Devletler arasında bölgesel ve küresel rekabet 17. Yüzyıl'dan, Merkantilizm'in hüküm sürmeye başladığı dönemden bu yana stratejik güçler üçgeni üzerinden yürümekte. Özü, diğer rakip ülkelere göre malı daha ucuza üret, rekabet edilebilir fiyattan ihraç et, küresel ve bölgesel ticarette etki alanını genişlet, biriktirdiğin altın ve rezervler ile ticari avantajlarını korumak için her daim daha güçlü bir ordu ve donanma bulundur,a dayanıyor. Stratejik güçler üçgeni ekonomik, siyasi ve askeri güç sayacakları üzerinde yükselmekte. 21. Yüzyıl'da bu başlıkların yanına 'bilgigücü' de eklendi. Dijital dönüşümde iddiası olan ülkeler, yapay zeka, kuantum bilgisayarlar, akıllı cihazlar, otonom araçlar, havacılık ve uzay teknolojilerinde de iddiası olmak.
Küresel ölçekte, stratejik güçler dörtgeni adına 7 ülke birinci derecede küresel güç ve ikinci derecede küresel süper güç olarak öne çıkmaktalar. ABD, Çin ve Rusya ilk sırada yer alırlarken, ikinci sırada Avrupa Birliği (AB), Hindistan, Birleşik Krallık ve Japonya'yı sayabilmek mümkün. Yukarıdaki dört süper gücün en ciddi zafiyeti 'askeri güç'. AB'nin 'pro-atlantikçi', 'pro-liberal' kanaat önderleri 'asker güç' zafiyetinden son derece rahatsızlar. Bu nedenle, 'askeri güç'ü daha etkili bir şekilde tahkim edebilmek için, 'nükleergüç'ün de içinde yer aldığı yeni 'güvenlik mimarisi' oluşturmak istiyorlar. Ancak, Fransa'nın 'nükleer' kart ile öne çıkma arayışları, Almanya'nın da 'ağabeylik' kartını kaybetmeme arayışları Türkiye ve Birleşik Krallık'ın da söz konusu yeni güvenlik mimarisinde yer alıp almaması noktasında 'gelgit'leri de beraberinde getiriyor.
ABD 45 yıl süren 2. Dünya Savaşı'nda bugünkü değerle 25 trilyondolar harcadı. Böylece 1945'den itibaren kurduğu küresel ekonomi-politik sistemi, tüm çok taraflı kurumları ile birlikte 80 yıl ayakta tutabildi. Ancak, son 10 yıldır küresel düzeni temsil eden sistemin ve teşkilatların artık dünyadaki ekonomik, siyasi, ticari ve askeri güç dengelerini temsil etmediğinin herkes farkında. Cumhurbaşkanımız Erdoğan bu temel gerçeği 2013'den beri en güçlü şekilde uluslararası platformlarda dile getiren ilk küresel lider. AB ve önde gelen ülkeleri, 'askeri güç' alanına yönelik ihtiyaçlarını ABD'ye 'yaslanarak' karşılamaktan 60 yıldır hayli mutluydular. Başkan Trump 'bu imkanıartık unutun' deyince, etekler tutuştu. Çünkü, AB tarafı sadece daha iddialı bir küresel güç olabilmek için değil, belki bu başlıktan bile daha stratejik bir gereklilik olarak, Avrupa Kıtası'nın 'iç güvenlik' ihtiyacını karşılamak için de çok zayıf düştüklerini keşfetmiş durumdalar.
Avrupa son 20 yılda, bilhassa 'iç güvenlik'e dayalı tehditlere yönelik olarak yeterince hazırlığı olmadığını Rusya- Ukrayna Savaşı ile birlikte tüm çıplaklığı ile gözlemlemiş oldu. Avrupa, doğudan, Orta Doğu ve Afrika'dan, hatta Indo- Pasifik'ten uzanacak yeni tehditlere karşı 'açık' bir durumda. AB, küresel çatışma ve gerginliklere yönelik olarak çözüm önerileri üretme noktasında artık bir 'uzlaştırıcı' merkez olma kabiliyetinin, etrafındaki coğrafyanın kalkınmasında aktif rol alma gayretlerinin eskisi kadar 'çekim gücü' oluşturamadığı bir sürecin içerisinden geçiyor. 'Askeri güç' ve 'güvenlik' boyutunda zafiyetleri bu derece masaya yatırılan bir AB'nin etrafındaki coğrafyaya da 'güven' telkin etmesi, bulunduğu coğrafyayı pek çok simetrik ve asimetrik tehditten koruyabilmesi de beklenmiyor. AB için 'yenigüvenlik mimarisi' bir gerekliliğin de ötesinde, artık bir 'itibar' meselesine de dönüşmüş durumda.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.