Türkiye artık ‘sadece’ hammadde ihracatçısı değildir
Bu ürün ve hizmetlerle kg başına ihracat hacmimizi katlamamız anlamına geliyor. Bu nedenle, Türkiye'nin sadece 'temiz ve yeşil ihracat' hamlesine değil; aynı zamanda, ihraç ettiği ürünlerin ve hizmetlerin katma değerini katlayacak bir üretim teknolojisi dönüşümüne de yoğunlaşması gerekmekte. Türkiye'nin son dönemde altına imza attığı savunma sanayindeki küresel ölçekte ses getiren projeler ve ihracat edilen savunma sanayi ve güvenlik sektörü ürünleri, yerli ve milli otomobil projesi, turizm ve ağırlama endüstrisinde ilk 5 ülke arasında yer alma mücadelemiz, sağlık sektörünün yanı sıra, yüksek öğretimdeki hamleler, Türkiye'nin kg başına ihracat hacmini arttıracak adımlar olarak öne çıkıyor. Bunun yanı sıra, ar-ge ve inovasyon alanında yürütülen özel girişim projeleri, makine endüstrisinden gemi imalatına, metal endüstrisinden ulaştırma endüstrisi araçlarına, madencilik endüstrisinden gıda sektörüne daha yüksek katma değerli ürünlere imza atmamız anlamına geliyor.
Avrupa'nın karşı karşıya kaldığı kuraklık sorunu, Rusya-Ukrayna Savaşı'ndan kaynaklanan ana ve artçı şoklar, Avrupa'nın tarım ve gıda tedariğinde Türkiye'ye yönelme arayışlarını yoğunlaştırmakta. Bu nedenle, tarım ve gıda ürünleri ihracatında da yeni rekorlara imza atmaktayız. İşte tam da bu noktada, tarım ve gıda sektörü ürünlerinde de daha yüksek katma değerli, daha fazla işlenmiş ürünlere yönelik hamleler, Türkiye'nin tarım ve gıda endüstrisinden elde ettiği ihracat hacmini iki katına çıkaracaktır. Kaldı ki, Türkiye'nin tarım ve gıda endüstrisinde yüksek kalitede işlenmiş, yüksek katma değerli ürün ihracatındaki başarıları sadece Avrupa'nın değil, yeni orta sınıfın yükselişine şahit olunan Asya ekonomilerinin de ilgisini çekmekte. Jeopolitik gelişmelerin tarım ve gıda ürünlerine yönelik küresel tedarik sistemi kırılganlıklarını tetiklediği bir dünyada, Türkiye'nin tarıma elverişli topraklarını etkin değerlendirmesi, etkin su yönetimi Türkiye'nin elini güçlendirecektir.
Önümüzdeki dönemin jeopolitik gerginliklerin devamına işaret ettiği bir konjonktürde, Türkiye gibi 'güvenilir liman' tedarikçi bir ülkenin, Avrupa, Asya ve Afrika'nın tarım-gıda, imalat sanayi, enerji gibi ürünler bazında; turizm, ağırlama endüstrisi, sağlık endüstrisi, yüksek öğretim alanı gibi hizmetler sektörü alanında cazibesini yükseltmesi, Türkiye'yi hiç şüphesiz 300 milyar dolardan 600 milyar dolarlık bir ihracat hacmine taşıyacaktır. Küresel ticaretin karşı karşıya olduğu meydan okumalara baktığımızda, jeopolitik tehditler, küresel emtia fiyatlarındaki yüksek dalgalanmalar, kimi ülkelerce önceliklendiren ve 'serbest ve adil küresel ticareti'i tehdit eden 'devlet kapitalizmi' odaklı yaklaşımlar, bir sonraki yazımızın konusu olacak 'jeoekonomi', yani küresel ekonomideki zafiyetlerin 'silah'a dönüştürülmesine yönelik eğilimler, dünyanın önde gelen ekonomilerinin, önde gelen ülkelerin başkentlerinin tümünün gündeminde yer almakta. Türkiye, küresel tedarik zincirindeki 'güvenilir liman' ülke konumunu perçinleyecek adımları, 'sürdürülebilir ihracat'a dayalı büyüme ve kalkınma hamlesini önceliklendirmeye devam edecek.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Küresel açlık tehdidinin jeopolitik yönü (22.11.2024)
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)
- GOE’ler artık küresel gelişmelerin rehinesi değil (01.11.2024)