. Deniz salyası bu tablonun bir sonucu...
Başkan Erdoğan, önceki akşamki TRT yayınında Marmara Denizi'ndeki tehlikeye dikkat çekerek şöyle diyordu:
"Bu konuda bizim de yapmamız gereken işler var. Ama bütün belediyelerin, özellikle kıyıları olan belediyelerin yapması gereken önemli işler var. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi, burada paslaşarak yapmamız gereken işler olabilir."
6 Haziran Çevre Günü'nde izlenecek yol haritasını açıklayacağını söyleyen Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum da benzer bir yaklaşım sergiledi:
"Çok acil bir eylem planıyla hareket etmemiz gerekiyor. Marmara Denizi'miz maalesef nefes alamıyor. Tıpkı deprem gibi çevre sorunlarına da siyasi parti farkı gözetmeden bakmalıyız."
Peki, bu mesajlar hedefine ulaşır mı dersiniz? Görünürde ulaştığının ilk işaretini İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu verdi:
"Türkiye'mizin ilgili bütün kurumlarıyla eklenmesi hususunda, sorumlu bir biçimde bu süreci ele alacağımı da buradan duymak istiyorum."
Ancak ortada bir problem var. İmamoğlu'nun bu açıklaması bana, bir yıl önce İstanbul Silahtarağa'da yapılacak "Biyolojik Arıtma Tesisi"yle ilgili siyasi tarihe "temel atmama" töreni olarak geçen olayı hatırlattı. O gün bunun ne anlama geldiğini şöyle yazmıştım:
"CHP'li başkan, biyolojik arıtmanın israf olduğunu söylüyor. Oysa bırakın çevre felaketiyle karşı karşıya kalan dünyamızı, ciddi su sorunu yaşama ihtimali olan bir İstanbul ve birçok şehrin 'derin deşarj' yoluyla kirlettiği Marmara Denizi gerçeği var. Bir iç deniz olan Marmara ciddi tehlike altında." O tehlikeyi görmeyen İmamoğlu şimdi katkı sunar mı bilmiyorum ama Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı, İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar'ın şu uyarısı bile o günlerde işe yaramamıştı:
"Bir kere şunun altını çizelim: İstanbul'un bu tesise ihtiyacı var. Bu geleceğin Türkiye'si için stratejik bir proje."
***
ASLI BAYKAL'DAN CEVAP VAR
Dün bu köşede, CHP Genel Başkanlarından Deniz Baykal'ın kızı Aslı Baykal'ın sokağa ineceğini yazmıştım. Aslı Baykal sürece nasıl baktığını anlatan bir cevap yolladı. Aynen yayınlıyorum:
"Bugünkü (dünkü) yazınız yeni bir oluşum içerisinde yer aldığım yönünde olduğu için bir açıklama yapmak istedim.
Cumhuriyet Halk Partisi, devletimizin kurucusu Büyük Atatürk'ün kurduğu büyük bir misyon partisidir. Hiç şüphe yok ki, Cumhuriyeti kuran partidir. CHP'nin misyonu Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar bağımsız bir devlet olarak yaşatmaktır.
Ben kendisini bu büyük ideale adamış bir ailenin, bir babanın kızıyım. Deniz Baykal'ın kızıyım. Akademik kariyerimin ardından yaşamımın bu anında ve gelecekte bu büyük mirasın sarsılmaz savunucusu olacağımdan kimsenin kuşkusu olmaması gerekir.
Ülkemizin büyük tehditlerle yüz yüze olduğu bir süreçten geçiyoruz. Türkiye'nin Cumhuriyet Halk Partisi'ne her zamankinden fazla ihtiyacı vardır. Halkımızın tek ümit kaynağı CHP'dir. Bu nedenle, hepimiz, bölünmenin, parçalanmanın; ülkemize, demokrasimize, Cumhuriyet ve Atatürk ideallerine zarar vereceğini bilmeliyiz
CHP, birlik ve beraberliğimizin adresidir ve hepimizin özgürce siyaset yapacağı tek çatıdır."