Tam 9 yıl önce, 28 Aralık 2011'de tarihe, Uludere ya da Kürtçe ismiyle Roboski katliamı olarak geçen bir olay yaşandı. Acı ve sarsıcı bir olaydı.
Türkiye-Irak sınırında katırlarla mazot kaçakçılığı yapan köylüler, PKK'lı teröristler diye F-16'larla bombalanmış ve 34 yurttaşımız öldürülmüştü.
Oysa o dönemde,
Başbakan Erdoğan ve AK Parti hükümeti, 100 yıllık Kürt meselesinde şiddeti devreden çıkaran, sorunu siyasi alana taşıyan tarihi adımlar atıyordu.
Böyle bir dönemde
"devlet aklı"nın Kürt sivillere yönelik şiddet uyguluyor olması akıl alır gibi değildi. O günlerde de yazdım, bu sıradan bir operasyon değildi ve arkasında mutlaka kirli eller vardı.
O ellerin neyi amaçladığı da belliydi; Kürt meselesini çözmek için elini taşın altına koyan
Başbakan Erdoğan ile Kürt sosyolojisi arasını açmak,
"düşmanlık" tohumları ekmek.
Bir nebze de olsa başarıldı bu... Çözüm süreçlerine rağmen PKK, siyasi uzantısı BDP, hatta çözüm süreçlerine sürekli karşı çıkan CHP, her fırsatta Uludere meselesini kullandı.
Örneğin
Selahattin Demirtaş her platformda şunu söylüyordu:
"
Açık konuşalım, bu katliamın emrini Tayyip Erdoğan verdiği için üstüne gitmiyorlar."
FETÖ medyası da devleti suçladı
Bu olay, Kürt meselesinin çözülmesini istemeyen küresel güçler için de bulunmaz bir fırsattı. Olay medyanın manşetlerindeydi: BBC ve CNN:
Hava saldırısı Kürt köylüleri öldürdü.
Le Monde:
Türk Hava Kuvvetleri Kürt köyünü bombaladı. Benzer başlıkları
içeride FETÖ ve PKK medyası da
atmıştı. Şimdi gelin şu sorunun cevabını
arayalım: Ordu bir hataya mı sürüklenmişti
yoksa bilinçli bir tercih miydi? Olayla
ilgili birkaç dava açılmasına, TBMM'de
komisyon kurulmasına rağmen bu sorulara
net bir cevap verilemedi. Çünkü ustaca
planlanmış ve ustaca hayata geçirilmişti.
Tıpkı
Hrant Dink cinayeti gibi...
Demirtaş ve HDP gerçeği sakladı
Her ikisindeki ortak payda, o günlerde üzerinde durulmayan FETÖ gerçeğiydi. FETÖ, o yıllarda KCK operasyonu başlatarak, Oslo süreçlerini sabote edip iktidara karşı üstü örtülü ciddi bir savaş başlatmıştı. Uludere bu savaşın bir uzantısıydı. Ama ne yazık ki bunu, Uludere'ye sahip çıkan HDP ve CHP görmezden geldi.
Her iki parti de bilinçli bir biçimde ısrarla hükümeti suçladı. Özellikle HDP'liler ve
Demirtaş bu gerçeği bildiği halde bunu yaptı. Çünkü
Öcalan, İmralı Tutanakları'nda olayın arkasındaki gücü anlatmıştı:
"Ben size daha büyük boyutlarını göstermek için tarihi ve günceli birlikte değerlendiriyorum. Küresel sistem, CIA, Gladyo var. MİT'in müzakere kanadını havaya uçurmaya çalışıyorlar. Bu paralel devleti
anlayın diye burada bir savaş yürüttüm. Roboski, 9 Ocak, on bin kişilik KCK tutuklamalarının bunların işi olduğunu söylüyorum. Bunların hepsini cemaat yapıyor.
"
Gördüğünüz gibi operasyonun arkasında FETÖ olduğunu Öcalan söylüyor ve onlar da biliyor. Ve bilinçli bir biçimde
Demirtaş ve HDP yöneticileri bu bilgiyi kendi kitlelerinden sakladı. Bir ara
Hatip Dicle seslendirdi ama onu da hemen susturdular. Bugünlerde yine timsah gözyaşı döküp Uludere üzerine siyasi nutuk atacaklar ama gerçeği bildikleri halde susacaklar. Çünkü insanların ölmesi umurlarında değil. Tıpkı yazar
Orhan Miroğlu'nun
"Yeni Yüzyıl, Kürtler ve Bağımsızlık" kitabında söylediği gibi:
"(PKK) Bölgedeki askeri ve psikolojik üstünlüğünü tam da yitirmekte olduğu bir zamanda Roboski- Uludere katliamı yaşandı. Birileri sanki PKK'ya bu zor zamanlarda sarılacağı bir cankurtaran simidi
uzatmış gibiydi. Bölgenin siyasi ve moral iklimi bir anda değişti. Ve Roboski'den doğan mağduriyet, acı ve yas, bütün katliam hadiselerinde olduğu gibi, kısa bir süre içinde 'bir
siyasi kullanım'
aracı haline geldi."