Uluslararası düşünce kuruluşları ve uluslararası teşkilatların koridorlarında yakın geleceğe dair senaryolar havalarda uçuşuyor. Jeopolitik senaryolar mı istersiniz, küresel iklim krizine dair senaryolar mı istersiniz, hangi sektörlerin yok olacağına, hangi sektörlerin doğacağına dair senaryolar mı istersiniz, stratejiköngörü ekipleri harıl harıltehdit ve felaketlere dair adeta senaryo yarıştırıyorlar. Tüm bu senaryo çalışmalarında her ülkenin 'ulusal'güvenliği adına üç önemli alan öne çıkıyor: ülkenin 'siyasi güvenliği', 'askeri güvenliği' ve 'ekonomik güvenliği'. Ülkenin siyasi güvenliği, tam bağımsızlık ve egemenlik adına, ülkenin demokratik rejiminin güvence altında olması, ülkenin seçim sisteminin içeriden ve dışarıdan her türlü müdahaleye karşı korunması anlamına geliyor. Yapay zeka algoritması ile seçmen tercihlerinin yönlendirilmeye çalışıldığının en iddialı ülkelerin seçim süreçleri için dahi gündeme gelebildiği bir dünyada, demokratik rejimi her türlü konvansiyonel ve siber bazlı dezenformasyon saldırılarından, provokatif operasyonlardan, toplumu birbirine düşürecek, toplumsal fay hatlarını tetikleyecek algı operasyonlarındankorumak gerekiyor. Ülkenin askeri güvenliği, yüksekoranda milli ve yerli imkanlarladonatılmış savunma ağı, caydırıcılıkgücü katlanmış bir taarruzkabiliyeti, ülkenin sınırlarını koruyacakyüksek donanımlı kara, deniz vehava platformları anlamına gelmekte.Ülkenin istihbarat güvenliği bununvazgeçilmez bir parçası. Bu nedenle,sahada ve karargahta yüksek düzeydedijitalleşmiş bir yazılım ve donanımteknolojisi ile etkin bir istihbaratağına sahip olmak ve her türlü tehdidekarşı çok katmanlı veri analizi ilehep bir adım önde hazır olmak içindebulunduğumuz dönemin en vazgeçilmezimkan ve kabiliyeti anlamına gelmekte. Ekonominin güvenliği ise, ülkenin üretim, istihdam, yatırım ve ihracat kapasitesinin 'sürdürülebilir' kılınması, finansal piyasaların her türlü şoka karşı dayanıklı olması, ekonominin ayakta durması için gereken her türlü hammadde ve enerji, ara mamul, nihai ürün tedariği için hem yurtiçinden, hem de yurtdışından güçlü bir tedarik ağına sahip olmayı gerektiriyor. İçinden geçtiğimiz karmaşık jeopolitik ve jeoekonomik gerginlik dönemi, ülkeleri ekonomi politikalarını da aralıksız olarak yeniden tasarlamaya, gözden geçirmeye zorluyor.
Hem reel sektörü, hem de finans sektörünü 'stres testi'ne tabi tutup, zayıf noktaları bertaraf etmek en kritik çalışma alanı. Jeopolitik tehditler, gıdayı, enerji türevlerini, hammaddeleri, kritik maden ve mineralleri adeta birer 'silah'a dönüştürmüş durumda.'Belirsizlik Çağı' ve jeopolitik baskılar ülkeleri 'küresel' yerine, artık 'bölgesel' modellemeye zorluyor. Küresel ekonomide 'bölgeselleşme' eğiliminin güçlendiğini, ülkelerin kendi güvenlikleri adına 'bölgesel' tercihlerde bulunma eğilimlerini hızlandırdıklarını gözlemliyoruz. Bu nedenle, 'bölgeselekonomik entegrasyon' önümüzdekidönemin en popüler konusuolacak.
21. Yüzyıl'ın başında dünyayı iddialı bir geleceğe taşıyacağı konuşulan 'küreselleşme' olgusunun tabutuna adeta çivi çakılıyor. Ülkeler 'bölgesel' bazda müttefiklik ilişkilerini güçlendiriyorlar. Ülkeler, sektörlerini, ihracatlarını, üretim ve yatırım süreçlerini yeniden yapılandırma adına zorlu süreçlerden geçmeye hazırlanıyor. 'Politize' bir dünyada artık 'herşeye' hazırlıklı olma zamanı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.