Yeni bir ‘Washington Konsensüsü’nün inşası
Doğal olarak, Washington Konsensüsü'nün diğer sacayağını da 'tümüyle serbest ticaret kuralları' oluşturmakta. WTO aracılığı ile uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ile, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında küresel ticaret zincirine bağlı bir 'bağımlılık' mekanizması oluşturmayı özendiren, gelişmekte olan ekonomileri yüksek miktarda ithalat yapmaktan 'korkmamaya' özendiren bir model. Peki, böyle bir model önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler için 'cari işlemler açığı'na sebep olursa. İşte tam da bu noktada, söz konusu neo-liberal modelin 3. sacayağı devreye giriyor: 'finanse edildikten sonra, cari açık bir sorun değildir' pompalaması. Yani, gelişmiş ve önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin uluslararası sermaye hareketlerine 'tümüyle açık' hale gelmeye ikna edilmesi. IMF, Dünya Bankası ve OECD'nin kabartarak önerdikleri bu model, 40 yılda gelişmiş ve önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin tümünü 'dış borç girdabı'na çekti.
'Washington Konsensüsü', 'küresel enflasyon riski'nin önünü alamadığı gibi; mevcut 'küresel tedarik zinciri'nin sebep olduğu 'aşırı bağımlılık riski' ve 'küresel borç girdabı'nın sebep olduğu endişeler yetmezmiş gibi, önerdiği 'aşırı liberal' finansal reformlar ve 'deregüle', yani aşırı kurallardan arındırılmış bankacılık ve sermaye piyasası ortamı nedeniyle, 2008 küresel finans krizine ve bugün hala bir anda iflaslara şahit olduğumuz bir bankacılık sistemine sebep oldu. 40 yılın özeti esasen 'tam bir fiyasko'. Şimdi, sistemin kurucusu ABD başta olmak üzere, dünya ekonomisinin önde gelen 40 ülkesi, 'aşırı liberal' küresel finans sistemini, 'aşırı liberal' küresel ticaret sistemini baştan aşağıya sorgulamaktalar. Bu modelin dayattığı para ve maliye politikası yaklaşımlarındaki sorunlar ise halen tam masaya yatırılmış değil. Ama, onlara da sıra gelecek. Hele, dünya ekonomisinin bütününde merkez bankalarının para piyasalarında eskisi kadar etkin olup olmadığı ciddi manada sorgulanırken.
Şimdi, küresel ekonomik sistem yeni bir 'Washington Konsensüsü' arayışı ve inşası ile karşı karşıya. Öyle ki, aşırı serbest bir küresel ticaret sisteminde, 'ithalata bağımlı' bir büyümenin verdiği zararları görüp, artık 'yerli ve milli' üretime ve ihracata dayalı ve daha sağlıklı bir büyüme modeline odaklanmayı, bu amaçla; sürdürülebilir altyapı yatırımlarına dayalı, ülkenin özel sektörünün yatırım iştahını özendirici bir kalkınma hamlesi. Ülkeleri, çevrenin korunmasına, sıfır atık ve net-sıfır karbona dayalı 'sorumlu' bir üretim anlayışına, 'yerli ve milli' imkanları ayağa kaldıracak, 'kendine yetebilen' bir ekonomik anlayışa özendirecek yeni bir küresel ekonomik düzen anlayışından, bu yönde bir arayıştan söz ediyoruz. Ülkelerin, hammadde, ara mamul, madenler, nadir mineral ve metaller, nihai ürünlerde 'bağımlı' bir küresel tedarik zinciri sistemini sorguladıkları ve tedariküretim- ihracat katma değer zincirini yeniden tasarladıkları yeni bir model arayışı. Enerji, tarım-gıda, sağlık ve savunma gibi alanlarda 'kendine yetebilme'yi önceliklendirdikleri yeni bir küresel modelin inşası. Başarılabilinecek mi, birlikte göreceğiz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)
- GOE’ler artık küresel gelişmelerin rehinesi değil (01.11.2024)
- Cumhuriyetimizin bağımsızlık düsturu ve küresel rekabet (30.10.2024)