Hâkim başörtülü veya siyah olursa!
CHP içinde yetişen çok sayıda siyasetçi de bu sorunun cevabını aradı, durdu.
Başta Bülent Ecevit olmak üzere hiçbiri de bu işi başaramadı. Ecevit sonunda CHP'yi bırakıp kendi partisini kurdu. Gerçi o da başörtüsü ve Kürt meselesinde hiç değişmedi.
Değişim konusunda en hızlı adımları 90'lı yıllarda "Anadolu solu" gibi cafcaflı çıkışlarla Deniz Baykal atsa da sonuç alamadı. CHP, Milli Şef İsmet Paşa dönemi CHP'sinin bir adım ötesine geçemedi.
Tek tipçi, jakoben ve vesayetçi CHP aklı, siyasi aktörleri ve sosyolojiyi öyle derinden etkilemişti ki değiştirmeye kimsenin gücü yetmedi.
Bu yüzden de 1960'ta ülkeyi kaosa sürükleyen darbeci zihniyetle, 28 Şubat 1997'de postmodern darbeci zihniyeti destekleyenler arasında fark yoktu.
DP, AP, Anavatan veya AK Parti gibi merkez sağda yer alan partiler halkın ezici çoğunluğuyla iktidara gelseler bile "iktidarın sahibi" olamazlardı. Çünkü onlara göre; cahil halkın desteklediği iktidarlar "gerici" ve "karşı devrimci", onlar ise "ilerici" ve "devrimci"ydi.
Sadece CHP değil, ortak paydaları "laiklik" olan sosyalist solun bütün renkleri de ağırlıkla aynı ötekileştirici dili kullanıyordu. Özellikle darbeler öncesine bakın, hep aynı zihniyet, ortaya çıkıyor ve darbe dinamiğini harekete geçiriyordu.
Bir İhtilal Daha Var
Hayata erken veda eden usta gazeteci Örsan Öymen bugünlerde de sık sık seslendirilen "seçim olmazsa başka yolla" veya "AK Parti seçimi kaybetse iktidarı vermez" gibi hastalıklı zihniyeti, bakın "Bir İhtilal Daha Var" kitabında nasıl anlatıyor.
"Faruk Güventürk, kışlada rakı sofrasını hazırlattı. Talat Aydemir, Faruk Ateşdağlı, Dündar Seyhan, Suphi Gürsoytrak, Orhan Kabibay ve Orhan Erkanlı masayı çevrelediler. Aydemir ve Ateşdağlı'nın ateşlerini söndürmeye ne rakı yetiyordu ne de su. (Bunlar 60 darbesini yapan subaylar.)
- Bundan büyük fırsat olmaz, diyordu Aydemir.
- Demokrat Parti seçimi kaybetse bile iktidarı vermez, diye bastırıyordu Ateşdağlı.
Dündar Seyhan başıyla onaylıyordu:
- Evet, vermez."
Siyahi veya başörtülü olmak
Yukarıdaki şu konuşma bire bir bugün bile CHP içinde ve çevresinde seslendiriliyor. Değişmeyen, benzer bir yaklaşımı da dindarlarla ilgili görüyoruz. Tarihin her döneminde CHP'lilerin gözünde dindar olmak "takunyalı" ya da "irticacı" diye suçlanmak için yeterliydi. Sadece Erbakan değil, Demirel ve Özal da yıllarca aynı suçlamayla karşı karşıya kaldı.
O çizgi bugün de varlığını sürdürüyor. Son örneği ise CHP'li Fikri Sağlar... Eski bir Kültür Bakanı olan Sağlar'ın şu söylediklerine bakın:
"Türbanlı bir hâkimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var."
2021 yılında hâlâ böylesine ilkel bakış açısına sahip birilerinin olması insanı dehşete düşürüyor. Bu "çağdaş meczup"lara toplumun her kesiminden tepki geldi. Ötekileştirici hatta bu faşist yaklaşıma solun önemli isimlerinden Ufuk Uras'ın cevabı ise çarpıcıydı:
"Siyah bir hakimin benim hukukumu koruyacağı konusunda şüphem var' diyen bir beyaza ne denir?"
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Adliyede Kılıçdaroğlu’na destek verenlerin öfkesi (26.11.2024)
- Genç teğmenler ve organize işler (24.11.2024)
- Netanyahu savaş suçlusu, sıra İsrail’de (23.11.2024)
- Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı (22.11.2024)
- İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? (21.11.2024)
- Trump çöküşü durdurabilir mi? (19.11.2024)
- Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi (17.11.2024)
- ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ (16.11.2024)
- Trump, FETÖ okullarını kapatacak mı? (15.11.2024)
- Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı (14.11.2024)