Malum, G7 ülkeleri ve bilhassa ABD uluslararası ekonomipolitikte kendisiyle önemli görüş ayrılıkları içinde olduğunu veya 2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmuş uluslararası düzene ters duruşu olduğunu düşündüğü ülkelere, 2000'li yıllarla birlikte dozajını iyice arttırdığı, 'yaptırım' mekanizması uygulamakta. Büyük bir bölümü Birleşmiş Milletler (BM) kararı olmayan söz konusu yaptırımlar uluslararası hukuk açısından tartışmaya açık durumda olmaları bir yana, uluslararası ekonomipolitik sistemde bir dizi 'haksızlığı' da beraberinde getiriyor. Çünkü, BM kararı olmadan, salt bir ülkenin dikte etmesiyle uygulanan bu tür yaptırımlar için, yine aynı ülke dost ve müttefik gördüğü ülkelere bazı esneklikler de tanıyabiliyor.
Oysa, söz konusu yaptırım bir BM kararı olsa ve dünya ülkelerinin ortak tavrını temsil ediyor olsa, ülkeler arasında 'haksız rekabebet'e sebep olacak uygulamalar söz konusu olmaz. İşin daha da tuhaf olan yönü, söz konusu yaptırım bir BM kararı olmadığından, buna uymak adına bir zorunluluğu olmadığını belirten kimi ülkelere de 'gözdağı' verilebilirken, aynı şekilde uymayacağını belirten kimi ülkelere ise en ufak bir uyarı da bile bulunulmuyor. Bu da, tüm bir küresel ekonomi-politik sisteme duyulan saygı ve güveni ciddi boyutlarda sarsıyor. Oysa, ardı ardına yaşanan küresel ve bölgesel jeopolitik gelişmeler, küresel ekonomi-politik sisteme duyulan güvene, sistemin tarafsızlığına en çok ihtiyaç duyulan bir dönemden geçtiğimize işaret etmekte.
Önde gelen kimi ülkelerin çıkarları doğrultusunda uygulamaya çalıştıkları yaptırımlar, yaptırıma maruz kalan ülkenin ekonomik açıdan ayakta kalabilmek için dünyaya ihraç ettiği ürünlerini küresel pazara normal değerinin en iyi koşullarda yüzde 10 daha düşüğü bir fiyatla sunmasına sebebiyet vermekte. Bu oran, yaptırımların boyutlarına bağlı olarak yüzde 30'ları dahi bulabiliyor. Bu durumda, yaptırımlara isteyerek uyan veya istemeden uymak zorunda olan ülkeler doğal olarak yaptırıma maruz ülkeden bu derece maliyetidüşürülmüş ürünleri al(a)maz iken, söz konusu yaptırımlara uymayan ve kendisine söz geçirilemeyecek olan ülkeler hammadde, ara mamul veya nihai ürünleri 'haksız rekabet' oluşturacak bir avantajla temin edebiliyorlar.
Bu nedenle, BM kararı olmadan, kendi inisiyatifi ile yaptırım uygulamaya kalkan ülkelerin şunu anlaması gerekiyor: 'Gününsonunda, bu tür uygulamalarküresel sistemde haksızlığıderinleştirmekten başka birişe yaramıyor.' Daha da sıkıntı veren yönü, zaten zar zor yürüyen küresel düzene duyulan güveni de yerle yeksan ediyor. Oysa, küresel tedarik zincirinde yeniden yapılanma arayışlarının gündemde olduğu böyle bir konjonktürde, belirli coğrafyalara veya belirli ülkelere bağımlılığın küresel sistemde sorgulanması gerekiyor ise, daha baştan 'keyfegöre' tasarlanmış olan bu tür yaptırımlar, yine küresel sistemde ciddi avantajı olan bölgelerin ve ülkelerin lehine işliyor. 3 sene, 5 sene, 10 sene sonra geriye dönülüp muhasebesi yapıldığında, 'keyfe göre' yaptırım uygulamış ülke dahi, aslında kendi aleyhine de bir sürece imza attığını görüyor. Çok taraflı sisteme güveni yeniden tesis etmek gerekiyor ise, birilerinin başını ellerinin arasına koyup iyi düşünmesi gerekiyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.