Shinzo Abe’nin ardından
Shinzo Abe'nin Türkiye'nin Avrasya'daki tartışılmaz önemi ve başta Afrika olmak üzere, Orta Asya'da, Balkanlar'da, Orta Doğu ve Körfez'de iki ülke şirketlerinin birlikte yürütebilecekleri projeler ve stratejilere yönelik samimi çabaları ve girişimleri de hiç kuşkusuz hafızalarımızdan silinmeyecek. Türkiye gibi imparatorluk geçmişi köklü ve güçlü bir ülke olan Japonya adına, Abe'nin, tarih ve siyaset alanındaki akademisyenler tarafından 'tarihsel revizyonizm' olarak adlandırılabilecek mücadelesi, Japonya'nın Asya-Pasifik ve dünya siyasetindeki ağırlığının, dünya ekonomisindeki vazgeçilmezliğinin tarihsel perspektifinin gözden geçirilmesi ve yeniden tanımlanması suretiyle, Japonya'nın geleceğini temsil eden genç nesillerin ülkeleri için artık yeni bir okuma, yeni bir anlayış ve yeni bir vizyon oluşturmak anlamına geliyordu.
Başbakan olduğu dönemde, Abe, neoliberal 'ortodoks' politikalar doğrultusunda, sıkı para politikası ve maliye politikası uygulanan ve 'sürekli durgunluk' sorunuyla boğuşan bir Japonya yerine, merkez bankasının genişletici para politikası uyguladığı, kamu harcamalarının ülke ekonomisini desteklemek amacıyla genişletildiği ve 'sürekli durgun' bir ekonomiden Japonya'nın 'yüksek büyüme'ye odaklı yeni bir ekonomik anlayışı geçişi adına da kararlı ve samimi bir mücadele ortaya koydu. Bunun yanı sıra, uluslararası yatırımcıların Japonya'ya yönelmesi ve yabancıların Japonya'da çalışma hayatına daha dahil olmaları adına, dünyadan daha fazla turist çekmek adına da 'açık kapı' politikasına ağırlık verdi. Böyle, durma noktasına gelmiş nüfus artışına ve yaşlanan nüfusa rağmen, Japonya ekonomisi için de 'yüksek büyüme' oranlarının mümkün olduğunu kanıtladı.
Abe'nin güçlü ekonomi, güçlü bölge oyun kuruculuğu ve küresel siyasette 'eşit ortak' olarak konumlanması adına yürüttüğü aktif politika, Asya-Pasifik ve İndo- Pasifik'teki tüm 1. ve 2. halka komşu ülkelerce de, Japonya'nın 'istikrar adası' konumuyla sağlayacağı kritik ekonomi-politik denge açısından da memnuniyetle karşılandı. Abe, bu doğrultuda, Japonya'nın bölgesel ve küresel rolünü perçinleyecek bir başlığın daha güçlü bir ordu olduğunun da farkında olarak, bu konuda da somut ve etkili adımlar attı. Japonya'nın en genç ve en uzun süre görev yapmış başbakanı olarak sağladığı 'siyasi istikrar' Japonya'yı G7 ve G20'de daha da görünür kıldı. Ülkelerin kaderini bu ölçüde değiştiren liderler tarihte kolay kolay çıkmıyor. Kaybı da bu nedenle büyük bir üzüntü ve talihsizlik oldu. Ama, Japonya başlattığı 'revizyon' sürecini mutlaka ileriye taşıyacaktır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Küresel açlık tehdidinin jeopolitik yönü (22.11.2024)
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)
- GOE’ler artık küresel gelişmelerin rehinesi değil (01.11.2024)