Menderes’in Suriye işgal planı ve bugün
Fakat son 60 yıllık yakın tarihin benzerlikleri çok daha çarpıcı.
Geriye dönüp bakınca 1950'lerin sonundan bugüne Türkiye'nin ABD-Rusya eksenli yaşadığı çok önemli kırılma noktalarının odağında hep Suriye var. Tarihten ders alınsaydı hiç tekerrür eder miydi deniyor ya, sanki bizim yakın tarih hep tekerrür etmiş gibi.
Murat Bardakçı o günleri şöyle yazıyor:
"Türkiye, pek hatırlamayız ama, Şam rejimini değiştirmek için bir zamanlar İstanbul'da uluslararası konferanslar toplamış, hatta Şam'a askerî müdahale hazırlıkları bile yapmıştı..." O sırada Şam'da devletin başında, ailesi aslen Konyalı olan Suriye Cumhurbaşkanı Şükrü el Kuvvetli vardı. Buna rağmen gerilim düşmemiş, sınırlara yığınak yapılmıştı.
Bardakçı anlatıyor:
"1957 yazında Suriye'ye binlerce Rus gönüllünün gitmeye başladığı ve Sovyetler'in de çok miktarda silâh gönderdiği haberlerinin duyulması üzerine, gerilim daha da arttı. Akdeniz'deki Amerikan 6. Filosu alarma geçirilince işin içine Sovyetler de girdi." Gazeteci İrfan Ülkü ise "Büyük Oyundaki Türk Enver Altaylı" kitabında o gerilime Rusya'nın cevabını yazıyordu:
"Kruşçev (...) Menderes'in Suriye'yi işgal planını öğrendiğinde, Ankara'yı bizzat genel sekreterin ağzıyla karşı işgalle tehdit etmişti." İçeriği farklı da olsa tablo bugünden çok farklı değil. Bu noktaya gelişin asıl nedeni ise Menderes'i yemeyi kafaya koyan ABD yönetiminin dayatmasıydı. Gazeteci Ülkü, ABD'nin Menderes'e nasıl baktığını şöyle anlatıyordu:
"Washington yönetimi Soğuk Savaş'ın en fırtınalı zamanında Türkiye'nin yeniden 'Moskova'ya dönüş' politikasını kolay hazmedecek konumda değildi. Önce Amerikan basını, Menderes yönetimini Türkiye'de demokrasiyi engellemekle ve baskıcı metotlar kullanmakla suçlayacak; bu konudaki eleştirilerinin tonu giderek artacaktı. CIA Başkanı Allen Dulles, bir ulusal güvenlik toplantısında, 'İnönü'nün CHP'si hükümet tarafından giderek artan baskı altında tutuluyor' diyordu." Satır arası sözler, size de Türkiye'nin 2013'ten bu yana yaşadıklarını hatırlatmıyor mu? Bugün de CIA başkanları veya CENTCOM komutanlarının söyledikleri çok farklı değil.
Asıl nedeni ise felsefeci Teoman Duralı, Gazeteci Ali Değirmenci'nin kaleme aldığı Turkuvaz yayınlarından çıkan "Öyle geçer ki zaman?" kitabında anlatıyor:
"Demokrat Parti'nin sertleşmesi, iktisadi durum v.b. bütün bunlar tali sebepler. Asıl sorun Menderes'in 1959'da Amerika'dan yüz bulamayıp Rusya'ya yönelmesi. Temmuz'da Moskova'ya gidecekti." Duralı, 1967'den sonra iktidara gelen Süleyman Demirel'in de benzer bir tehditle iktidardan düşürüldüğünü söylüyordu:
"O dönem (İsrail-Arap savaşı nedeniyle), Mısır ordusunu Ruslar koruyor.
Demirel deniz ve hava sahalarımızı kullanmalarına cevaz veriyor. Bu iyi saatte olsunları çığırından çıkarıyor. Bu da yetmezmiş gibi Amerika sürekli zılgıt çekiyor, yardımı kesiyor. Demirel de ister istemez Rusya'ya yöneliyor. Tıpkı Menderes gibi. Ama o hiçbir yardımı almadan aşağı indiriliyor." Bu tablo, Başkan Erdoğan'ın sık tekrarladığı "Müslüman aynı delikten iki kez ısırılmaz" sözünün aşıldığını. Türkiye'nin üçüncü kez "ısırılmak" istendiğini gösteriyor.
Türkiye ilk kez bu kuşatmaya, neden direndiğinin farkında. Ne yazık ki muhalefet bu gerçeği hâlâ görmüyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Türkiye, Gazze’de nasıl bir rol üstlenecek? (28.11.2024)
- Adliyede Kılıçdaroğlu’na destek verenlerin öfkesi (26.11.2024)
- Genç teğmenler ve organize işler (24.11.2024)
- Netanyahu savaş suçlusu, sıra İsrail’de (23.11.2024)
- Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı (22.11.2024)
- İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? (21.11.2024)
- Trump çöküşü durdurabilir mi? (19.11.2024)
- Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi (17.11.2024)
- ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ (16.11.2024)
- Trump, FETÖ okullarını kapatacak mı? (15.11.2024)