‘İstikrarsız’ Orta Doğu’nun ekonomik nedenleri
İlk kez 19. Yüzyıl sonu, 20. Yüzyıl'ın hemen başı coğrafik olarak bölgeyi tanımlamak adına kullanılmaya başlanılan Orta Doğu'nun geçmişe dayalı verilerde dünya ekonomisine üretkenlik, verimlilik ve uluslararası ticaret adına en verimli katkıyı sağladığı dönemin Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyet dönemi olduğu aşikar. Ancak, 2. Sanayi Devrimi ile birlikte 'Petrol Çağı' başladığında, sanayileşmesini hızlandırmak isteyen ve daha da zenginleşmeye odaklanmış olan batılı ekonomiler bir 'petrol sömürgeciliği' dönemi başlatmaya odaklandılar ve Orta Doğu 100 yılı aşan bir süredir devam eden kargaşa ve istikrarsızlık döneminin içine düştü.
Orta Doğu'nun kadersizliğinin en önemli gerekçelerinden birisini 'kalkınmaması'na yönelik hedef oluşturmakta. Eğer, Orta Doğu barışın ve istikrarın geçerli olduğu bir bölge olabilse idi ve bu sayede cazip bir yatırım ortamına sahip olsaydı, farklı sektörlerdeki önemli gelişmeler, coğrafyanın 'petrole bağımlılık' sorununu ortadan kaldıracaktı. Ne yazık ki, bölgede istikrarsızlığı besleyen 'güç merkezleri' Orta Doğu'nun 'petrol gelirine bağlı' kaderinin bilhassa değişmesini istemiyorlar. Çünkü, bu sayede Orta Doğu 'güç merkezleri'nin ihtiyaç duyduğu petrol ve doğalgazı büyük miktarda üretmekten geri kalamıyor. Böylece, fosil bazlı enerji fiyatları da kolayca yönetilebiliyor.
Orta Doğu ülkeleri böyle bir 'girdap'ın içinde olduklarının fazlasıyla farkında olarak Eylül 1960'da OPEC'i kurmuş ve 1970'lerde 'petrol fiyatları' ile gözdağı vermiş olsalar da, 'güç merkezleri'nin oyun kurucu gücüne karşı istedikleri ölçüde başarılı olamadılar. Son 50 yıldır derinleşen istikrarsızlık, Orta Doğu'nun altyapı ve üstyapı projeleri, lojistik ve ticaret merkezleri gibi bölgede fark yaratabilecek projelere odaklanmasını da geciktiriyor. Türkiye'nin defalarca pek çok Orta Doğu ülkesi ile ortaklaşa oluşturma gayretinde olduğu özel sanayi bölgeleri, ortak liman, demiryolu, lojistik ağ projeleri ise, bölgenin acı gerçeği haline gelen 'vekalet savaşları' ile engellenmeye çalışılıyor.
Orta Doğu'daki istikrarsızlığın özü, bölgenin kendi kaderini, kendi geleceğini tayin etme yetisine asla ulaşamamasıdır. Çünkü, bu başarılır ve bölge ülkeleri arasında ekonomik, ticari ve teknolojik işbirliği imkanları artar ve bölgenin fosil yakıt gelirine bağımlılığı azalır ise, 'güç merkezleri'nin Orta Doğu'ya hakimiyeti de zayıflayacaktır. Bu nedenle, bölgenin ağırlıklı olarak düşük katma değeri olan hammadde ihracatına odaklı bir coğrafya olmasına yönelik kaderi değiştirmek ve bölgenin daha yüksek katma değerli ürünlerin ve hizmetlerin ticaretini yapan bir coğrafya olmasını sağlamak gerekiyor. Bölgenin istikrarsızlıktan kaybettiği turizm gelirini varın siz hesaplayın. Bu nedenle, Orta Doğu'nun makus kaderini değiştirecek en etkili 'oyun kurucu' ülke olarak herkesin gözü Türkiye'nin üzerinde. Biz de, terörü ezip, yok edip, bu umudu tam manasıyla yerine getireceğiz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)
- GOE’ler artık küresel gelişmelerin rehinesi değil (01.11.2024)
- Cumhuriyetimizin bağımsızlık düsturu ve küresel rekabet (30.10.2024)