Mao-Nixon görüşmesi ve solun hayal kırıklığı
Şimdi gelin 68 kuşağı solcuları şoke eden süreci 1997 yılında Ömer Laçiner'in Birikim dergisinde yazdığı "Bir Yolculuk ve Pusula" başlıklı yazısından okuyalım.
İşte Laçiner'in gözüyle İrfan Uçar:
"İrfan Uçar, THKP-C'nin önde gelen militanlarındandı ve yakalandığında uğradığı işkencelere karşı gösterdiği direnç, polis ve MİT mensupları arasında bile saygı uyandırmış, efsaneleşmişti. Sosyalist inancı ve ahlâkı ile örnek gösterilen bir-iki kişiden biriydi.
Örgüt ve okul arkadaşları arasında büyük bir saygınlığa sahipti. Türkiye ve sol kamuoyu ise onu 1973'te Dev Genç mahkemelerinde yaptığı o trajikomik Abdülhamit övgüleriyle tanıdı.
Ama onun ve onun gibilerin o noktaya geliş hikâyesi merak bile edilmemiştir.
'Dönek' damgasını kolayca vuranlar böylece bu tür merakları, insanî kaygıları, iptal ettirdiklerini bilirler." Sol ne yazık ki Laçiner'in dediği gibi merak bile etmedi. Sadece onun söylediklerini değil, solcuları şoke eden Mao-Nixon görüşmesini de merak etmedi:
"Sanırım 1972 yazıydı. Birkaç gün önce gazeteler ABD Başkanı Nixon'un Çin'e gidip Mao ile bazı antlaşmaları imzalayacağını yazmıştı ve biz içeridekiler kesinlikle inanmamış, inanamamış, yalandır bu demiştik."
Sonra Laçiner'in deyimiyle tam bir "yas sessizliği" yaşanacaktı:
İşte o yas sessizliğini İrfan Uçar yüksek sesle şu soruyu sorarak bozuyordu: "Nasıl olur Mao ile Nixon tokalaşırken, ABD uçakları Kuzey Vietnam'ı bombalayarak yüzlerce insanı öldürüyordu?" Laçiner anlatıyor:
"Uyku tutmamış, kanlanmış gözleriyle bana bakan İrfan'a reel politikadan, ÇHC ve ABD'nin devlet çıkarları ve stratejilerinden söz ettim. 'Mao bunları mı konuştu, bunları mı düşünüyordu' dedi yalnızca İrfan ve 'Ya sosyalizm?' diye sordu, 'Onlar, Mao ile bunları konuşurken Vietnam'ın üzerine bomba yağıyor, sokaklarda bombayla parçalanmış insanlar yatıyordu. Ve belki de tam Nixon ile Mao tokalaşırken bir bomba bir Vietnamlı çocuk yuvasının üzerine düşüyordu' diye bitirdi söylediklerini.
Elini yukarıdan aşağı ağır ağır indirerek 'böyle' dedi fısıltıyla. Acı dolu gözleriyle bir süre daha baktı bana, 'Demek gerçek bu' dedi zor duyulur bir sesle ve sonra birden fırlayıp gitti.
Gidiş o gidişti, galiba.
O el hareketi, gözlerdeki o acı, yüzün, o ağlamaklı yüreği yakan öfkenin karışımıyla kaskatılaşması...
Bunu, bu sahneyi asla unutmadım." Bu satırları yazan Laçiner o sahneyi unuttu mu bilmiyorum ama bugün ne düşünüyor doğrusu merak ediyorum.
Çünkü o da solun klasik savrulmalarına kapılarak son dönemde neredeyse darbelerden medet umar hale gelmişti. Ne yazık sol, hala 70'lerde kaptığı bu virüsten kurtulmuş değil.
Kısa bir süre tanıdığım İrfan Uçar, o virüse savaş açtığı için aforoz edilmiş ama inancını yitirmemişti. Yüreği bu topraklar için çarpan yurtsever bir insandı. Aynı zamanda iyi bir nükleer mühendis ve başarılı bir uygulamacıydı. Türkiye'nin termik santrallerinin verimli çalışması için çok çaba harcamış, yeni yöntemler bulmuş ve uygulamıştı.
Ancak ne gariptir ki iş hayatı da tıpkı solculuğu gibi hüzünlü bir biçimde bitecek ve ömrünün son yıllarını, başına gelenlerin nedenini anlamaya çalışarak geçirecekti.
Bu yılın mart ayında ölüm haberini aldığımda, hafızamda sadece içimi acıtan yüzündeki o derin hüzün vardı. Keşke onun için bir şeyler yapabilseydim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Türkiye, Gazze’de nasıl bir rol üstlenecek? (28.11.2024)
- Adliyede Kılıçdaroğlu’na destek verenlerin öfkesi (26.11.2024)
- Genç teğmenler ve organize işler (24.11.2024)
- Netanyahu savaş suçlusu, sıra İsrail’de (23.11.2024)
- Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı (22.11.2024)
- İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? (21.11.2024)
- Trump çöküşü durdurabilir mi? (19.11.2024)
- Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi (17.11.2024)
- ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ (16.11.2024)
- Trump, FETÖ okullarını kapatacak mı? (15.11.2024)