Geçen cuma günü TCMB'nin rezervlerine yönelik kaleme aldığımız yazıda belirttiğimiz teknik detaylar ve ortaya koyduğumuz analiz çok geniş bir kesim tarafından 'bilgilendirici' olması yönüyle, ekonomi çevrelerinde de konunun 'anlaşılır' olmasını sağlaması nedeniyle hayli beğenildi. Elbette, yazıda belirttiğimiz 'tantanacı ekonomistler' sadece kendi borularının öttüğü, sadece kendi perspektiflerinden 'algı operasyonu' yürüttükleri konunun pek çok farklı ve gereklilik arz eden yönünün sarih hale gelmesinden hiç memnun olmadılar.
Öncelikle, tantanacı ekonomistlerin kendilerini gülünç duruma düşürdükleri birinci husus, tüm analizlerini bile bile 'Kovid-19' küresel virüs salgını sanki hiç yaşanmamış gibi ortaya koymaları. Dünyanın önde gelen ekonomi ve finans kurumlarının yakından takip ettiği Küresel Belirsizlik Endeksi, küresel pandeminin 1959'dan bu yanaki en yüksek küresel belirsizliğe işaret ediyor, 2008 küresel finans krizinin nered eyse iki katı. Brexit'ın 3 katı belirsizlik algısına sebep olduğunu çok net göstermesine rağmen, Türk reel sektörünün düşük faiz oranlı kredilerle ayakta tutulmasını ve finansal destek sağlanmasını eleştirmek ne yaman çelişki. Hakikaten, üretime, büyümeye, istihdama ve ihracata karşı bu derece vicdansız bir umursamazlıkla yorum yapmaları düşündürücü.
SUÇMUŞ GİBİ GÖSTERİLİYOR
Dünyanın önde gelen 40 ülkesi parasal genişleme, kamu mali destekleri, hane halkı destekleri, reel sektör destekleriyle tarihin en ağır küresel ekonomik belirsizliklerinden birisine sebep olmuş bir pandemiyle savaşırken, Türk bankacılık sektörü aracılığıyla reel sektörün desteklenmesini bir hata, neredeyse bir suç gibi göstermeye çalışmak gerçekten acınası bir durum. Bu tantanacı ekonomistler için acınası bir başka durum, ortaya attıkları 'düşük faizli kredi desteğinin cari açığı büyüttüğü' iddiasıyla kendilerini daha da gülünç duruma düşürmeleri. Demek ki neymiş, mal ihracatımızın 12 milyar dolar gerilemesinin, hizmet ihracatımızın neredeyse 26-27 milyar dolar gerilemesinin ve cari açığın 37 milyar dolara yükselmesinin nedeni 'küresel pandemi' değil, 'düşük faizli krediler'miş. Pes doğrusu.
ÇARPITMA ÇABASI İÇİNDELER
TANTANACI ekonomistlere göre, gerçek ve tüzel kişi ekonomi aktörlerinin döviz varlıklarını arttırma arayışlarının da küresel pandeminin sebep olduğu belirsizlikle alakası yok. Uluslararası yatırımcıların Türkiye'den sermaye çıkarmalarının da. Ne kadar acınası bir çarpıtma çabası. Varsa yoksa dertleri, reel sektöre sürdürülebilir bir üretim, istihdam, büyüme ve ihracat için kullandırılan uygun koşullardaki kredi imkânını suçlu çıkarmak. Bir başka çarpıtmaya çalıştıkları konu da, Türk ihracatçısının hammadde, ara mamul ve makine ithalatı yapabilmesi adına gerekli olan döviz ihtiyacının karşılanmasının yine kabahat veya suç olarak gösterilmesi. Küresel belirsizliğin küresel ticaret ve dünya ekonomisi üzerinde bu kadar kapsamlı bir tahribata sebep olduğu ve geçtiğimiz mart ayı ile temmuz ayı arasında küresel ölçekte dolar ve euro likiditesinin sıkıştığı, paranın dolaşım hızının neredeyse çöktüğü bir süreçte, Türkiye'nin üretimini ve ihracatını sürdürebilmesi adına, reel sektörün hammadde, ara mamul ve makine ithalatını gerçekleştirmesini sağlayacak döviz likiditesi desteğini elbette TCMB'nin vermesi gerekiyordu. Eğer, bu destek verilmesiydi, Türkiye Ağustos ayından başlayarak, pandemisiz 2019'un ağustos ayı verisine yaklaşamaz ve 2020'nin son 4 ayında yeni Cumhuriyet tarihi aylık ihracat rekorları kıramazdı. Ki, bu rekor pandemi ortamında 2021 yılının ocak ayında da devam etti. Umarım, birileri, hele ki kriz dönemlerinde, ülke ekonomisinde esas olanın ve önceliğin üretim, istihdam, büyüme ve ihracat olduğunu geç de olsa idrak eder. Bu nedenle, Türkiye'nin pandemi sürecinde dahi mal ve pandemi sonrasında da hizmet ihracatında ardı ardına yeni rekorları kırmayı sürdürmesi adına, asla 'rekabetçi kur' yaklaşımını terk etmemeliyiz.