Küresel piyasalar ve ekonomi çevreleri özellikle maliyet enflasyonunun göstergesi olan üretici fiyatları endeksindeki artışları, G20 ülkelerinin önemli bir bölümünde görülen üretici enflasyonu artışını endişeyle takip etseler de, başta ABD Merkez Bankası (FED) olmak üzere, önde gelen merkez bankaları üretici, ondan yansıyarak tüketici fiyatları endeksindeki artışları anlamlı bir süre daha izlemeye kararlı olduklarını vurgulamaktalar. Çünkü, 'Kovid-19' küresel virüs salgının etkilerinden dünya ekonomisini kurtarmak ve ülke ekonomilerinde küresel pandeminin sebep olduğu tahribatı gidermek için 'DVitamini' kürü daha öncelikli. Yani, 'kalkınma' (development).
Kimi FED yetkililerinin 'enflasyon için tetikte olmalıyız' sözlerini, FED'in enflasyon tahminlerinin yukarı doğru revize edilmesini ve son FED toplantısında kimi üyelerin 2022ve 2023 için olası faiz artışı tahminlerini küresel piyasalar olumsuz yönde fiyatlandırsa da, FED Başkanı Powell'ın enflasyondaki yükselişi, küresel pandeminden çıkış anlamında, 'normalizasyon' sürecine bağlı olarak geçici gördükleri ve bu nedenle politika değişikliğinde acele etmeyecekleri yönündeki vurgusunu atlamayalım. Çünkü, önde gelen ülkelerin merkez bankalarının tümü, enflasyonu önceliklendirme başlığından daha çok, şu anda büyüme ve kalkınmaya ihtiyaç olduğunun farkındalar.
Bu nedenle, hangi ülke geçici olduğu düşünülen üretici ve uzantısı olarak tüketici enflasyonundaki yükselişi önceliklendirerek, faiz artışında yukarı yönde ayarı kaçırır ise, bu durumda üretim ve ihracatın finansmanını gereğinden fazla pahalandırmış olacak. Oysa, tersine, önde gelen tüm ülkelerin şu anda üretimi, yatırımı ve ihracatı motive etmeye, teşviketmeye ciddi ihtiyaçları söz konusu. Küresel pandeminin sebep olduğu ekonomik tahribat ise, dünyanın her yerinde bilhassa KOBİ'ler açısından, firmaların kendi öz kaynaklarıyla kapanacak bir seviyenin ötesinde. Bu nedenle, hem iç ticaretin, hem de küresel pandeminden göreceli olarak daha az etkilenmiş olan ülkelerin dış talebi, yani ithalatı sayesinde, ülkelerin ihracat hacmiyle toparlanmaya ihtiyaçları var.
Bilhassa da gelişmekte olan ülkelerin. Dünya Bankası'nın yeni yayınlanan bir raporunda yer olan önemli bir veri, 1990 ile 2017 arası gelişmekte olan ülkelerin küresel ihracattaki paylarının yüzde 16'dan yüzde 30'a yükseldiğine işaret ederken; aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerde 'yoksulluk'un da yüzde 36'dan yüzde9'a gerilediğini gösteriyor. Bu nedenle, dünya ekonomisinin önde gelen ülkeleri olarak, G7 ülkelerinin ve G20'nin ekonomik güç merkezlerinin destekleyici para ve maliye politikasıyla ekonomilerini büyütmeye devam etmeleri; onlara yaptıkları ihracatla gelişmekte olan ülkelerin de 'kalkınma'larına ve küresel pandeminin yaralarını sarmalarına yardımcı olacak.
Türkiye ise, hiç şüphesiz, 2021'de 200 milyardolara yürümekte olan mal ihracatı hacmini, temiz üretim, temiz enerji, sıfır atık ile, yani 'yeşil büyüme'yle yeni bir klasmana taşıyarak, ihracatı için 'sürdürülebilirlik' noktasında yeni bir sürece geçiyor. TİM'in 'sürdürülebilirlik' projesini detaylı incelemekte yarar var.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.