Gelişmişlerde ‘yaşlılık’ resesyon riski
Gelişmiş ülkeler, pek çok sektör ve alanda kalifiye işgücü bulamama sorununu iki başlığı değerlendirerek çözmeye çalışıyorlar; bunlardan ilki 'düzenli göç', diğeri ise 'dijitalleşme'. Dijitalleşme, salt yazılım ile çözülebilecek bir konu değil. Çünkü, ulaştırma, sağlık ve lojistik gibi alanlarda aynı zamanda fiziki aktivite gerektiren faaliyetler de söz konusu. Bu nedenle, gelişmiş ekonomilerin tümü ulaştırma, sağlık, lojistik, madencilik, sanayi gibi alanlarda, kol gücüne dayalı süreçlerinin tümünü yapabilecek kabiliyetler kazandırılmış yeni nesil robotlara ağırlık vermiş durumdalar. Dünyanın bu alanda önde gelen şirketleri, yayınladıkları içeriklerle sadece 5 yıl içinde robotlara kazandırdıkları becerileri adeta yarıştırıyorlar. Üstelik, yeni nesil robotların ve yapay zekanın söz konusu gelişmiş ekonomilerde mal ve hizmet üretim verimliliğini arttıracağına dair iddiaları da söz konusu.
'Düzenli göç' konusu isi pek çok açıdan 'ahlaki açmazlar' taşıyor. OECD çatısı altında da tartışılan bu yöndeki 'ahlaki açmazlar' ve 'çıkar çatışmaları', ellenindeki sınırlı imkanlarla kendi nüfusunu kalifiye işgücü olarak yetiştiren gelişmekte olan ekonomilerin, yüksek düzeyde eğitim görmüş insanlarının gelişmiş ekonomilerce adeta 'transfer' edilmesiyle adeta katlanıyor. Gelişmekte olan ekonomilerin yüksek katma değere dayalı kalkınma çabaları için önemli bir değer ifade eden yüksek eğitim görmüş nüfusunun bu şekilde gelişmiş ekonomilerce adeta kapılması, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma adına haksızlığı, eşitsizliği de beraberinde getirmekte. Bu nedenle, gelişmiş ekonomilerin bir yandan sürdürülebilir kalkınmayla ilgili endişelerini dile getirirken, bir yandan küresel ölçekte 'adil' bir sürdürülebilir kalkınma sürecini baltalayan tutumlarını da sorgulamaları ikircikli durum oluşturmakta.
Bu konuda en muzdarip ülkeler arasında yer alan Japonya, o kadar uzunca bir süredir 'resesyon' sorunu ile karşı karşıya ki, dünya ekonomisinde en büyük GSYH sıralamasında yerini Almanya'ya kaptırmak zorunda kaldı. Buna karşılık, Hindistan'ın son 10 yıl içerisinde nüfus avantajı ile üretim ve GSYH büyümesini katlaması ile dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmeyi başarması not alınmalı. Bu nedenle, Türkiye açısından da doğurganlığın sürdürülebilir kılınması ve yeni neslin bugün ve geleceğin teknolojilerine ve yükselen, yükselecek yeni sektörlerine yönelik olarak yüksek nitelikte insanlar olarak yetiştirilmeleri, milli eğitim sistemimizin ve yüksek öğretim kurumlarımızın yeni nesil alan ve meslekler için durmaksızın donatılması kritik önemde. Türkiye'nin 'sürdürülebilir kalkınma' alanındaki başarılarının devamında 'milli ve yerli teknoloji' üretme imkan ve kabiliyetlerini aralıksız güçlendirmesinin yanı sıra, nüfus gücünü de 'sürdürülebilir' kılmasının çok önemli olduğu asla unutulmamalı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Küresel açlık tehdidinin jeopolitik yönü (22.11.2024)
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)
- GOE’ler artık küresel gelişmelerin rehinesi değil (01.11.2024)