Siyasi pencereden bakmayan, ideolojik saplantılarından arınmış bir Nobel komitesi olsa, sizce 2020 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kime verirdi?
Dünyada öne çıkan siyasi liderlere, aktörlere bakın ya da yardımsever sivil toplum örgütlerine, hiçbiri Başkan Erdoğan kadar ne "dünyabarışı"na katkı sunmuş ne de mazlumlara sahip çıkmıştır.
Korona günlerinde Türkiye'nin yaptıkları ise inanılmazdı. Türkiye içeride sağlık altyapısı ve ordusuyla koronaya karşı müthiş bir mücadele verirken, dışarıya da dil, din, ırk ayrımı yapmadan, zengin-fakir ülke demeden yardım elini uzatıyordu.
Birileri görmezden gelse de tarih, birçok ülkeden yükselen şu teşekkürleri küresel çağın anlamlı bir dayanışma örneği olarak yazacaktır.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus: "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı komşu vebaşka ülkelere (Covid-19) konusundakikatkılarından dolayı takdir ediyorum. DSÖ, güçlü desteğinize minnettardır. Buortak tehdidin birlikte üstesinden gelmeyiumuyoruz."
Dünya Sağlık Örgütü Avrupa BölgeDirektörü Hans Kluge: "Dünya Sağlık Örgütü adına, Türkhükümetinin göstermiş olduğu dayanışmaiçin kendilerine şükranlarımı ilettim."
İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio: "Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, DışişleriBakanı Çavuşoğlu'na ve bütün Türk halkınadayanışması için teşekkür ediyoruz."
Macaristan Dışişleri ve Dış Ticaret BakanıPeter Szijjarto: "Müteşekkiriz. Gerçek dost kötüzamanda belli oluyor"
İtalya'dan 10 yaşındaki Ernest GabrielleScrocchi: "Bu zor günlerde yaptığınız yardım vedesteklerden dolayı çok teşekkür ediyorum. İtalya Türklere minnettar"
Bu tablo bile çok şey anlatıyor.
Türkiye, insanların ve ülkelerin kendilerini çok yalnız ve çaresiz hissettiği bir anda, elini uzatarak, Mevlana'nın, "Ümitsizliğin ardındanice ümitler var, Karanlığın ardında nicegüneşler var" sözleriyle insanlığa umut veriyordu.
Bu tablo tesadüfen ortaya çıkmış değildi, çünkü Başkan Erdoğan'ın liderliğinde Türkiye'nin yürüttüğü "adalet ve merhamet" siyasetinin bir sonucuydu ve bir geçmişi vardı.
Arakan'dan Haiti'ye, doğal felaketlerden sosyal yıkımlara, dünyanın neresinde bir sorun yaşandıysa Türkiye, Kızılay ve AFAD'la oradaydı.
Yardım konusunda ABD ve Çin'i bile geride bırakıyordu. Ama en önemlisi Suriye'deki gibi çok sayıda kirli iç savaştan kaçan milyonlarca mülteciye kucak açmasıydı.
Bu dünya barışına katkıydı. Bu açıdan son İdlib meselesi başlı başına bir dönüm noktasıydı. Dünyanın en büyük devletleri sessiz kalırken, Türkiye, İdlib'i bombalayarak yok etmeye çalışan Rus ve Esat güçlerini durdurarak binlerce insanı ölümden, 2 milyonu aşkın insanı da mülteci olmaktan kurtardı.
Bu bile barış ödülü için yeterliydi aslında. Çünkü 100 yılı aşkın süredir özellikle siyasi liderlere verilen Nobel Barış Ödülü'nün Obama örneğinde olduğu gibi "siyaseten" verildiği biliniyordu.
Bu nedenle de sadece barış ödülü değil diğer Nobel ödülleri de son yıllarda ciddi tepki topladı. Başkan Erdoğan da tepki gösterenlerden biriydi ve geçen yıl Nobel Edebiyat Ödülü'nün yazar Peter Handke'ye verilmesine sert tepki göstermişti: "Irkçılığıyla övünen birinin ödüllendirilmesiniasla kabul etmiyoruz. Nobelsiyasileşmiştir." Başkan Erdoğan, bu tepkisine rağmensiyasi ömrünü küresel barışa ve "dünyamazlumları"na adayan biri olarak gerçekanlamda barış ödülünü hak etmiyor mu?
Bu yüzden 2020 yılı Nobel Barış Ödülü Başkan Erdoğan'a verilmeli. Bunu da iki kez o ödülü alan BM Mülteciler Yüksek Komiserliği önermeli...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.