OECD bünyesinde çalışmalarını yürüten Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) son Dünya Enerji Görünüm Raporu, Rusya- Ukrayna Savaşı'nın küresel enerji piyasalarında sebep olduğu ana ve artçı dalgalar ile, küresel iklim değişikliğinin sebep olduğu ana ve artçı dalgalara odaklanmış durumda. Her şeyden önce, ister savaşlar ve jeopolitik gerginlikler olsun, isterse de küresel iklim değişikliği olsun, küresel enerji stratejileri ve dengeleri açısından önümüzdeki dönemin birincil önemdeki başlığı 'enerjiverimliliği' olacak. İster, kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara veda etme süreci, ister küresel enerji maliyetlerinin yönetimi, isterse de yeşil enerjiye geçiş sürecinin yönetimi, tüm bu başlıklarda en kritik meselenin 'enerji verimliliği' olduğu tartışılmaz bir şekilde kabullenilmiş durumda. Çünkü, enerji verimliliği ve bunun bir parçası olan enerji tasarrufunu geliştirecek metot, yazılım ve sistem iyileştirmeleri, bu alanda yeni teknolojiler devreye girmeden, küresel enerji talebini makul bir düzeyde tutmak mümkün olmayacak. Çünkü, enerji verimliliğinden elde edilecek yeni kaynakların, çok daha yoğun bir şekilde 'yeşil enerji' yatırımlarını, 'enerji dönüşümü' alanına yönlendirilmesi gerekiyor. İkinci kritik uyarı, küresel ve bölgesel jeopolitik gelişmelerin küresel enerji arz-talep dengesi ve enerji fiyatları üzerindeki etkisi. Küresel petrol arzının üçte birini ve doğalgazın da önemli bir bölümünü karşılayan Orta Doğu ve Körfez Bölgesi'ndeki jeopolitik gerginlikler, küresel enerji çevrelerinde sürekli 1973-74 ve 1978-79 petrol krizi dönemlerine yönelik endişeleri canlandırıyor. Bununla birlikte, aradan geçen 50 yılı dikkate aldığımızda, 1973'de dünyanın toplam enerji arzında petrolün payı yüzde 45, kömürün payı yüzde 25. Doğalgazın payı yüzde 15 iken, bugün petrolün payı yüzde 30'a gerilemiş, kömür aynı konumunu korumuş, doğalgaz ise payını yüzde 20'nin üzerine taşımış gözüküyor. Nükleer enerjinin payı ise yüzde 0,5'den yüzde 3'e yükselmiş. Önümüzdeki dönemde, yollardaki elektrikli otomobil sayısındaki büyük sıçrama da petrole olan ilgiyi azaltacak. Daha birkaç yıl öncesinde dünya genelinde üretilen her 25 araçtan sadece birisi elektrikli araç iken, bu sayı bugün her 5 araçtan birisine dönüşmüş durumda. IEA'nın öngörüsü, 2030'da her iki araçtan birisinin elektrikli otomobil olacağı yönünde.
Bu da petrole olan bağımlılığı azaltacak ve yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik enerjisi tedariki ile otomobillerin şarj edilmesinin önemi ise katlanacak. Nitekim, 2015'de 50 GW'ı bile bulmayan güneş enerjisi kapasitesi, 2023'de 350 GW'a dayanmış durumda ve 2030 için 500 GW düzeyinde bir kapasite konuşuluyor. Bu nedenle, 'yenilenebilir enerji' konusu IEA'nın üçüncü kritik uyarı alanını oluşturmakta. Çünkü, hem enerji arz güvenliği, hem de iklim krizi ile mücadele adına, yenilenebilir enerji kapasitesinin 2022'de 4000 GW'ı zorlayan kapasitesini, 2030'a kadar 3 katına, 12 bin GW'a yaklaştırması gerekmekte. 2023'de fosil yakıt yatırımlarına 1 trilyon dolar, yenilenebilir, temiz enerji yatırımlarına ise 1,8 trilyon dolar harcandı. İklim krizinin önüne geçecek şekilde ve 'Net-Sıfır Karbon' hedefi için, 2030'da temiz ve yenilenebilir enerji yatırımlarının 10 trilyon dolara çıkması gerekiyor. Bugün, güneş teknolojilerine ayrılan kaynak, küresel otomotiv sektörünün dörtte birine karşılık geliyor. Görünen o ki, küresel enerji oyununda üreticiler ve tedarikçilerde bir değişim dönemi bizi bekliyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.