Mumcu cinayeti ve bilerek saklanan gerçekler
Oysa Mumcu cinayeti, devlet içine çöreklenmiş çeteleri aşan, organizatörlüğünü bugünlerde Türkiye'yi kuşatmaya çalışan emperyalist güçlerin yaptığı bir operasyondu. Öldürülme gerekçesi de sadece PKK-CIA ilişkisi veya uyuşturucu baronlarına karşı Mumcu'nun yürüttüğü savaş değildi.
Böyle olsaydı 90'ların başında gerçekleştirilen Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı gibi laik aydınların katledilmelerini nereye koyacaktık?
Dahası Özal ve Eşref Bitlis'in şüpheli ölümlerini nasıl açıklayacaktık?
Sadece Mumcu'nun katledilmesine bakıldığında bile gerçeğin bambaşka olduğu görülür. Bu gerçeği ne yazık ki, Mumcu üzerinden siyaset yapanlar, adıyla özdeşleşen Cumhuriyet gazetesi, hatta yakınları bile görmedi, görmek istemedi.
Çünkü o cinayeti işleten küresel güçler, tıpkı bugünkü gibi 90'larda da kitlelerin kafasını karıştırarak Türkiye'yi zora sokmak, itibarsızlaştırmak istedi. Bir anlamda da başardılar; çünkü buna inanmak isteyen hazır bir muhalefet vardı.
Bu tuzağı en çarpıcı biçimde yine Uğur Mumcu, 20 Eylül 1992 yılında "Dipsiz Kuyu" yazısında anlatmıştı:
"Ortadoğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleriyle çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık bir dipsiz kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı da yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı."
Mumcu'nun dediği gibi öyle bir operasyon çektiler ki, hem siyaset ve sosyolojiyi kutuplaştırarak ortak mücadele etme zeminini engellediler hem de çözülmesini.
O günleri hatırlayın, katillerin adresi olarak, İran ve şeriatçı örgütler gösterilmiş ve milyonlar sokağa dökülerek, "Türkiye laiktir, laik kalacak" sloganları atılmıştı. Bu sadece siyaseti değil Mumcu ailesini bile gerçek katillerin, tetiği çektirenlerin kimliği konusunda karşı karşıya getirmişti.
Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu, bu yaklaşımlara karşı çıkarken eşi ve oğlu o teze sahip çıkıyordu.
Aslında Mumcu ve diğer cinayetlerin tek amacı, bugünkü gibi Türkiye'yi karıştırmak ve ayağa kalkmasını engellemekti. Daha o yıllarda bu gerçeğe dikkat çeken yazar İsmail Nacar şöyle diyordu:
"Mumcu'yu ortadan kaldıran odaklar ile PKK'yı yönlendiren, silah bırakmamaları için çalışan odaklar aynı. Hepsi CIA ve MOSSAD tarafından yönlendiriliyor. Bizdeki 'derin' çevreleri yönlendiren de onlar. Çünkü Türkiye'nin büyümesi ve güçlenmesi işlerine gelmiyor."
Sanki tarih tekerrür etmiş gibi bu tespitler bugünleri hatırlatmıyor mu? Dün Mumcu'nun katillerini "gerçek adreste değil, gösterilen adreste" arayanlar, bugün hâlâ Türkiye'ye kurulan tuzakları değil, küresel mahfillerin kucağına oturan bir mafya meczubunun anlattıklarını gerçek kabul etmiyor mu?
Sorunumuz da hâlâ bunu aşamamış olmak.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Adliyede Kılıçdaroğlu’na destek verenlerin öfkesi (26.11.2024)
- Genç teğmenler ve organize işler (24.11.2024)
- Netanyahu savaş suçlusu, sıra İsrail’de (23.11.2024)
- Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı (22.11.2024)
- İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? (21.11.2024)
- Trump çöküşü durdurabilir mi? (19.11.2024)
- Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi (17.11.2024)
- ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ (16.11.2024)
- Trump, FETÖ okullarını kapatacak mı? (15.11.2024)
- Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı (14.11.2024)