2020'nin başlarından bugüne, 4 yıldır dünya ekonomisi ana ve artçı etkileri geniş bir alana yayılan bir küresel pandemi, daha pandeminin artçı dalgaları bitmeden küresel ekonomi-politik sistemi ağır bir jeopolitik kargaşa ve belirsizliğe sürükleyen Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ana ve artçı etkileriyle boğuşuyor. Tüm dünyanın karantina ve kısıtlama tedbirleri nedeniyle günlük hayattan çekildiği bir süreçte, reel sektörü ve KOBİ'leri ayakta tutmak için acilen başvurulması gereken ekonomi politikası seti 'genişletilmiş' para ve maliye politikası olmalıydı. Nitekim, bu politika setinin etkilerini G7 ülkelerinden başlayarak, pek çok önde gelen ekonomide artan bütçe açığı ve kamu borcu stoku ile gözlemledik.
Bugün ise, son 2,5 yılda ise, küresel pandeminin ikinci yılında hareketlenen dünya ekonomisinin Rusya-Ukrayna Savaşı ile karşı karşıya kaldığı gıda ve enerji arz güvenliği tehdidi ile katlanan emtia ve nihai ürün fiyatlarından dolayı yaşadığı küresel enflasyon şokunun etkilerini konuşuyoruz. Pandeminin etkisi azaldıktan sonra canlanan küresel ticaret navlun ve enerji türevleri fiyatlarında yükselişe sebep olunca, küresel ölçekte gözlemlediğimiz 'maliyet enflasyonu' dalgası, Rusya-Ukrayna Savaşı ile adeta katlandı. Bu durum, önde gelen merkez bankalarını hızla para politikasını sıkılaştırmaya yönlendirdi. Ancak, ardı ardına yaşanan küresel şokların sebep olduğu olumsuzlukları azaltacak kamu desteklerinin devam etmesi gerektiği gerçeği ile, önde gelen ekonomilerin çoğunda bütçe açığı ve kamu borcu artışı doğal olarak devam etti.
2024 başı itibariyle, uluslararası ekonomi çevrelerinde, geçtiğimiz sonbahardan bu yana zayıflayan küresel büyüme performansına bağlı olarak 4 temel konuya cevap aranıyor. Ekonomi politikaları boyutunda, öncelikle para politikasını normalleştirmek için doğru zaman ne zaman olacak ve para politikası faiz oranları ne oranda değişmeli, birinci cevap aranan soru bu. Kamu maliyesi tarafında, mali konsolidasyon için en iyi zamanlama nedir ve bunu pek çok nedenle hükümetlerin yapmakla yükümlü olduğu harcamaların oluşturacağı baskıya karşı nasıl dengelemek mümkün olacak, ikinci soru da bu. Üçüncü soru, dünyanın pek çok coğrafyasında süregelen jeopolitik gerginliklerin küresel ekonomide sebep olduğu riskler nasıl yönetilecek? Dördüncü soru da, dünya demokrasi tarihi açısından bu yıl rekor sayıda gerçekleşecek olan seçimlerin dünya ekonomisine ne yönde bir etkisi olacak? Bu yıl bazı ülkelerde değişebilecek hükümetler, ülkenin ekonomi politikası tercihlerinde köklü değişikliklere sebep olabilir mi? Bunu sadece para ve maliye politikası olarak değil, ülkelerin dış ticaret politikaları bazında da düşünmek gerekiyor. Bu noktada, korumacılık eğilimleri daha da artar mı, küresel ticaret ağındaki beklentileri ayrıca ele almak gerekiyor. Uluslararası ekonomi çevrelerinin beklentilerine baktığımızda ise, küresel büyümede iyileşme beklentisi bu aşamada yok. Bu nedenle, yeni bir küresel şok yaşanmaması halinde para politikasında gevşeme beklentisi de oldukça güçlü.
Para politikasında gevşeme beklentisinin veya umudunun en temel gerekçelerinden birisi ise yatırım ortamındaki keyifsizlik. Önde gelen ülkelerin tümünde sıkı finansal koşullar yatırımların cazibesini kırılgan hale getiriyor ve bu durum doğal olarak büyümeyi de olumsuz yönde etkiliyor. Bu nedenle, önde gelen merkez bankalarının faiz indirimlerine beklenenden daha erken başlayabilecekleri de konuşulmakta. Bu beklentiyi besleyen ikinci sorun ise konut piyasalarında oluşan ciddi yavaşlama. Son bir konu olarak, 2024'ün bilhassa önde gelen ekonomilerde şirketler ve firmalar için, koşullar ne olursa olsun, 'sürdürülebilirlik' kavramına odaklanma yılı olacağını da hatırlatalım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.