Küresel ticarette ‘jeoekonomik parçalanma’
2008 küresel finans krizi, 'küreselleşme 2.0'ın uluslararası finans sistemine getirdiği 'kurallardan arındırılmış' yapının ne kadar tehlikeli olduğunu apaçık ortaya koydu ve köklü sorgulamaları beraberinde getirdi. Ancak, 'bağımlılığı' özendirici ve 'kurallardan arındırılmış' bir küresel ticaretin önünü kesemedi. Dünyanın önde gelen ekonomileri 'stratejik otonomi'yi, stratejik sektörlerde 'kendine yetebilen ülke' olmanın avantajlarını gözden ırak tutan bir anlayışın rüzgarına kapıldılar. 'Kovid-19' küresel virüs salgını önde gelen ekonomileri ağır bir sınamadan geçiren ilk büyük şok oldu. Daha küresel pandeminin şoku atlatılamadan patlak veren Rusya- Ukrayna Savaşı ve bugün Orta Doğu'da tırmanan gerginlik, jeopolitik kırılmalar ve jeoekonomik parçalanma dünyanın önde gelen ekonomileri açısından yeni sınamaları da beraberinde getirdi.
'Jeoekonomik parçalanma' artık Dünya Ticaret Teşkilatı'ndan (WTO) IMF'e, Dünya Bankası raporlarından OECD çalışmalarına, tüm uluslararası ekonomik teşkilatların gündemine girmiş durumda. 'Jeoekonomik parçalanma' stratejik otonomi kavramının önemini, küresel rekabette maliyet yönetimi, verimlilik ve agresif sanayi politikalarını da önceliklendiriyor. Ülkelerin küresel rekabette girdi tedariğinde stratejik işbirlikleri oluşturması, güvenilir tedarik ağı zincirinin (freindshoring) güçlendirilmesi, dijitalleşme ve inovasyon odaklı kamu teşvik ve destekleriyle verimliliğin arttırılması, üretim maliyetlerinin etkin yönetimi önümüzde 5 yılın en kritik başlıkları. Jeopolitik sınamalara bağlı olarak, stratejik girdilerin 'jeoekonomik parçalanma'nın en kritik alanını oluşturması, ticari hammadde ve ürünlerin adeta 'silah'a dönüşmesi, küresel ticaretteki yeni sınamaları tanımlıyor.
Küresel ticarette 'jeoekonomik parçalanma' bundan 10 yıl önce 2030 dünyası, 2050 dünyası için yapılan küresel GSYH ve küresel ticaret hacmi öngörülerini artık yakalanmanın da hayli zor olduğuna işaret etmekte. Bu nedenle, küresel ekonomi-politik sistemin başat aktörü olan ABD'nin Atlantik İttifakı'ndaki ülkeler ile birlikte oluşturduğu 'çok taraflı dünya' da önemli bir sınamadan geçiyor. Birleşmiş Milletler'in mevcut yönetim modeli 'çok taraflı sistem'e duyulan güvensizliği derinleştirirken, çok taraflı ekonomik teşkilatlarda yoğunlaşan 'politize olma' süreci de, ortak küresel sorunlara odaklanma ve birlikte çözüm üretme kabiliyetlerini zedelemekte. Oysa, küresel ekonomik teşkilatların 'ikiz dönüşüm', yani bir tarafta dijital dönüşüm (yapay zeka, robotlar, dronlar, yeni nesil yazılımlar), diğer tarafta ise yeşil dönüşüm (temiz enerji, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, sıfır karbon, sıfır atık) için gerekli olan finansmana bilhassa gelişmekte olan ekonomilerin kolay ulaşımı adına ağır görevleri ve sorumlulukları söz konusu. Küresel sistem ancak 'şeffaf' ve 'güvenilir' çözümler üretme becerisi ile, 'jeoekonomik parçalanma'nın sebep olacağı zararı telafi edebilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)
- GOE’ler artık küresel gelişmelerin rehinesi değil (01.11.2024)
- Cumhuriyetimizin bağımsızlık düsturu ve küresel rekabet (30.10.2024)