Her sanayi devriminin önemli sacayaklarından birisi de 'enerji devrimi'dir. 1750-1830 arası, erken sanayileşme döneminde suyun itme gücünden yararlanan tasarımlarla işleyen makineleri, kömür kazanları sayesinde 'sıkıştırılmış buhar'ın itici gücünden yararlanır hale getirmek önemli bir kırılmaydı. İmalat sanayine ve ulaştırma endüstrisine, demir yolları ve denizcilik alanına devrimsel bir değişim getirdi. 1860 ve sonrasında devreye giren petrol ile birlikte, 20 Yüzyıl'ın ilk 50 yılı 'petroldevrimi' ile geçti. 'Karbon Çağı' olarak adlandırılabilecek bu dönemde, 20. Yüzyıl'ın hemen başında 2. Sanayi Devrimi 'akım savaşları'na dayalı 'elektrik' ile geldi. Elektrik üretimi de, günlük hayatı da kökten değiştirdi.
3. Sanayi Devrimi ise, 'akım savaşları' ve 'elektrik'in bir uzantısı olarak 'yarı iletken' ve 'çip'lere dayalı 'mikro işlemciler' ile kendini gösterdi. 1960'ların sonlarından günümüze bir 'elektronikleşme- dijitalleşme' dönemine geçmiş olduk. Bir kez daha, üretim ve günlük hayat kökten değişti. Bu esnada, 'nükleerenerji' de hayatımızın bir parçası oldu. İnsanoğlunun enerjiye olan ihtiyacı o kadar katlandı ki, fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminin sebep olduğu 'sera gazı salınımı' küresel iklim değişikliğini tetikledi. Bu nedenle, güneş, rüzgar, jeotermal, bioyakıta dayalı 'yenilebilir enerji' döneminin dalgalar halinde yükseldiğine şahit olduk. Küresel iklim değişikliği tartışmalarının geldiği nokta, 'petrol çağı'nında bitişi anlamına geliyor.
Bu nedenle, önümüzdeki dönemin devrimsel dönüşümü 'yüzde 100 elektrikliaraçlar çağı' olarak tanımlanabilir. Bu nedenle, yeni pil teknolojileri, yeni elektrik depolama teknolojileri, bu alanda yürütülen yazılım ve donanıma yönelik ar-ge çalışmaları dünyanın bir numaralı konusu. Türkiye'nin yerli ve milli elektrikli akıllı araç yatırımı TOGG'un da stratejik önemi de bu hususlara dayanıyor. Önümüzdeki dönem, önde gelen ülkeler arasında bir 'elektrikli akıllı araçsavaşı'na sahne olacak ise, bu araçların 'batarya'ları ve 'enerji depolama üniteleri' için de bir savaş yaşanacak. Konu savaş olunca da, Soğuk Savaş ortamının hediyesi olan 'petrol savaşları'nın kurumu 'OPEC' aklımıza geliyor. Bugün ise, aynı savaş 'lityum' için tırmanmakta.
3 ülkenin, Şili, Arjantin ve Bolivya'nın, uluslararası alanda 'lityumüçgeni' olarak adlandırılan söz konusu Latin Amerika ülkelerinin bir 'LityumOPEC'i kurma girişimleri 2016'dan beri uluslararası ekonomi medyasının gündeminde. Bolivya'nın 21 milyon, Arjantin'in 19 milyon ve Şili'nin 10 milyon ton lityum rezervine sahip olduklarına dair öngörüler, aynen 1970'lerde OPEC'in kurulmasına sebep teşkil eden süreçte olduğu gibi, 3 ülkenin küresel lityum fiyatlarını kontrol etme isteklerinin gerekçesini açıklamaya yeterli. Aynı zamanda, kazanacakları ihracat geliri ile, lityum madenini daha da işleyip, yeni ara mamuller geliştirip, ihracat gelirlerini de katlamak istiyorlar. 3 Latin Amerika ülkesini lityum yatakları zenginliğinde Avustralya, Çin, Meksika ve Brezilya takip ediyor. Bakalım, yeni 'enerjisavaşları' yeni 'OPEC'leri de gündeme getirecek mi?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.