Bir süredir önemli gelişmelere rağmen sessizliğini sürdüren CHP'nin eski ve ikinci kurucu genel başkanı Deniz Baykal, bir kez daha "dış politika" konusunda önemli bir açıklama yaptı. Baykal, Libya konusunda şöyle diyordu: "Libyaçok önemlibir ülke,Afrika'nıngiriş kapısı. Libya'ylayapılan askerianlaşmamızçokönemli, emeği geçen herkesikutluyorum. BM'nin,Libya'daki desteklediğimizhükümeti meşru görmesiçok önemli."
Açıklamayı önemli kılansadece eski CHP liderinin"hükümete destek vermesi"değil, tam aksine küreselhesaplaşmanın yaşandığı birdönemde ülke olarak ortakduruş karşısında pozisyonalan, kendi partisinin genelbaşkanına ve yöneticilerine"uyarı" göndermesiydi.
Gerçi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi açısından bu uyarının bir anlamı yoktu ama CHP sosyolojisi açısından önemliydi. Çünkü sadece bu konuda değil, özellikle FETÖ ve PKK konusunda parti içinde derin bir rahatsızlık var.
Baykal bir anlamda parti içinde yaşanan bu rahatsızlığa tercüman oldu.
Hatırlarsanız Baykal, daha önce de Suriye'nin kadim şehirlerinden Halep'in, Rusya ve rejim güçleri tarafından bombalanmasına sert tepki vermiş, "Katliamdan veŞii kuşatmasından" söz etmişti.
CHP yöneticileri bu açıklamalara burun kıvırsa ve görmezlikten gelse de bu çıkışlar, ulusal konularda hassas olan topluma yol gösterici olduğu için sıcak bakılıyor.
Bunu da hem Suriye'ye, hem de Doğu Akdeniz'e yönelik askeri ve siyasi hamlelere halkın büyük destek vermesi gösteriyor.
Ama aynı destek parti içinden gelmiyor. Parti içinde nefret düzeyinde bir AK Parti karşıtlığı var ve bu sürekli besleniyor. CHP içindeki bu sıkışmayı belki de tek değiştirecek şey FETÖ meselesiyle yüzleşmek... Çünkü CHP yönetiminin FETÖ hamiliği artık taşınamaz durumda.
Bu noktaya geliş de Kılıçdaroğlu'nun 2010'da kaset operasyonuyla başa gelip, 2012'de "cemaat" denilen yapıyı temize çıkartan, "Yargıiçinde şöyleböyle kadrolaşmavardırdemeyidoğru bulmuyorum" sözüyle ya da birilerini danışman, milletvekili veya belediye başkanı yapmayla başlamadı.
Çok daha öncelere uzanan bir geçmişi var. O geçmişi iyi bilenlerden biri de Baykal'dır. Baykal kendisine kurulan ve CHP'nin rotasını değiştiren kumpasla ilgili konuşmadığı sürece, ne CHP ne de Türkiye FETÖ'den tam olarak kurtulur. Çünkü daha 1990'ların ortasında FETÖ elebaşı Gülen için, kapsama alanına alınması gereken parti, merkez sağ veya Milli Görüş partileri değil, CHP'ydi. Bunu da her konuşmasında dile getiriyordu.
O yıllarda Ecevit'ten Hikmet Çetin'e o yapıya sıcak bakan CHP'lilerin varlığı da bunu gösteriyor. Peki, 2010 yılınakadar o kirli yapıyamesafeli duran DenizBaykal'ın bir ilişkisi varmıydı? Bu konuda net bilgiyok. Ama daha önemlisihâlâ Baykal'ın kaset operasyonusonrası istifa ederkenverdiği şu mesajın nedenibilinmiyor: "ABD'den,Pensilvanya'dan aldığımüzüntü ve destekmesajlarının samimiyetineinandığımı da söylemekisterim." İlginçtir yapınındarbe dahil yaptığı oncaihaneti ortaya çıkmasına rağmenBaykal, bu sözlerindengeri adım atmadı. Acababuradaki sır neydi? İlişkiyikurduğu söylenen Ankaralıbir işadamı mı yoksa kocabir siyasi hayatın itibarsızlaştırılmasımı?
Bu yüzleşme ve YılmazAteş'i ihraca sürükleyen"Partiyi FETÖ'ye teslimettik" sözünün gereği yapılmadanCHP'nin FETÖ'denkurtulması mümkün değil.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.