Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) dün açıklanan Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE), şirketlerimizin, firmalarımızın önümüzdeki üç ay için iç piyasa siparişlerine ve ihracat siparişlerine yönelik olarak beklentilerinin hayli güçlü olduğuna işaret ediyor. RKGE şubat ayına göre mart ayında güçlü seyrini sürdürerek, 1.7 puan artışla 104.1 puanı görürken, mevsimsel etkilerden arındırılmış olan endeks de 0.4 puan artarak 103.2 puana geldi. Türk ihracatçısı dünyanın en uzak coğrafyalarında ihracat bağlantıları adına temposunu arttırırken, orta ve yüksek teknolojiye dayalı ihracat ürünlerinin toplam ihracatımız içindeki payının artması da, savunma endüstrisinin ihracat hacminin 10 milyar dolara ilerliyor olması da kritik önemde. Türk reel sektörü 'ufka kenetlenmiş' olarak üretmeye, istihdam etmeye, ihraç etmeye devam ederken, iç siyaset alanındaki son bir haftaya damgasını vuran gelişmeler takip edilirken, esas bankacılık sektörünün 'tutukluk' göstermesi şaşırtıyor.
Dünyanın önde gelen uluslararası finans kurumları, son bir haftada yaşanan gelişmeleri takip ederken, yıl sonu dolar-TL kuru öngörülerinde bir değişikliğe gitmezken, bankalarımızın sanki TL ve döviz fiyatlandırmasında 'radikal' bir değişim yaşanacakmış gibi, reel sektör ile aralarındaki finansman maliyetlendirmesini bir anda durdurmaları, kredi kullanımını yavaşlatmaları ve reel sektöre maliyet verememeleri, ekonomi cephesindeki aktörlerinin zihnini karıştırıyor. Oysa, Türkiye'nin kamu borç stokunun GSYH'ya oranı G20 ve OECD üyesi ülkeler arasında en düşük seviyede iken, Türkiye 'asrın felaketi' sonrasında, 11 ilimizin yeniden imarına yönelik süreci güçlü bir mali disiplinle yürütürken, bundan daha değerli bir 'öngörülebilirlik' olabilir mi? Üretim ve ihracat çarkları güçlü bir şekilde çalışırken, işsizlik oranı 12 yılın en düşük seviyesindeyken, TCMB'nin rezervleri tarihi bir seviyedeyken, Türkiye Ekonomisi için daha ideal bir 'öngörülebilirlik' olabilir mi?
Öngörülebilirlik bu derece net iken, küresel ve bölgesel jeopolitik gelişmelere inat makro performans bu derece güçlü iken, yeni küresel düzenin kurulmasına yönelik tartışmaların ortasında, Türkiye'nin Avrupa'nın yeni güvenlik mimarisindeki vazgeçilmezliği, Küresel Güney ile Küresel Kuzey arasındaki 'oyun kurucu' diyalog rolü bu derece öne çıkmışken, sanki Türkiye Ekonomisi için 'öngörülebilirlik' sorunu varmış gibi bir piyasa ortamının mantığı var mı? Elbetteyok. Ama, öncelikle bankalarımızın bu temel gerçeklerin ışığında, reel sektör ile arasındaki kaynak transferine, kredi maliyetlendirmesine, finansman fiyatlandırmasına 'bıçakla keser gibi' ara verme alışkanlığından, bu 'kötü'alışkanlıktan kurtulması gerekiyor. Ekonomi Yönetimimizin TL'nin cazibesi ve döviz kurlarının istikrarı adına bu kadar imkan ve kabiliyeti varken, alternatif pek çok finansal araç varken, bu telaşın mantığı var mı? 'Türkiye Yüzyılı' adına ekonomi ve siyaset alanında tüm prangalardan kurtulmuş, tüm vesayet odaklarını bertaraf etmiş bir 'bağımsız' rota inşa ediyoruz. Muhakkak ki, Türkiye'nin 'bağımsız' rota inşa etme sürecinden, uluslararası ekonomi-politik sistemde 'güvenilir liman' ülke, 'oyunkurucu' ülke rolünden aşırı rahatsız yapılar ve içeride uzantıları olacaktır. Söz konusu bu tür 'karanlık' aktörlere imkan vermemenin özü ise, Türkiye Ekonomisinin 'öngörülebilirliği' ve güçlü makro performansına odaklanmaktır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.