‘Enflasyonla mücadele’ ve ‘kamu borcu’ çelişkisi
Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş hem küresel ekonomi, hem de küresel enflasyonda süregelen katılık açısından diğer kritik risk başlığı. OECD ekonomistleri, enflasyonist baskıların azaldığına, özellikle katılığın çözüldüğüne dair işaretler görülünceye kadar, para politikasındaki sıkı duruşun korunması yönündeki görüş de 'katılığı'nı korumakta. OECD ekonomistleri bu görüşü öne çıkarırken, OECD Finans Direktörlüğü uzmanları ise, 38 OECD üyesi ülkenin kamu borçlarına yönelik bazı uyarıları, bazı kritik sinyalleri önceliklendiriyorlar. OECD ülkelerinin bugün itibariyle kamu borçları 50 trilyon dolar seviyesini aşarken, kamu borçlarının 38 ülkenin toplam GSYH'ya oranı ise yüzde 80 seviyesini geçmiş durumda. 2023'de, 2022'ye göre, hem vadesi gelen kamu borçları yerine yeniden borçlanma veya yeniden yapılandırma (refinansman), hem de artan bütçe açıkları ve kamu harcamaları nedeniyle yepyeni borçlanma ihtiyacı ciddi artmış durumda.
Bu yıl itibariyle, yenilemesine 3 yıldan daha az süre kalan kamu borcu oranı tüm OECD ülkeleri için yüzde 30 seviyesine ulaşırken; esas 2024 ve 2025 de dahil edildiğinde, aynı bu oran yüzde 50 seviyesine ulaşıyor. Bu durum, oldukça riskli ve hayli yüksek tutarlı bir kamu borcu yenileme ihtiyacı anlamına gelmekte. Bir de yetmezmiş gibi, ekonomistlerin bir bölümü, enflasyonla mücadeleyi önceliklendirme aşkına, önde gelen merkez bankalarının 'sıkı para politikası' duruşuna devam etmeleri gerektiği konusunda ısrarlarını sürdürdükçe, bu durum yüksek borç çevirme oranı ile birlikte, kamu tarafı için bir de yüksek faiz riskini de beraberinde getiriyor. Öyle ki, küresel ölçekte artan kamu borçlanma ihtiyacı ve parasal sıkılaştırma politikalarının etkisiyle, 2022'de yüzde 1.4 olan OECD ülkeleri ortalama borçlanma faizi, bugün yüzde 3.3'e yükselmiş durumda.
Daha birkaç sene öncesinin 'negatif faizli' tahvil ihraçları bugün artık yok. OECD ülkelerinin merkez bankaları tarafından, hükümetleri desteklemek amacıyla, bilançoda taşınan kamu borçlanma senetleri ortalaması yüzde 25 seviyesinde iken, kimi 'aklı evvel' neoliberaller tarafından para politikasında 'sıkı' olmadığı iddia edilen Türkiye'nin, TCMB'nin bilançosunda aynı oran, OECD ortalamasının oldukça altında, yaklaşık yüzde 4 seviyesinde. Bu nedenle, kimi ekonomistlerin gözleri kararmışçasına, FED ve ECB'yi daha sert para politikasına davet ettikleri bir ortamda, ABD'nin, AB'nin kamu borçlanma ihtiyacı bitmediğinden, yeni kamu tahvil ihraçları için yatırımcı tabanında değişikliğin kaçınılmaz olduğunu hatırlatıyorlar. Türkiye, uzun dönemli mali yükümlülükler göz önünde bulundurulduğunda, maliye politikasının daha hedefe yönelik bir perspektiften uygulanması açısından OECD'nin en şanslı birkaç ülkesi arasında yer alıyor. Bakalım, başı sıkıntıda olanlar bu çelişkilerin içerisinden nasıl çıkacak?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Finansal Soğuk Savaş’ ve doların geleceği (20.09.2024)
- E7/G7 ve modernleşmenin geleceği (18.09.2024)
- ‘Güç’ ve ‘kibir’in küresel etkileri (16.09.2024)
- AB’nin dönüşümüne üç kritik engel (13.09.2024)
- Avrupa’nın ‘ölüm kalım’ savaşı (11.09.2024)
- Küresel sistemde ‘samimiyet testi’ dönemi (09.09.2024)
- Avrupa için ‘yakın’ tehdit: Nüfus (06.09.2024)
- Küresel borç sarmalı 315 trilyon dolar (04.09.2024)
- BRICS+ ve ticari entegrasyon (02.09.2024)
- ‘Belirsizlik Çağı’nda küresel rekabetin geleceği (26.08.2024)