Nice bayramlara...
Büyüklerimizi, dostlarımızı göremez olduk. Onları özledik. El sıkışmanın, dokunmanın, bir selam vermenin hayatımızı nasıl anlamlı kıldığını fark ettik. Meğer deniz kıyısında tek başına oturup, denizi koklamak, nefes almak veya bir ormanda Nazım şiiri okuyarak yürümek, ne güzel şeymiş.
Bu duyguları belki de bugün, bu bayram günü çok daha derinden hissedeceğiz. Hiç yoktan iyidir desek de sanal görüşmeler, bayram buluşmalarının yerini ne yazık ki tutmuyor. Ama daha acı olanı, birileri zorlamasa ve biz istemesek de küresel çağın bizi oraya götüreceği gerçeği. Artık büyük aile buluşmalarının, el öpmelerin yerini sanal sohbetler, hal hatır sormalar alıyor ve alacak. Bunun doğamıza aykırı olduğunu bildiğimiz için de korkuyoruz.
Ama işin böyle korkutan bir yanı kadar umutlandıran bir yanı da var. Şu kısa korona günleri bize ilk kez insan yanımızı güçlü bir şekilde hatırlattı. Mevlana'nın dediği gibi "Gel de birbirimizin kadrini bilelim. Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden..."
Bu kadarını fark ediyor olmamız, acaba kişisel hırsımızı, ölümcül arzularımızı, koştura koştura yaşamamızı bir yana bırakıp büyük fotoğrafa bakmamızı sağlayacak mı?
Ya da milyar dolarların harcandığı savaş sanayisini, adaletsizlikleri ve dünyanın bir yanı obeziteden ölürken diğer yanının açlık çekiyor olması gerçeğini sorgulamamıza yol açacak mı?
Kızılderili atasözünde olduğu gibi dünya içindeki kötü kurdu mu iyi kurdu mu besleyecek? Çünkü şu anda dünyada paraya hükmeden küreselci akılla, mazlumları sahiplenen merhamet aklı arasında müthiş bir mücadele var.
Sanal ortamda benim de katıldığım bir WhatsApp grubumuz var. Sevgili Enver Sezgin, Akın Özçeri, Cengiz Alğan, Esin Çoban, Ufuk Coşkun, Ertuğrul Başer, Hürriyet Mısırlıoğlu ve Murat Yılmaz gibi çok sayıda dostun bir araya geldiği sanal platform. Oradaki tartışmaları, sohbetleri yakından izliyorum ve şunu hissediyorum, hiçbir zaman bu sanal sohbetler, sevgili Sertaç Demirtaş'ın bürosunda yüz yüze yapılan sohbetlerin yerini tutmuyor. Tutmuyor ama şunu da biliyoruz artık böyle bir dünya var ve o dünya bizi de değiştiriyor. Bu noktada belki şu sorunun cevabı üzerinde düşünebiliriz; bize dayatılan "ruhsuz" dijital dünyayı mı kabulleneceğiz yoksa fıtratımızla, doğamızla uyumlu yeni bir senteze mi gideceğiz?
Çünkü önümüzde Erich Fromm'un söylediği gibi ciddi bir tehlike var; "Geçmişin tehlikelerinden biri köle olmaktı, geleceğinki robot olmaktır"
Buradan çıkış zor görünse de bir ihtimal var. WhatsApp grubumuzdaki bir tiyatro sanatçısının, "komşu komşunun külüne muhtaçtır" sözünden yola çıkarak umut veren şu tespiti dikkat çekiyor:
"Hocam Prof. İbrahim Metin Baltacı'nın dediği gibi artık kişisel bakım diye bir şey yoktur. Baktın mı hepimize birden bakacasın. O yüzden 'kendine iyi bak" devrini kapatıp, birbirimize iyi bakmamız gereken bir takvimin başlangıcındayız..."
Hepinizin Ramazan Bayramı'nı kutluyor, birbirimize iyi bakacağımız günlerin gelmesini diliyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Türkiye, Gazze’de nasıl bir rol üstlenecek? (28.11.2024)
- Adliyede Kılıçdaroğlu’na destek verenlerin öfkesi (26.11.2024)
- Genç teğmenler ve organize işler (24.11.2024)
- Netanyahu savaş suçlusu, sıra İsrail’de (23.11.2024)
- Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı (22.11.2024)
- İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? (21.11.2024)
- Trump çöküşü durdurabilir mi? (19.11.2024)
- Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi (17.11.2024)
- ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ (16.11.2024)
- Trump, FETÖ okullarını kapatacak mı? (15.11.2024)